English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ A ] / And as usual

And as usual translate Turkish

605 parallel translation
So, you don't have to worry anything, Madame, and as usual, you can stay here and...
Endişe etmenize gerek yok. Siz burada kalın yeter.
I called at your hotel again this morning and as usual they said you were out.
Sabaha karşı kaldığınız oteli aradım ve yine dışarıda olduğunuzu söylediler.
I know exactly how I shall meet the situation and as usual, I'll meet it single-handed.
Meseleyle nasıl ilgilenmem gerektiğini biliyorum ve her zaman olduğu gibi tek başıma ilgileneceğim.
And as usual, I'm willing to help you.
Her zamanki gibi sana yardıma hazırım.
" Now there was a bright new moon and as usual in that phase its horns were tilted toward the east.
" İşte orada parlak yeni ay bu evrede normal olarak uçları doğuya bakıyordu.
At the peep of dawn and as usual we'd been drinking and wenching in the town.
Şafakla birlikte, her zaman olduğu gibi, içmeye başlardık ve, kasabada zamparalık yapardık.
- And as usual, Brady bought it.
- Ve tabii ki, Brady satın aldı.
The three main ones are... HE, SHE... and THE OTHER GUY... as usual.
Üç ana karakter ERKEK, KADIN ve her zaman olduğu gibi DİĞER ADAM.
AND SO, AS USUAL...
- Daha sonra, her zamanki gibi. -
And they're almost twice as large as usual.
Her zamankinin iki katı.
He stands in battle and gets shot at so that sanctimonious little skinflints like you can run around in safety doing business as usual.
Sizin gibi sofu cimriler güvenli bir biçimde iş yapsın diye o savaşıp vuruluyor.
The twins, as usual, are on opposite sides, and so their votes pair.
İkizler her zamanki gibi farklı taraftalar...,... bu yüzden ikisinin oyu farklı.
He went to the theater as usual, and she gave him his walking papers.
Her zamanki gibi tiyatroya gitti, kız da ona güzel bir şekilde yol verdi.
Teaching Adele, as usual. As usual as a new heaven and a new Earth... and you go on teaching Adele as usual.
Yepyeni bir dünyaya adım attın ama sen her zamanki gibi Adèle'ye ders veriyorsun?
You go and work as usual.
Git ve her zamanki gibi çalış.
I was looking out the window and there I saw Off. Kockenlocker... our town constable, directing traffic as usual.
Pencereden dışarı bakıyordum ve sonra kasabamızın polis memuru Kockenlocker'i her zamanki gibi trafiği yönlendirirken gördüm.
I'd been to the Palladium, as usual, but it was a terribly long film... and I was afraid I'd be late.
Her zamanki gibi Paladyum'a gitmiştim, ama korkunç uzun bir filmdi. Geç kalacağımdan korkuyordum.
Then the palm trees changed into those pollarded willows by the canal... just before the level crossing... and all the silly dreams disappeared... and I got out at Ketchworth and gave up my ticket... and walked home as usual... quite soberly and without wings - without any wings at all.
Sonra, tam kavşaktan önce, palmiye ağaçları, kanalın yanındaki budanmış söğütlere dönüştüler ve bütün aptalca rüyalar yokoldu ve Ketchworth'te inip biletimi verdim ve her zamanki gibi eve yürüdüm son derede ağırbaşlı ve de kanatsız kanatsız.
Well, I trot around, same as usual, to collect her weekly dime and what do you think happens?
Her zamanki gibi haftalık poliçe parasını almaya uğradım. Ne oldu dersiniz?
As usual, I made my own luck, and I knew when to stop letting it ride.
Her zamanki gibi şansımı yaratmış ve ne zaman duracağımı bilmiştim.
Business as usual, and don't weaken.
Her zamanki işler gibi, güçIü ol.
And tell Allen we're getting out the final edition as usual.
Ve Allen'a son baskıyı her zamanki gibi yapacağımızı söyle.
A fine, soft day in the spring it was when the train pulled into Castletown, three hours late as usual and himself got out.
Güzel ve yumuşak bir bahar günüydü. Tren Castletown'da durduğunda, her zamanki gibi 3 saat rötar yapmıştı ve o, vagondan indi.
As usual, I interviewed the child's teachers and your neighbors before coming here.
Olağan olarak, buraya gelmeden çocuğun öğretmeni ve komşularınızla konuştum.
I notice our new freshmen, shy and timid as usual have seated themselves toward the rear.
Farkettim ki yeni birinci sınıflarımız her zaman olduğu gibi arkaya doğru oturacak kadar mahçup ve utangaçlar.
I wanted to play in a covered-court tournament and, as usual, she didn't want me to go.
Bir kapalı kort turnuvasına katılmak istiyordum. Karım her zamanki gibi gitmemi istemedi.
As usual, I was only joking and you fell for it
Her zamanki gibi sadece şaka yapıyordum.
One evening after working hard and late as usual Boxer and Benjamin made a curious discovery.
Bir akşam her zamanki gibi yorucu bir günün sonunda Boksör ve Benjamin ilginç bir şey gördüler.
As for gold and silver, better than usual.
Altın ve gümüş her zamankinden daha iyi.
And tell you what to do, as usual.
Ne yapacagini da ben söyleyecegim.
We'd spotted them earlier in the afternoon and like hunters, we tracked them at a distance... instead of hounding them as usual with our name-calling and teasing
Öğleden sonra onları tespit ettik ve tıpkı avcılar gibi, belli bir mesafeden takip ettik... Her zaman yaptığımız gibi onları tahrik etmek yerine ;
- And pay, as usual.
- Her zamanki gibi sen ödeyeceksin.
And I'll beat you, as usual.
Her zamanki gibi yenerim.
And you'll cheat, as usual.
Her zamanki gibi hile yaparsın.
I had scarcely entered the lobby, when I discovered both Frederic and Hans Blauer engaged, as usual, in an argument with another man.
Tam içeri girmiştim ki, Frederic ve Hans Blauer'in her zamanki gibi bir başka adamla tartıştığına tanık oldum.
My mother and wife are fighting as usual.
Annem ve karım yine kavga ediyorlarmış.
- Coffee and ice cream? - As usual.
- Kahve ve dondurma mı?
Heavy bombing over Cherbourg as usual, sir... ... and now near Caen.
Her zamanki gibi Cherbourg üstünde ağır bombardıman şimdi de Caen yakınında.
And the chapel still leaks, as usual.
Kilisenin damı her zamanki gibi akıyor.
But you weren't listening, as usual. Come and show me.
- Her zamanki gibi dinlemiyordun.
It's already six in the morning... And your mother, as usual...
Sabahın altısı oldu ve anneniz her zamanki gibi...
Same as usual. Horse meat and axle grease.
Her zamankinden.
And runnin'late as usual.
Her zamanki gibi geç kalmış.
" Tender and cruel... real and surreal... terrifying and funny... nocturnal and diurnal... usual and unusual... handsome as anything.
" Şevkatli ve acımasız, Gerçek ve hayali, Korkunç ve komik,
As usual, the problem involves : first, the adversary, and second, the means to destroy him.
Sorun, her zamanki gibi : bir ; düşman, ve iki ; onu yok etmenin yolu.
I need guns and bullets, as usual.
Alışılageldiği gibi silah ve kurşuna ihtiyacım var.
And having a wonderful time, as usual?
Ve yine çok eğleniyorsun, değil mi?
Although Wienshank is not a gangster in the usual sense of the word... he has been associated with the North Side Mob for the past three years... first as an operator of speakeasies, now in charge of a non-union cleaning and dyeing association controlled by Bugs Moran.
Wienshank kelimenin tam manasıyla bir gangster olmadığı halde Kuzey Çetesi'nde üç yıl boyunca ilk kurulan gizlice içki satılan yerlerden sorumluydu. Şuanda ise Moran'ın çetesinde sendikaya bağlı olmayan temizleme ve boyama kuruluşunu yönetiyor.
It occurred to me that I'd made it through another Sunday, that Mama was buried now and tomorrow I'd be going back to work as usual,
Bir pazar gününü daha atlattığım aklıma geldi. Annem gömülmüştü ve yarın her zamanki gibi işe geri dönecektim.
Last evening I dusted the floor of the ruin with sand, as usual. And when I examined it today, I found small footprints in it.
Bugün kontrol ettiğimde, küçük ayak izleri buldum.
You got up at 6 : 20 as usual and had breakfast.
Her zamanki gibi 6 : 20'de uyandın ve kahvaltı yaptın.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]