Can't be translate Turkish
48,649 parallel translation
I know you and Mom don't really get along or, you know, necessarily want to, but the idea that we can all be together sometimes like we used to... is kind of cool.
Annemle iyi anlaşamadığınızı ve böyle bir isteğiniz olmadığını biliyorum. Bazen de olsa eskiden olduğu gibi birlikte olabileceğimiz düşüncesi gerçekten çok güzel.
Well, we can't just be going through all of this for nothing, man.
Ortada bir şey yokken bunu tartışıyor olamayız dostum.
Even if he throws tantrums, you can't be lenient.
O öfke nöbetleri atar böyle, hoşgörülü olamaz.
A person who can't be honest with himself is hypocritical.
Kendine dürüst olamayan biri herzaman kaybedendir.
Even if you save me I can't be sure I won't harm humans again.
Beni kurtarsan bile insanlara bir daha zarar vermeyeceğimin bir karantisi yok.
We can't be fightin'a blood feud while we're trying to land a big-time sponsor.
Büyük bir finansöre yamanmaya çalışırken kan davasıyla uğraşamayız.
You watch too many movies, and you think the deal can always be changed, and it can't.
Çok fazla film izliyorsunuz ve anlaşmanın her zaman değişebileceğine inanıyorsunuz, ama değişmeyecek.
This can't be good, right?
Bu iyi olamaz, değil mi?
Shh. Uh, you can't be in here, sir.
Burada olamazsınız efendim.
I got a boy at home that can't sleep at night'cause somebody murdered his grandpa and he's afraid they might be coming for him next.
Evde, birisi büyükbabasını öldürdüğü için uyuyamayan ve onun için de geleceklerinden korkan bir oğlum var.
Well, I know this can't be easy for you.
Bunun senin için kolay olmadığını biliyorum.
Well, you can't afford to be too careless with a lucky coin.
Şanslı parayla fazla dikkatsiz olmayı göze alamazsın.
But I can set you up and get you transport. If you want to go somewhere else, so don't be shy.
Başka yere gitmek isterseniz çekinmeyin, ayarlayıp naklettirebilirim sizi.
Dar told me they have evidence of a parallel program - with North Korea. - Mossad can't be trusted to be even remotely objective on this.
Dar ellerinde Kuzey Kore ile birlikte paralel bir programın kanıtları olduğunu söyledi.
That can't be right.
- Bu doğru olamaz.
Mossad can't be trusted to be even remotely objective on this, and the accusation is too serious to ignore.
Mossad'ın buna uzaktan yakından tarafsız kalması beklenemez ama.. ... suçlama da göz ardı edilemeyecek kadar ciddi.
I can't, but neither can you be so sure they are.
Olamam, ama sen de aksini bilemezsin.
I can't be seen with you.
Senle beraber görülemem.
I can't help but think how proud he'd be of you right now.
Şu an sizinle ne kadar gururlanırdı, düşünmeden edemiyorum.
I can't right now, Max. The car will be here any minute.
Araba her an gelebilir.
A President of the United States who can't be controlled from within.
İçeriden kontrol edilemeyen bir Amerika başkanı.
- I saw it happen, David. - You know the media can't be trust... - We were FaceTiming.
Nasıl olduğunu görüm David, görüntülü konuşuyorduk.
You actually can't really sprain your front arm, so you should be all good to head back out there.
Aslında kolunun iç kısmı burkulmaz yani oraya rahatlıkla geri dönebilirsin.
So, you, like, can't fuck anyone on Kilimanjaro'cause you'll be, like, with her, so it wouldn't be...
Yani Kilimanjaro'da kimseyle sevişemiyorsun... çünkü onunla olacaksın, bu da... - Evet.
No. Men can't be exploited.
Hayır, erkekler cinsel istismara uğrayamaz.
Somebody told me that men can't be exploited.
Biri bana erkeklerin cinsel tacize uğrayamayacağını söyledi.
I can't be sure just yet, Jean, but with the seventh anniversary of October 15th fast approaching, we may see some hellfire moving up from the south.
Henüz emin değilim, Jean, ama 15 Ekim'in yıIdönümü yaklaşıyor. güneyden cehennem ateşi geldiğini görebiliriz.
I mean, it can't be your wife'cause haven't got a wife.
Yani karın olamaz, zaten karın yok senin.
Controlling Nassau without the cache will be a challenge, but one I don't think can be avoided.
Parasız pulsuz Nassau'ya hükmetmek güç olacaktır. Ancak kaçınılmaz olan bu.
I can't be fighting gentrification and poking a son of the biggest real estate developer in New York.
Hem kentsel dönüşümle savaşıp hem de New York'un en büyük şehir planlamacısıyla düzüşemem.
Great. So, when I want him to call, he suddenly can't be bothered.
Aramasını isteyince aramayacağı tuttu.
He's proven he can't be trusted.
Güvenilmez olduğunu kanıtladı.
She-she can't be hearing what happened from nobody else.
Burada olanları başkasından duymasını istemiyorum.
Okay, so clip the single wire, and the vest can't be remotely detonated anymore.
Tamam, şimdi tek kabloyu kes böylece uzaktan tetikleme devre dışı kalacak.
You can't go easy on children. They need to be taught to obey their elders.
Büyüklerinin emirlerine uymayı öğrenmeleri şart.
If a man can be replaced so easily, how can I know that his promises won't be, too?
Bir adam bu kadar kolay değiştirilebilirse, Onun vaatlerinin de olmayacağını nasıl bilebilirim?
One can be happy that way, can't they?
Böyle biri mutlu olabilir, değil mi?
I can't let this be for nothing.
Buna izin veremem.
On some level, they can't be blamed.
Onları suçlayamam.
Last night made me realize that I can't be trusted with my thoughts.
Dün gece düşüncelerime güvenemeyeceğimi anladım.
I remember an early therapy session with my mother where we were just screaming at each other until she blurted out, "Why can't you be more like Teagan?"
Annemle olan terapi seanslarimizdan birini hatirliyorum, birbirimize bağiriyorduk ve o "Neden Teagan gibi olamiyorsun?" diye ağzindan kaçirdi.
And I can't claim to be like everyone else if I have armed guards following me everywhere I go.
Peşimde silahli korumalar olursa herkes gibi olduğumu iddia edemem.
But today is T's big day and I have to be careful because I can't be responsible for anything going wrong.
Ama bugün T'nin büyük günü ve benim dikkatli olmam lazim çünkü bir şeyler ters giderse benim yüzümden olmamali.
It should, but since I don't understand exactly what it's doing, I can't be sure.
Yaramalı, ama ne yaptığını tam olarak anlamadığım için emin olamam.
What's hard for Will is that all the things that were broken between them... they can't ever be fixed.
Will için zor olan, ikisinin ilişkisinin hiçbir zaman düzeltilemeyecek olması.
But I can't be with you in my city.
Ama kendi şehrimde seninle olamam.
I remember an early therapy session with my mother where we were just screaming at each other until she blurted out, "Why can't you be more like Teagan?"
Annemle olan terapi seanslarımızdan birini hatırlıyorum, birbirimize bağırıyorduk ve o "Neden Teagan gibi olamıyorsun?" diye ağzından kaçırdı.
And I can't claim to be like everyone else if I have armed guards following me everywhere I go.
Peşimde silahlı korumalar olursa herkes gibi olduğumu iddia edemem.
But today is T's big day and I have to be careful because I can't be responsible for anything going wrong.
Ama bugün T'nin büyük günü ve benim dikkatli olmam lazım çünkü bir şeyler ters giderse benim yüzümden olmamalı.
I can't be in denial about what this place is, what you are, any longer.
Artık bu şirketin nasıl bir yer olduğunu ve senin nasıl biri olduğunu inkâr edemem.
But now you can be patient, and you don't have to lean on the stock.
Hem artık rahatça arkana yaslanabilir sermayeni riske etmeden devam edebilirsin.
can't be too careful 48
can't believe it 58
can't be sure 17
can't be helped 41
can't be done 35
can't believe this 20
bebe 93
beyonce 24
bela 54
belle 613
can't believe it 58
can't be sure 17
can't be helped 41
can't be done 35
can't believe this 20
bebe 93
beyonce 24
bela 54
belle 613
beatrice 271
because 7201
beni 31
berlin 199
besides 7168
benoit 85
bella 479
bene 37
beau 197
best wishes 40
because 7201
beni 31
berlin 199
besides 7168
benoit 85
bella 479
bene 37
beau 197
best wishes 40