Hold on to that translate Turkish
931 parallel translation
Hold on to that.
Tut şunu biraz.
We have to hold on to that if nothing else.
En azından onu elimizden kaçırmamalıyız.
- Yes! - Hold on to that.
Burada kal!
Hold on to that.
Tut şunları.
Maybe I should just hold on to that and give the show a rave.
Belki de bu dostluğu sürdürmek hatırına oyunu övmeliyim.
Hold on to that team!
- Panik yapmayın!
Hold on to that.
Buna tutun.
I hope you will cherish and hold on to that respect throughout your lives.
- Lanet herifler, oyun ettiler. - Koç, 400 metre rekorunu kırdım mı? 400 mü!
Hold on to that little lady and he'll be along.
Bu hanımı tutarsanız... yakında ortaya çıkar.
Well, as for that, as long as I hold on to my consciousness... such thing won't ever happen.
Bilincim açık olduğu sürece böyle bir şey olmaz.
Do you think that I'm going to run over to you and hold onto you from the back just because you're putting on that act?
Sırf sen böyle yaptın diye arkandan koşup sarılacağımı mı düşündün?
That'll learn you to sit up and hold on to this.
Bu, kalkıp şunu kaldırmayı sana öğretir artık.
Because there's nothing in the world that she can hold on to for long.
Çünkü bu dünyada onun uzun süre sahip olabileceği hiçbir şey yok.
If my only hold on you is that you're used to me...
Yani sadece alıştığın için benimlesin.
And in the second place, and hold on to this one it wasn't Paul that killed young Henry.
- İkincisi, bunu iyi dinle... -... genç Henry'yi Paul öldürmedi.
Maybe I should, but you can't blame a man... for trying to hold on to something that he loves... that he always has loved and always will love.
Belki öyle yapmalıydım, ama seni seven, hep sevmiş ve sevecek olan ve seni kaybetmemeye uğraşan bir adamı suçlayamazsın.
It's just that I like to hold on to it.
Sadece elimde olması güven veriyor.
We must... hold... on to that belief.
Bu inanca sarılmalıdır.
But you know as well as I do that a single girl, a girl alone in the world... has got to keep a firm hold on her emotions...
Ama ikimiz de biliyoruz ki, yalnız yaşayan bir kız duygularına hakim olmalıdır, yoksa kaybolur gider.
Real scum. That's why you hang on to me. You know if you can't hold someone like me, you'll never hold any woman!
Ben pisliğim, gerçek bir pislik, bu yüzden benimlesin, benim gibi birine sahip olamazsın, hiçbir kadına sahip olamazsın.
No, I'll hold on to that.
- Hayır, bunu kendime saklayacağım.
You know, much as I hate to give Thomas J. Doyle too much credit, he might have gotten a hold of something when he said that was pretty private stuff going on out there.
Thomas J. Doyle'u ciddiye almak istemesem de orada olanların özel olduğunu söylerken bir nebze olsun haklıydı.
That's why you want a child by Henrik, to have a hold on him or as a memento from a lost love.
Sen de bu yüzden Henrik'den çocuk istiyorsun. Tutunacak bir dalın olsun diye. Yitik bir aşkın hatırası gibi.
DOWN DEEP INSIDE MY GUT I GET AN ACHE THAT'S JUST PULLING EVERYTHING OUT. THEN I FORCE MYSELF TO HOLD ON FOR ONE MORE DAY.
Öğleye doğru, ellerim tir tir titrer ve ağzımın içi barut ve yanık bakır gibiyken midemde patlayacakmışçasına bir ağrı başlıyor.
You must make people feel you want them and that you'll hold on to them.
İnsanlara, onları istediğini hissettirmelisin o zaman onları elinde tutarsın.
Oh, that. It's too bad I couldn't hold on to him.
Şu mesele mi, malum kişi çalmıştır herhalde.
What are you doing with that fish? Learning to hold on to it.
O balıkla ne yapıyorsun Onu tutmayı öğreniyor..
Oh, honey, that's a hell of a way to hold on to a man.
Sekerim, bu bir erkegi elinde tutmak için harika bir yol.
General Leclerc asks me to tell you that they're on the march... to hold fast!
General Leclerc yolda olduklarını size söylememi istiyor hızlı bir şekilde!
Thank you, but in that case I prefer to hold on.
Sağol ama o zaman kalırım daha iyi.
That part of us was too weak to hold on.
Bu yanımız buna dayanamayacak kadar zayıftı.
Very consternated by the facts and circumstances we offer an open hand in good faith hoping that our enemy will hold on to it.
Koşullar ve gerçeklerden dehşete düşmüş olarak iyi niyetle karşılığını görmeyi umarak, elimizi düşmana uzatıyoruz.
I also hold here an order of executive clemency signed by the governor, ordering a stay of execution on the condition that you offer proof of your willingness to provide evidence that can be used in the prosecution for numerous capital offences of one Lewis George Parma.
Ayrıca elimde vali tarafından imzalanmış merhamet anlaşması olarak sayılan Lewis George Parma'nın soruşturmada kullanılabilecek kanıtlanmamış sermaye suçlarına kendi isteğinle tanıklık etmen şartıyla yürütmeyi durdurma emri var.
You just wanna hold that football and have me come running at to kick at it so you can pull it away and see me fall flat on my back!
Futbol topunu tutacaksın çünkü ben ona tekmelemek için koşarken tam vuracağım esnada çekip sırt üstü yere kapaklanmamı göresin!
However, it is on a strip of film... and I'm gonna try to get a hold of that.
Ancak, bir film şeridindedir. Bunu ele geçirmeye çalışacağım.
Now hold on, T.J. You don't think I had anything to do with that?
Bir dakika T.J. Bu işle bir ilgim yok.
Listen, about the equipment, I'm sorry to hold you up on that.
Anlıyorum. Cihazlarını aldığım için özür dilerim ama bu dava beni çok meşgul ediyor.
Oh, he wants to bet you can't hold your hand on that jar... and keep it there when that snake strikes.
Kavanozu ellerinle kavrayıp yılan saldırdığında çekmeyeceğine. dair iddiaya girmek istiyor.
When freedom is a privilege of the few, it does not have anything to do with real freedom, the same freedom that belongs to every man and that each of us has the right to hold on to.
Özgürlük birkaç kişinin ayrıcalığı olduğunda gerçek özgürlükle hiç bir ilgisi yoktur her insana ait olan ve hepimizin hakkı olan özgürlükle.
You can't tell me that they're unable to hold the perimeter... on a small town through early morning.
Bana, küçücük bir kasabada, sabaha kadar asayişi sağlayamayacaklarını söyleme.
Any tramp that sets foot on my train... I'd hold him out and shake him to death like a snake!
Trene ayak basan serseriyi... yakasından tutup yılan gibi sallayarak öldürürüm.
That's the way you hold on to it.
Devam etmenin yolu budur.
If you're saving our shipping by making the most of what we grow at home, if you're growing vegetables on every bit of ground that you can get hold of, if you're only eating what you need and not what you like and as much as you like, then you are helping to win the war.
Eğer yetiştirebileceğinin en iyisini yetiştirip, gönderilecek malları koruyorsan, imkanının olduğu her bir toprak parçasında sebze yetiştiriyorsan, sadece ihtiyacın olanı yiyorsan, ve ihtiyacın olduğu kadar yiyorsan o zaman sen bu savaşın kazanılmasına yardım ediyorsun demektir.
I realised that the easiest targets to get hold of, of course, were always the ones on the coastline.
( Mareşal Sir Arthur Harris, RAF ) Çünkü kendi yaptığım az miktardaki gece uçuşunda yakalanabilecek en kolay hedeflerin kıyı şeridinde olduğunu farkettim.
To completely destroy this society, it is clearly necessary to be ready to launch against it, ten times in succession or more, assaults of an importance... comparable to that of May 1968 ; and to hold as inevitable... inconveniences a certain number of defeats and civil wars.
Mayis 1968 gibi on veya daha fazla saldiri gerçeklestirmeye hazir olmamiz gerektigi ve belirli bir sayidaki yenilgiyi ve iç savasin talihsiz degil kaçinilmaz oldugunu düsünmemiz gerektigi asikardir.
That's what we used to use to hold our hats on with.
Şapkalarımızı tutturmak için kullanırız.
- Hold it like that on the eyes... while I get some- - - You want me to hold it like that?
- BÖyle mi tutayım?
And if you're going through some little place maybe where the cops got a hard on that day, and he wants to give you a little trouble, a little heat, he can hold you for a while, while they send these things down to the lab.
Üzerine o gün siki kalkan polislerin olduğu bir yerden geçiyorsanız ve polisler de o gün size küçük bir heyecan yaşatmak istiyorsa haplar labaratuvara gönderildiği sırada sizi alıkoyabilir.
And it is in times like these that our faith in Jesus Christ is the... only thing we have to hold on to.
Ve bunun gibi zamanlarda... tutunabileceğimiz tek şey... İsa Peygambere olan inancımız.
It's something so sensational that you'll have to hold on to your hat.
Öylesine heyecan verici bir şey ki, şapkanı tutmak zorunda kalacaksın.
I tried to get a hold of him, but he's still on that fishing charter and...
Ona ulaşmaya çalıştım, ama o hala teknede.
hold on 13161
hold on a second 1159
hold on to me 73
hold on tight 161
hold on a sec 244
hold on a moment 33
hold on a minute 292
hold on one second 255
hold on there 121
hold on for a second 24
hold on a second 1159
hold on to me 73
hold on tight 161
hold on a sec 244
hold on a moment 33
hold on a minute 292
hold on one second 255
hold on there 121
hold on for a second 24
hold on now 65
hold on one sec 46
hold on to him 18
hold on just a second 39
hold on to it 26
hold on here 28
hold on to this 18
to that end 82
to that 33
hold the door 81
hold on one sec 46
hold on to him 18
hold on just a second 39
hold on to it 26
hold on here 28
hold on to this 18
to that end 82
to that 33
hold the door 81
hold my hand 117
hold it 2458
hold me tight 34
hold me 244
hold your horses 138
hold it right there 423
hold still 691
hold me close 21
hold up 1863
hold it down 43
hold it 2458
hold me tight 34
hold me 244
hold your horses 138
hold it right there 423
hold still 691
hold me close 21
hold up 1863
hold it down 43