English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Leave her

Leave her translate Turkish

11,043 parallel translation
Kind of didn't leave her any choice once you told her about me.
Ona benden bahsedince, ona hiçbir şans bırakmadın.
But I don't think we should leave her by herself too long.
Onu uzun süre yalnız bırakmayalım.
We're just gonna leave her here?
Onu burada bırakacak mıyız?
Mona's not even allowed to leave her room.
Mona'nın odasından çıkmasına bile izin yok.
The friend I wanted to bring I can't leave her behind.
Yanımda getirmek istediğim arkadaşım onu arkamda bırakamam.
- We can't just leave her there.
- Onu öylece bırakamayız orada.
- I hope she gets pregnancy'rhoids and they leave her bedridden, and I have to raise her baby myself.
- Hamilelik sırasında hemoroid olur da yataktan çıkamaz çocuğunu da benim yetiştirmem gerekir inşallah.
You see, I'm much fonder of her than anyone else, and I'd hate to leave her behind.
Herkesten daha düşkünüm ona. Ardımda bırakmak istemem.
Leave her!
Onu rahat bırak!
Hey, leave her alone!
Onu rahat bırak!
If I fear for her safety I won't leave her there.
Onun güvenliğinden korkarsam onu burada bırakmam. Söz ver buna?
Leave her alone!
Rahat bırak kadını!
He'll never leave her.
Hiç ayrılmayacak.
He didn't want to leave her and Tom with nothing. Oh, God...
Karısını ve Tom'u beş parasız bırakmak gibi bir niyeti yok.
Leave her alone.
Bırakın onu.
Leave her alone!
Onu rahat bırak!
Don't leave her alone.
Sakın yalnız bırakma.
Leave her alone, you fucking troll.
Kızı rahat bırak, şerefsiz!
Just leave her alone.
Onu rahat bırak.
Danny, leave her alone!
Danny kızı rahat bırak!
Leave her.
Onu bırak.
We can't just leave her!
Onu bu halde bırakamayız.
Look, I didn't want to leave Meg, but she said you guys would never stop looking for her.
Bakın, Meg'i bırakmak istemedim, ama onu aramayı asla bırakmayacağınızı söyledi.
So what's the point in asking her to leave?
Bu durumda gitmesini istemenin mânâsı yok.
But I do not know what gives her the right to dispose of mine. Now, please, leave me.
Ama benimkileri verme hakkını nereden buluyor bilmiyorum.
- Let her go, then we'll leave.
- Bırak onu biz de gidelim.
What about what we leave behind... And what we take to the grave?
Her şeyi paylaşamayız.
I can leave for England immediately So that elizabeth may make her decision.
İngiltere'ye derhal yola çıkabilirim böylece Elizabeth kararını verebilir.
Leave everything behind.
Her şeyi geride bırak.
Then we can just leave it all behind.
Sonra her şeyi geride bırakabiliriz.
Would you like to leave something for her?
Kendisine iletmemi istediğiniz bir şey var mı?
You see her leave?
Onbir civarında olmalı. Gittiğini gördünüz mü?
She goes with me every time I leave the building and go outside.
Binadan her ayrıldığımda benimle gelir.
Lady Edith already manages without her own maid and if Anna were to leave, I doubt that Lady Mary would replace her.
Leydi Edith zaten kendi hizmetçisi olmadan yaşıyor ve Anna giderse Leydi Mary'nin onun yerine birini alacağını sanmıyorum.
- Every day you'd leave at two?
- Her gün ikide çıkacak mısın?
I could never leave the love of my life, desert her and you for two months.
Hayatımın aşkını da asla terk edemezdim, ikinizden 2 ay boyunca ayrı da kalamazdım.
Whatever game you're playing, just leave me out of it.
Oynadığın oyun her ne ise beni bunun dışında bırak.
Got off her face, she started yelling, refusing to leave.
İçkiliydi bağırmaya başladı. Gitmeyi reddetti.
Croatoan is gonna leave my body any second.
Croatoan her an bedenimden ayrılabilir.
I want to slap her in the face and leave the room. "
Onun suratını tokatlamak ve odayı terk etmek istiyorum. " dedi.
- You're going to leave and get out of her house.
- Kızın evinden defolup gideceksin.
I ask that each of you give your statement to my detectives before you leave.
Gitmeden önce her biriniz dedektiflerime ifade verin.
- I didn't see her leave.
- Çıktığını görmedim.
So Emma took a leave from her cashier's job to try to find her, retracing her route.
Emma da onu bulmak, izlediği güzergahı yeniden kontrol etmek için kasiyerlik işinden ayrıldı.
We can't just let her leave.
Gitmesine izin veremeyiz.
I will leave, and I will take Jess with me, and you will never see her again.
Giderim ve Jess'i de yanımda götürürüm. Onu bir daha asla göremezsin.
And whatever it is, you leave my granddaughter out of it.
Her neyse, torunumu bunun dışında bırak.
- Yeah. This is where I leave you.
Bu her zaman tek kişilik işti, Jimmy.
I'll leave a stack of her photos over on the table.
Kadının birkaç resmini masanın üzerine bırakıyorum.
And as for this department, it has always been my wish to leave it in the hands of a new, well-trained, brilliant team of forensic anthropologists.
Bu birime gelince, burayı her zaman yeni gelmiş, iyi eğitimli zeki adli antropologlara bırakmayı istiyordum zaten.
I mean, Dino-Mom thinks we're her kids, and it'd be rude to just leave, right?
Dino-Anne onun çocukları olduğumuzu sanıyor, hemen ayrılmak kabalık olur, değil mi?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]