English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / Always alone

Always alone translate Turkish

766 parallel translation
I'm always alone when I'm with Matt.
Matt yanımdayken her zaman yalnızımdır.
But always alone.
Ama hep yalnızdı.
Always alone.
Hep birbaşına.
Inside you're always alone.
İçinde hep yalnızsındır.
He was always alone if he wasn't with me.
Eğer benimle birlikte değilse, sürekli yalnızdı.
Always alone.
Daima yalnız.
Always in a hurry and always alone.
Sürekli acelecisin ve yalnızsın.
Even when one is always alone, it doesn't do to let down.
İnsan hep yalnız olduğunda da, kendisini bırakmak olmaz.
- Always alone.
- Her zaman yalnız.
It is not healthy for one to be always alone.
Bir insanın sürekli yalnız kalması iyi bir şey değildir.
Are you always alone?
Hep yalnız mısın?
If you lived with a secret and the secret meant that you must always lie or be alone and you'd always lived that way and yet you longed for change what would you do?
Eğer bir sırla yaşasaydın ve o sır da, hep yalnız olmanı ve hep yalan söylemeni gerektirseydi hayatın boyunca bu şekilde yaşamış olsaydın ve değişmek isteseydin ne yapardın?
I would always leave them alone in despair.
Onları çaresizlikleri ile yalnız bıraktığımı iddia ederlerdi.
Just as we have always done our duty to you in the past... so too in the future, we await your orders alone.
Bizler geçmişte sadece size olan görevimizi yerine getirdik... gelecekte de sadece sizin emirlerinizi bekliyoruz.
Why we've always had to meet alone...
Neden hep yalnız buluşmak istediğini...
When I leave Leslie alone... ... I always feel safer if she has a weapon handy.
Leslie'yi yalnız bıraktığım zaman elinde bir silah varsa daima daha güvenli hissederim.
Now I won't always be alone, worrying.
Hep yalnız ve endişe içinde olmayacağım.
Wonderfully alone as we've always been.
Her zaman olduğu gibi yalnız, harika olacak.
I always go home alone.
Eve hep tek başıma giderim.
Mr. Owen always manages to be alone with his victim.
Bay Owen daima kurbanıyla yalnız başına kalmayı beceriyor.
It's always sad when you sleep alone.
Yalnız yatmak daima hüzünlüdür.
I've always lived all alone.
Ben hep birbaşıma yaşadım.
When I was a young man, I was always saying, "If I could only get alone by myself " instead of wasting my time with people,
Ben gençken, hep derdim ki "İnsanlarla vaktimi öldürmek yerine yalnız kalırsam daha mutlu olurum."
- Did she always ride alone?
- Her zaman yalnız mı gezerdi?
Now I come to think of it, she always was alone.
Her zaman yalnız gezerdi.
Members of the jury, the woman who is before you in the dock is a foreigner, friendless and alone in a strange country, but a country that, thank heaven, has always prided itself on its passion for justice.
Jüri üyeleri, önünüzdeki sanık sandalyesindeki kadın bir yabancı. Arkadaşsız ve yalnız yabancı bir ülkede. Ama o ülke ki her zaman adalete olan düşkünlüğüyle gurur duymaktadır.
I've always been alone.
Hep yalnızdım ben.
He travels fastest who travels alone, I always say.
Hep derim, tek başına gezen daha hızlı seyahat eder.
Can't do a thing well, leave it alone, I always say.
Bir şeyi, iyi yapamazsan hiç yapma derim hep.
Didn't it ever occur to you that once we started we could never ask anybody for help, even if we were dying, the rest of our lives that we're all alone and always will be?
Bu işe bir kez bulaştığımızda, ölüm döşeğinde bile olsak kimseden yardım isteyemeyeceğimiz hayatımızın geri kalan süresi boyunca bir başımıza olacağımız ve hep öyle kalacağımız aklına geldi mi?
I'm alone, just like I've always been.
Her zaman olduğum gibi, yine bir başımlayım.
The police are satisfied to let me alone, but you're still hot on my neck as always.
Polis tatmin olup peşimi bıraktı... ama sen her zamanki gibi ensemdesin.
My old lady's always complaining. She doesn't like being left alone.
Benim hanım her dem yalnız kalmayı hiç sevmediğinden yakınıyor.
You always alone at night?
Geceleri hep yalnız mı olursunuz?
I always thought you walked alone.
Seni hep yalnız adam olarak düşünmüştüm.
She's mine alone and always will be.
Sadece bana ait ve hep öyle kalacak.
You always sleep alone?
Hep yalnız mı uyursun?
And why must you always choose to be alone?
Neden hep yalnızlığı seçmek zorundasın ki?
Mother's always been alone.
Annem hep yalnızdı. Ah, Selena.
Do you know what it's like to be alone in a camp full of rough-neck miners, a father who holds a quiet hatred for you because you're not the son he's always wanted?
Bir kamp dolusu hödük madencinin ve senden nefret eden bir babanın arasında yalnız kalmak nasıl bir şeydir, biliyor musun? Çünkü sen onun hep beklediği oğlu değilsin.
During the war, Brian and I were here alone... but we were always expecting Mark, and that helped to fill in the days.
Savaş sırasında Brian'la ben burada yalnızdık. Ama hep Mark'ı bekliyorduk. Bu da günleri doldurmaya yardım ediyordu.
Maybe'cause I've always been alone, I've suffered a lot in my life.
Belki de çok yalnız olmamdan. Zamanımı boşa harcadım.
The two of us together, alone, just the way it's always been.
İkimiz birlikte, yalnız başımıza, hep olduğu gibi.
On these occasional excursions into the night, did you always return home alone?
Bu gece yolculuklarında, eve daima yalnız mı dönüyordunuz?
But when the showdown comes, we always stand alone.
Ama gösterinin kapatılışında, hep yalnızız.
She always cried Because she slept alone
Hep ağlar dururdu geceleri yalnız uyumaktan.
You've always been alone.
Hep yalnızdın.
This is the first bad moment, there's always a few on every job, when you're not alone.
Bu ilk kötü anın. Tek başına değilken her işte mutlaka birkaç tane kötü an yaşarsın.
Horses always return back alone to their stable.
Atlar yanlızda kalsa ahırlarına geri dönebilir.
I always come here when I want to dance, when I want to be alone.
Ne zaman yalnız kalmak, dans etmek istesem buraya gelirim.
The matador always walks alone.
Matador her zaman tek başına yürür.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]