Act translate Turkish
49,522 parallel translation
- Shooting me was an act of kindness?
- Beni nezaket icabı mı vurdun?
- Act cool.
- Sakin ol.
Those Herberts might act as if they like you just now, but they could turn on you any time.
O sıkıcı tipler seni seviyor gibi görünebilirler ama her an başına bir çorap örebilirler.
The Peter Thomas murder investigation is part of an operation we have codenamed Schlussene, the Final Act.
Peter Thomas cinayet soruşturması Schlussende, "Son Hareket" adını verdiğimiz bir operasyon kapsamında.
The final act.
Son hareket.
Well, because we paid mightily for this act of charity.
Çünkü aktif hayır kurumuna mutlak surette ödeme yapıyorduk.
The whole fucking time, the robbery, Shadow going to jail, me dying, act of god?
Bütün bu zaman boyunca soygun, Gölge'nin hapse girmesi benim ölümüm, hepsi tanrının işi miydi?
And don't act like your fucking rent boy here is your disciple.
Yanındaki bu kiralık oğlan için de müridinmiş gibi davranma.
The act of public aggression that I have planned will probably end up with you and me in jail.
Planladığım kamu saldırısı eylemi Muhtemelen seninle benim hapishanede olacağım.
♪ You draw attention when you act like that ♪
♪ Böyle davrandığında dikkat çekersin ♪
You know, that whole princess act?
Tüm bu prenses rolüne bürünme çabaların.
And I have no idea how to keep up the act.
Rol yapmaya daha ne kadar devam edebilirim bilmiyorum.
It's a play-act thing. "
Sadece bir gösteri bu. "
I mean, it's an entire act, so why not?
Koca bir rol, neden olmasın?
A person who is paid for sex doesn't necessarily have any negative repercussions from that act.
Para için seks yapanlar bundan olumsuz etkilenir diye bir şey yok.
- Don't act innocent.
- Masummuş gibi davranma.
Can you think of anyone else who might have wanted to act out like that, about suicide or Hannah Baker's suicide?
İntihar ya da özellikle Hannah'nın intiharı konusunda bu şekilde tepki verebilecek biri aklınıza geliyor mu?
I don't know why people act like that.
Neden böyle davranıyorlar anlamıyorum.
He's gonna license it to us for free as an act of charity, and it's gonna make him millions someday.
Yardım için bize ücretsiz olarak lisansını verecek ve bir gün bundan milyonlar kazanacak.
PSAT? ACT?
PSAT ya da ACT sınavların?
I was trying to act normal.
Normal davranmaya çalışıyordum.
Why do you always act like you know?
Neden hep biliyormuş gibi davranıyorsun?
- Don't act like a child.
- Çocukluk etme. Ye şunu.
You act like you're above it all... but you're in deeper than anybody, it seems like.
Kendini pek bir üstün görüyorsun ama anlaşılan herkesten çok pisliğe batmışsın.
I worried that the act of separating them might destroy them both... when what I wanted was to remove Flint.
Tek arzum Flint'i ortadan kaldırmak olduğu halde ikisini birden yok ederim diye korkmuştum.
You act like you've never killed anyone before.
Sen gibi davranıyorsun Hiç öldürmedin Daha önce kimse
You sure as hell don't act like one.
Ama kral gibi davranmanın yanından geçmiyorsun.
Don't act all surprised now.
Şaşırmış gibi yapmayın.
German Occupation Act 1941, for which they hang offenders at Wandsworth Prison.
Bunun cezası da Wandsworth Cezaevi'nde asılmak.
But you ask the girl herself, I'm guessing she'll say I opened a few doors.
Ama kızın kendisine sorarsan tahminimce birkaç kapıyı açtığımı söyler.
You don't have people taking a photo of you every single time you open your mouth to say boo!
"Boo" demek için ağzımı her açtığımda etrafımda fotoğrafımı çeken insanlar varken!
Lumiere, unveil the gift.
Lumiere, hediyeyi açtır.
We opened the door for these people, Will.
Bu insanlara kapıyı açtık.
I opened the door for them.
Onlara bir kapı açtım.
It made it legal for human beings to go to a store and rent an X-rated movie legally.
İnsanların bir dükkâna girip yasal olarak erotik filmler kiralamasının önünü açtı.
And I started right after that my first Web site and then, you know, decided to do a whole network of them and all different kinds of fetishes.
Hemen sonrasında ilk web sayfamı açtım ve her türlü fetişi içinde barındıran bir topluluk oluşturmaya karar verdim.
I was raised Jehovah Witness, so I was in a really small school that my family opened.
Yehova Şahidi olarak büyütüldüm, ailemin açtığı bir okula gittim.
And funny but sad, the woman picks up the phone and she says,
Komik ama üzücü bir şey. Bir kadın telefonu açtı ve
I turned the water on just now, and I thought about it all, the whole thing, taking clothes off, dealing with hair, and I just... I couldn't do it.
Demin suyu açtım, baştan sona her şeyi düşündüm, soyunmayı, saçla uğraşmayı ve yapamadım.
Did you pick my lock?
Kilidimi mi açtın?
My firm was hired today by the school to defend them in the lawsuit that the Bakers have filed.
Bugün sizin okul, Baker'ların açtığı davada onları savunmamız için bizim firmayı tuttu.
The store was to get you out of that company that was killing you to get us out of that shitty suburban wasteland.
Hayır, dükkânı ; seni, canını sıkan o şirketten, bizi de o boktan banliyö hayatından kurtarmak için açtık.
I poured my heart out, opening up about personal things I hadn't had the courage to admit to anyone :
İçimi döktüm, kimseye itiraf etmeye cesaret edemediğim özel şeyleri sana açtım.
Half hour... forty-five minutes later, I get the box, open'em, and there's these tapes, and a letter.
Yarım saat, 45 dakika sonra, kutuyu alıp açtım, içinde kasetler ve bir mektup vardı.
But with her parents bringing a lawsuit, it's too sensitive right now.
Ama ailesi dava açtığı için şu anda durum çok hassas.
I am defending a lawsuit brought by two parents whose daughter was so damaged by something that she took her own life.
Kızları bir şey yüzünden canını alacak kadar zarar görmüş olan bir anne babanın açtığı davada savunma avukatıyım.
She went into the bathroom... filled the tub... opened the box of razor blades she took from her parents'store that morning...
Banyoya girdi, küveti doldurdu, o sabah ailesinin dükkânından aldığı jilet kutusunu açtı.
Alexandria already fought them once, and we won.
Alexandria olarak onlara bir kez savaş açtık ve kazandık.
We open cans, sometimes inside's rotten.
Bazen açtığımız konservelerin içi çürümüş oluyor.
You're the one who opened the door.
Kapıyı sen açtın ama.
- Regarding me clamping down...
- Göz açtırmamam konusunda... - Aramıza katıldın mı?