English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / He won't leave

He won't leave translate Turkish

351 parallel translation
He won't leave his men.
O sadece büyük, kahraman ve sadık bir reis olacağı için ölecek.
He won't do that! George won't go leave me!
Yapmaz öyle şey, George beni bırakmaz.
Curley won't go after you because he can't leave the passengers in a fix like this.
Curley peşine düşmeyecektir çünkü yolcuları böyle bir durumda bırakamaz.
If he did not leave her in Marseilles or in Oran he won't leave her in Casablanca.
Marseilles'de ve Oran'da bırakmadıysa, onu Casablanca'da da bırakmayacaktır.
Tolliver won't leave you in command of the Southern Cross for 10 minutes... when he hears of this.
Tolliver bunu duyduğunda 10 dakika bile o geminin kaptanı olmana izin vermez.
And he won't leave me will you put him up for the night?
Anlaşılan, peşimi bırakmayacak, onu bu gece misafir edebilir misin?
If he fails to take my hand, or if he doesn't leave you, Then you're the winner. That way he'll be yours, and I won't need him.
Elimi tutmazsa, benimle kalmazsa siz kazandınız demektir.
He won't leave it lying around where Owens can get his hands on it.
Ortalıkta durursa, Owens'ın eline geçebilir.
I'm to say... that Mr. Marley ain't expected to live through the night, and that if Mr. Scrooge wants to take his leave of him, he should nip along smartly or there won't be no Mr. Marley to take leave of as we know the use of the word.
Demek istediğim Bay Marley geceye kadar yaşayamayabilir ve eğer Bay Scrooge ona veda etmek isterse onu ancak diriltmesi gerekir yoksa veda edecek bir Bay Marley kalmayacak diğer bir deyişle.
I can't say good-bye to him, or he won't let me leave.
Ona hoşça kal diyemem, yoksa ayrılmama izin vermez.
- Well, he won't unless you leave.
- Siz giderseniz başka.
He won't leave until you're satisfied with his work.
Onun işinden memnun olmadığın sürece oradan ayrılmayacak.
I'm sure he won't die if I leave him for one day.
Bir gün ayrı kalırsak öleceğini sanmıyorum.
He won't leave her.
Sarah'yı yalnız bırakmıyor.
Tell him I won't leave until he does see me.
Benimle görüşmeden gitmeyeceğimi söyle ona.
He won't leave.
O gitmez.
- Cousin Henry won't mind us being one day late... but he'll draw the line at two. - I can't leave you here, Robert.
- Seni burada bırakamam.
He won't leave me here next week.
Gelecek hafta beni burada bırakamayacak.
He won ´ t leave out any girl.
Hiç bir kızı ihmal etmeyecek.
He won't let me do nothing if you leave me here with the horses.
Beni burada atlarla bırakırsan, hiçbir şey yapmama izin vermez.
Thank goodness he's leaving tomorrow. Grandmother, I won't leave unless you apologize to the young lady!
Eğer bu bayandan hemen özür dilemezsen, yarın bir yere gitmeyeceğim.
But he won't leave the train.
Ama treni terk etmeyecek.
He worked a fellow over in town, and now he won't leave this man's property.
Kasabada birini patakladı, şimdi de bu adamın arazisinden çıkmıyor.
He won't leave France like that if there's another option, and there's always another option.
Başka bir çıkar yol varmış gibi Fransa'yı hemen terk etmeyecek ve her zaman da başka bir çıkar yol vardır.
He won't leave them alone for a minute.
Onları bir dakika bile yalnız bırakmıyor.
And he won't leave me be!
Beni yalnız bırakamaz!
Won't he ever leave Dunya in peace, even here?
- Amacının o olduğunu varsayabiliriz.
He swears I won't leave this desert alive.
Bu çölden sağ çıkamayacağım dair yemin etti.
He won't leave me alone.
Arkadaşlar, bu adam beni rahatsız ediyor!
God won't leave us, He'll be with us.
Tanrı bizi yalnız bırakmayacaktır.
Let's kill this bastard, I won't leave before he's dead,
Bu piçi ortadan kaldırmalıyız. Onun öldüğünü görmeden rahat edemem.
- Suppose he won't leave.
- Ya gitmezse.
We won't leave here until he finds the person who did this.
Bunu yapan kişiyi buluncaya değin burayı terketmeyeceğiz.
He's my brother and I won't leave him.
O benim kardeşim ve onu terketmeyeceğim.
He won't leave the Philippines unless you order him off, Mr. President.
Sayın Başkan, siz emir vermedikçe Filipinleri terk etmeyecektir.
Everyone will laugh at him. He'd have thought we won't escape too far. And we won't leave.
Belki kaçıp gittiğimizi sanıyor... yada bizi... yarın, doğum gününden sonra yakalamaya çalışacaktır
He won't leave his precious, anyway.
Zaten kıymetlisini bırakmaz.
That old dog doesn't like anyone, but he won't leave that man's side.
Bu yaşlı köpek kimseyi sevmez, ama bu adamın yanından ayrılmıyor.
He won't leave.
Burayı terk etmek istemiyor.
- He's in the manger and he won't leave.
- Yemlikte ve ordan çıkmıyor.
He probably won't stay long. You'll cheer him up and he'll leave.
Fazla kalmaz herhalde, biraz konuşup gider.
And he won't leave me alone.
Ve peşimi de bırakmıyor.
Or leave him somethin that he won't lose at the track.
Ya da yarışlarda kaybedemeyeceği bir şey bırakmalı.
but he won't be on his feet for a long time to come, and he is going to be gassed within the next 48 hours, and he thinks... Kleinman said it would be better to leave things as they are and to do nothing.
Hayatını kurtarmak mümkün olabilirdi fakat uzun süre ayağa kalkamayacaktı ve 48 saat içinde gaz odasına gönderilecekti.
HE WON'T LEAVE ME ALONE.
Beni yalnız bırakmıyor.
Leave him alone and he won't bother us.
Rahat bırakın adamı, bir şey istemeyecek bizden.
The day he predicts for the end comes and goes... but Kane won't let them leave!
O ölecekleri son günün geldiğini ve geçtiğini söyler... Fakat Kane onları serbest bırakmaz!
Six years ago, his mother came to live with us... and she won't leave and he won't throw her out.
6 yıl önce annesi bize oturmaya geldi. Bir daha da gitmedi. Bu da tabii onu dışarı atamıyor.
He won't leave us justyet.
Aramızdan hemen ayrılmayacak.
He won't leave me alone.
Beni rahat bırakmayacak.
He won't leave it.
Tankını bırakmayacak.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]