Is that a thing translate Turkish
5,180 parallel translation
Is that a thing?
Öyle bir şey var mı?
Is that a thing?
- Öyle bir şey mi var?
So you completely trust a guy who the only thing that we know about him is that he stole classified documents from the Department of Defense?
Yani Savunma Bakanlığı'ndan gizli belgeleri çalması dışında hiçbir şeyini bilmediğimiz bir adama tamamen güveniyorsun?
See, what I think is that either to protect Neal or be a hero or both, you engineered this whole thing so that Neal was cleared out and you were left holding the bag.
Neal'ı korumak için ya da kahraman olmak için ya da ikisi için birden tüm her şeyi sen ayarladın ki Neal resimden çıksın ve elinde sorumluluk çantasıyla sen kal.
That is a thing.
Bu önemli bir şey.
- The important thing - - Mm-hmm? Is that we know the difference between a harmless indulgence -
Asıl önemli olan zararsız bir zevkle gerçek bir düşüncesizliğin arasındaki farkı bilmekte.
The thing is that she told me a story about a goat
Bana bir keçiyle ilgili bir şey anlattı da.
Oh, if that thing is coming in, We need to put a few more people on the lawn. Oh!
O şeyi içeri alacaksak birkaç kişiyi daha bahçeye almamız gerekiyor.
The worst thing that happens to me is... a little blood in my shorts if someone gets a little rough, or I get a load in my hair.
Başıma gelen en kötü şey şortuma biraz kan bulaşması ya da saçıma boşalmaları sanırım.
Just a constant smell of that baby Frankenstein's shit,'cause that thing is too dumb to wash diapers.
Bu şey bebek bezi temizleyemecek kadar aptal olduğundan, Frankenstein'ın pisliğinin sonu gelmeyen kokusu,
- Is that a good thing or a bad thing?
- Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey mi?
These boys may need to drop a deuce when that thing is done, you got me?
Cocuklarin sicmasi lazim.. isi bitirdiklerinde.., anlasildi mi?
Okay, well, you know what? The thing is, um, I told my boss that I would take a look at all the empty offices.
Aslına bakarsanız, patronuma boş ofislere bakacağımı söyledim.
In fact the one thing you should know about me is that I'm a terrible liar.
Hatta hakkımda bilmen gereken şeylerden biri yalan söyleyemediğimdir.
Yeah, see, the thing is, that leads back to a jail, so we gots to keep it locked.
Evet, şimdi olay şu ki, o kapı hapishaneye açılıyor, bu yüzden kapıyı kilitli tutmak zorundayız.
That is not a small thing.
Ufak bir şey değil bu.
Is that, like, a thing you do?
Peki, sizin yaptığınız bir şeymiydi?
So is that a good thing?
Bu iyi bir şey mi yani?
I am suggesting to you that there is a very strong attachment between a representation and the thing itself.
Ama pofuduk gri kedi benzetmesinde olduğu gibi, temsil ile temsil ettiği şey arasında çok güçlü bir bağ olduğunu anlatmak istiyorum.
We might say we will consider one thing a year that supports something that is loved by the nation and compatible, and for everyone.
- Hayır, hayır, cidden. Yılda bir kez tüm ulusun sevdiği herkese yönelik ve herkese uygun bir şeyi desteklemeyi düşünebiliriz.
But all of you know, that to put a skull, which is a symbol of death into a portrait, is a strange and unusual thing, perhaps.
Tek bildiğimiz şey şu : Ölümü simgeleyen bir kafatasının bir portreye yerleştirilmesi tuhaf ve alışılmadık bir şey.
Even the boot is twisting out and coming up, and if you think the thing should probably be about a metre and a half higher, it was really looking down in the way that equestrian portraits of this type are supposed to create
Çizme bile dışa doğru bükülmüş ve neredeyse dışarıda. Bu resmin yaklaşık bir buçuk metre daha yukarıda durduğunu düşünün. Gerçekten üstünüze geliyor, aşağıya bakıyor.
A metaphor is a literary thing that comes from the mind, but the painting is made powerful by what's actually in it.
Metafor, zihinden kaynaklanan bir anlatı biçimidir. Ancak, resimde olan bitenler bu resmi daha da güçlü yapıyor.
If you actually look at a firelight, it doesn't reflect back. The thing that light reflects off is floor, and so...
Şömine ateşinin verdiği ışık yansımaz, ama zemin ışığı yansıtır.
It's not clear that he actually plays the music himself, which is a different thing.
Evet, bilfiil müzikle uğraşıp uğraşmadığı bilinmiyor. O farklı bir konu.
The intent is to restore the thing as a work of art that you read.
Buradaki amaç, resmi okunabilir bir sanat eseri olacak şekilde restore etmektir.
The main thing I'd like to convey about this picture is to get you to understand a little bit about how he's using his priming, his ground - that's the layer he puts on the canvas before he starts painting the figure.
Caravaggio'nun astar boyayı, zemini nasıl kullandığını anlatmak için bu resmi seçtim. Astar boya, figürleri boyamaya başlamadan önce tuval üstünde oluşturulan boya tabakasıdır.
That is the closest thing we have to a rule.
- Elimizdeki olan tek şey bu yönetmelik.
The only thing is, like, lauren's gonna be in prague, so I have to take a train to see her, and I honestly don't feel like I'll do that very often, because it's too much money.
Tek sorun, Lauren Prag'da olacak, o yüzden trenle onu görmeye gideceğim. Açıkçası bunu sıkça yapabileceğimi düşünmüyorum çünkü çok para tutuyor.
It is time that you learn a thing or two from your friends / model exes Jenna and Matty.
Arkadaşlarınız olan örnek eski sevgililer Jenna ve Matty'den bir şeyler öğrenmenizin zamanı geldi.
I am not gonna pretend that that thing is a real person.
Bu şey gerçek bir insanmış gibi davranmayacağım.
- True, they are being turned, But being turned the way you seek, well... That is a far different thing.
Onlar dönüştürülüyorlar doğru ama senin istediğin gibi bir dönüşme çok farklı bir şeydir.
So, you meet this young detective who is out to uncover corruption and do the right thing in a city that doesn't necessarily want you to do the right thing or need you to do the right thing.
Yani, doğru olanı yapmanızı istemeyen veya ihtiyacı olmayan bir şehirde yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışan ve doğru olanı yapmaya çalışan genç dedektif ile tanışacaksınız.
Is that a terrible thing to say?
Bunu söylemem ayıp olur mu?
Is that still a thing?
Hala öyle birşey mi var?
Listen, Colonel, I know this thing has gone a bit sideways and I'm willing to wear that, but I've got a piece of business right in front of me now.
Bakın Albay, işlerin olması gerektiği gibi gitmediğini biliyorum. Düzeltmeye de hazırım ama şu an önümde halletmem gereken bir iş var.
Maybe... every bad thing that's happened is just a result of him trying to live, trying to protect himself.
Meydana gelen, kötü her şey hayatta kalmaya, kendisini korumaya çalışışının... -... bir sonucudur belki.
Well, from where I'm sitting, all I can see is a lawyer trying to distract me from the fact that this whole thing is his fault.
Fakat ben buradan bütün bunların suçunun kendisi olduğunu saklamaya çalışan bir avukat görüyorum.
Just as Robbins attracted to Half-Dome it is the same thing that attracted me.
Royal Robbins'i Half Dome'a çeken şey beni Half Dome'a çeken şeyle aynı. Hayranlık uyandıran bir yüzey.
Is that a thing?
Çünkü önemli bir şey olabilirmiş gibi hissediyorum.
Well, i haven't been back in a while, And the only way she won't suspect me is if i bring back The thing that i was sent to find.
Uzun süredir dönmediğimden dolayı benden şüphelenmemesinin tek yolu almam için gönderdiği şeyi yanımda götürmek.
The thing you need to understand about kissing a diplomat's ass is that it doesn't kiss back.
Bir diplomatın kıçını öpmekle ilgili anlaman gereken şey şu ki, o seninkini öpmez.
The only thing that matters is that Alden... Be convicted and sentenced for what he truly is, a traitor and a murderer.
Yegâne önemli şey, Alden'ın, gerçekte olduğu şeyden ötürü hüküm giymiş olması :
Spy craft- - the thing that I'm best at, the very thing that gives me a purpose- - is also killing me.
Casusluk işi... en iyi yaptığım iş bana bir amaç veren tek şey ayrıca beni öldürüyor da.
The important thing is that I get to beat a-bomb to a pulp!
Önemli olan A-Bomb'u eşek sudan gelinceye kadar dövecek olmam.
Maybe every bad thing that's happened is just a result of him trying to live, trying to protect himself.
Meydana gelen, kötü her şey hayatta kalmaya, kendisini korumaya çalışışının... -... bir sonucudur belki.
Is that a bad thing?
Bu kötü bir şey mi?
That's true. Yeah, and I'm not sure that complete honesty is always the best thing for a relationship.
- Tamamen dürüst olmanın her zaman ilişkinin iyiliğine olacağını sanmıyorum.
Is that a real thing people have?
İnsanların gerçekten yaşadığı bir şey mi bu?
Is that such a bad thing?
Kötü bir şey mi?
That is a thing of beauty.
Bu harika bir şey.
is that you 2352
is that it 2484
is that so 1463
is that right 2297
is that your dog 17
is that your sister 22
is that okay with you 61
is that 1576
is that all you can say 40
is that all there is 18
is that it 2484
is that so 1463
is that right 2297
is that your dog 17
is that your sister 22
is that okay with you 61
is that 1576
is that all you can say 40
is that all there is 18
is that understood 245
is that your car 43
is that your daughter 28
is that all you care about 23
is that a threat 163
is that all you got 152
is that what you want 740
is that a 177
is that all 744
is that clear 774
is that your car 43
is that your daughter 28
is that all you care about 23
is that a threat 163
is that all you got 152
is that what you want 740
is that a 177
is that all 744
is that clear 774