In the morning translate Turkish
23,065 parallel translation
We'll need you fresh in the morning.
Sabaha dinlenmiş olmanı istiyoruz.
Well, yeah, at 9 : 00 a.m. on a Tuesday and the system's like a casino floor in the morning.
Evet, perşembe saat sabahın 9'unda öyle görünüyor. Sistem sabahları kumarhane katı gibi.
I say we let the city burn and whoever's alive in the morning gets to clean it up.
Ben diyorum ki şehrin yanmasına izin verelim ve sabaha kim kalırsa temizliği o yapsın.
Holly, don't forget we're gonna meet at the bank at 9 : 00 in the morning.
Holly, unutma yarın sabah dokuzda bankada buluşacağız.
If you refuse to cooperate, you'll be answering his questions down at the station in the morning.
İşbirliği yapmayı reddedersen, sabah karakolda soruları cevaplarsın.
Don't know about you, but I'm marrying in the morning.
Seni bilmem ama ben sabah evleniyorum.
I'll expect your resignation in the morning.
sabaha istifanı bekleyeceğim.
In the morning we ride.
- Sabah yola çıkacağız.
I'll head out first thing in the morning.
Sabahleyin ilk iş bunu yapacağım.
He wants to sell you books at 3 : 00 in the morning?
Sana gecenin 3'ünde kitap mı satmak istiyor?
And he called Monroe at 3 : 30 in the morning to see if I wanted to buy them.
ve benim almayı isteyip istemediğimi anlamak için sabaha karşı 3 : 30'da Monroe'yu aramış.
I mean, if he called us at 3 : 00 in the morning, he must have thought it was urgent, so why hasn't he called you back?
Demek istediğim, bizi sabah 3 : 30'da aradıysa, acil olduğunu düşünmüş olmalı, ama niye hala geri dönmedi?
They closed about half an hour ago. Won't be open till 9 : 00 in the morning.
Yaklaşık yarım saat önce kapandılar, sabah 9'a kadar da açılmazlar.
If Dalbir doesn't see me in the morning then she'll clobber you for good.
Eğer Dalbir sabah beni görmezse... senin için hiç iyi olmaz.
I have, uh, some errands that I have to run in the morning but I will come back and I will take to you brunch.
Sabah... halletmem gereken bazı işler var. Sonra seni alırım, bir şeyler yeriz.
Yeah, they're gonna send someone in the morning.
Evet, sabaha birini gönderecekler.
What's so important that you have to sneak out so early in the morning?
Sabahın köründe gizlice evde çıkmanı gerektirecek kadar önemli olan neymiş?
- It's 9 : 00 in the morning.
- Daha sabahın 9'u ya.
'Always the same with filming, it's Gandhi in the morning,
Film çekmek hep aynı. Sabah Gandhi, öğleden sonra Hollyoaks.
I'll call the police in the morning.
Sabah polisi arayacağım.
I was gonna give it to you in the morning, but it looks like we're working past midnight, so...
Sabah verecektim ama anlaşılan gece yarısından sonraya kadar çalışıyoruz...
What is it, like, 3 : 00 in the morning? What do you want?
Saat daha kaç ya, gecenin 3'ü falan mı?
And I figure that if we go over there in the morning, we'll find whoever's been killing the women for The Blue Limit.
Sabah gidersek Mavi Sınır için kadınları kimin öldürdüğünü buluruz diye düşündüm.
We need to check out this Biosoma operation in the morning.
Bu Biosoma olayını sabaha araştırmamız lazım.
Okay, we'll stay here tonight, and leave in the morning.
O zaman, bu gece burada kalalım ve yarın sabah gidelim.
I'll check in with you in the morning.
Sabah yeniden ararım.
She'll be here in the morning.
Bir şey daha var.
The stuff that when you leave your house in the morning,
Sabahın köründe evini terk ettirebilecek bir korku.
Only moving 200 cattle off our land in four foot of water at 2 : 00 in the morning.
Sabahın 2 : 00'sinde, 200 büyükbaş hayvanı dört ayak üstünde otlatmaya götüreceğiz.
Oh, a little in the morning never hurt, right, Tommy?
Sabahları bir kereden zarar gelmez, değil mi Tommy?
No, I'll talk to him in the morning.
Kendisiyle sabah konuşurum.
Ma'am arrived in the morning, she talked to sir.. ... after which sir left.
Sabahleyin madam geldi ve beyefendiyle konuştu, sonra beyefendi gitti.
Ma'am arrived in the morning?
- Madam, sabahleyin mi geldi?
So early in the morning?
Bu ne sabah sabah?
So early in the morning?
Sabah sabah bu da ne?
So I went to, erm, some of the agencies and put my name down on the waiting list, cos I could do cleaning in the morning.
Şeye gittim, eee, beni listeye alan birkaç ajansa, sabahları temizlik yapabilirim demiştim.
- Give my love to the kids in the morning.
- Sabah çocuklara sevgilerimi ilet.
What is it, half-baked recalls of how Mark White liked his tea in the morning?
Ne yani, Mark White'ın sabahları çayını nasıl sevdiği falan mı?
And tell the Queen I'll be there first thing in the morning.
Kraliçe'ye de yarın sabah erkenden geleceğimi söyle.
Some mothers-to-be get a hand in the morning, don't you know?
Bazı anne adayları sabahtan bir şeyler hazırladı biliyor muydunuz?
Correspondence with other major metropolitan centers seems to suggest that Los Angeles, the de facto home of Retro Girl, might be in for a rougher time tonight, and there's no guarantee that the trouble will end come morning.
Diğer büyük şehirlerle yazışmalar gösteriyor ki Los Angeles, Retro Girl'ün evi, bu akşam sıkıntılı anlar yaşayabilir, ve bu belanın sabah olduğunda biteceğinin garantisi yok.
The FBI in West Virginia would've taken the care package into their custody this morning when they arrested Keen.
Batı Virginia'daki FBI bürosu bu sabah Keen gözaltına alındığında koruma pakedini almış olurdu.
And after a few dead ends, we noticed every morning he was going for coffee at Café Maceo, which is 40 blocks in the opposite direction of his home.
Birkaç çıkmaz sokaktan sonra her sabah Maceo Kahvecisine gittiğini fark ettik. Orası da evinden ters istikamette 40 blok ötede.
So Lucy called every temp agency in New York to see if they had made any requests that morning, and the next thing we knew...
Lucy o sabah istek yaptılar mı diye New York'taki her geçici eleman şirketini aradı ve sonrası da zaten...
Well, I spent the morning digging around in the cell phones of the people that Sands had assassinated, and four out of the five of them had contact information for Clay Meeks hidden away in there.
Bütün sabah Sands'in öldürttüğü kişilerin telefonlarını kurcalayarak geçirdim ve beşinden dördünün Clay Meeks'in orada saklandığıyla ilgili bilgisi varmış.
You in this game for life, motherfucker, so get your ass to the spot tomorrow morning.
Ömür boyu bu iştesin orospu çocuğu. Kıçını kaldır ve yarın sabah orada ol.
Well, here it is on a Sunday morning and the doctor is in.
Bir pazar sabahı doktor işe geliyor.
Will you please tell us what happened in the house on 27th April morning?
27 Nisan sabahı evinizde neler olduğunu bize anlatabilir misin?
I don't know... it's also that weekend we went furniture shopping in Echo Park... the painting we bought when she was drunk after she finished her residency... the bed we had to fix one morning...
Bir hafta sonu Echo Park'a mobilya almaya gitmiştik. İhtisasını bitirdikten sonra sarhoş olmuştu. Evdeki resimleri o zaman almıştık.
Normally, I don't drink in the afternoon, but it's still morning.
Normalde, öğle saatlerinde içmem.. .. ama daha öğlen olmadı.
You know there was an explosion in the E.R. this morning.
Bu sabah acil servis girişinde patlama olduğunu biliyorsun.
in the real world 60
in the meantime 2026
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the ass 21
in the meantime 2026
in the middle of the night 158
in the kitchen 217
in the name of the father 223
in the middle of nowhere 42
in there 594
in the darkness 43
in the criminal justice system 149
in the ass 21
in the afternoon 211
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the first place 155
in the old days 114
in the 715
in the beginning 230
in the beginning was the word 18
in the flesh 166
in the basement 109
in the house 117
in the end 1091
in the first place 155
in the old days 114
in the 715
in the beginning 230
in the future 338
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the city 96
in the back 227
in the name of jesus 26
in the name of god 118
in the past 316
in the dark 154
in the bathroom 154
in the woods 135
in the room 59
in the city 96
in the back 227