English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Let her in

Let her in translate Turkish

3,143 parallel translation
Let her in.
- Bırakın geçsin.
- Why'd you let her in?
- Neden girmesine izin verdin?
Let her in.
Bekle bir dakika. Onu içeri al.
Don't let her in here.
- Onu buraya almayın!
Okay. Let her in.
- İzin ver baksın.
If she does, don't let her in.
Gelirse içeri almıyorsun.
Let her in.
İçeri gelsin.
Well, let's see if Denise has anything to say about it in her notes.
Bakalım Denise'in notlarında bununla ilgili bir şey var mı?
Let her in.
Bırakın gelsin.
Let her in.
Bırak gelsin.
So let's poke holes in this thing.
Hikayede boşluklar bulalım öyleyse. Her şey tesadüf olabilir.
Don't let her in!
Kızın girmesine izin verme!
I told her not to let him in her room.
Onu odasına almamasını söylemiştim.
Put my pants on in her yard, put the car in neutral, let it roll down the driveway, lights off.
Pantolonumu bahçede giydim, arabayı boşa alıp garaj yolundan çıktım. Farları açmadım.
Mrs. Damper let the man in, because he was familiar to her.
Bayan Damper adamı içeri aldı çünkü onu tanıyordu.
So let's just say one of those guys- - Not the one with tetanus - has broke up with this girl, And someone else in the band wants to date her.
Diyelim ki bu çocuklardan- - tetanozlu olan değil- - bi kızla bozuşmuş, ve gruptan başkası o kızla çıkmak istiyor.
Let's sit near the back door just in case.
Her ihtimale karşın arka kapıya yakın oturalım.
Well, let's just say it was about both, considering how much it means to her that we carry on in her spirit.
Aslında ikisiyle de demek lazım bu işi devam ettirmenin onun ruhu için ne demek olduğunu düşünürsek.
I have a lot of anger in me, but I don't always let it out.
İçimde bir öfke var ama her zaman dışarıya çıkmasına izin vermem.
Let's check in with a beautiful, radiant young woman, and her friend who's about to get married.
Şimdi kameramızı dünyalar güzeli genç kadına ve evlenmek üzere olan arkadaşına çevirelim.
- This week, I need to just let myself feel And take things in,
- Bu hafta, artık bir şeyleri hissetmem ve her şeyi kabullenmem lazım.
I mean, I know I say that every year, but... let's be honest, in 2012, I'll be 34.
Bunu her sene söylediğimin farkındayım ama açık olalım yani ; 2012'de 34 yaşında olacağım.
Crosby, that's really sweet of you, but that just means I'm gonna give you whichever one Sarah doesn't want, so let me conference her in.
Crosby, bu gerçekten büyük bir incelik ama Sarah'nın istemediği bir tanesini sana vereyim, dur onu da konferansa alayım.
Okay, I want every square inch of this canyon searched, and let's make sure the guy in sneakers called 911 after he fell, not before. 911.
Tamam, bu kanyonun her santiminin aranmasını istiyorum spor ayakkabılı adamın 911'i düştükten sonra aradığından emin olalım, önce değil. 911.
In celebration of her holy war, let us feast in Lilith's name.
Kutsal savaşını göklere çıkartmak için buyurun Lilith'in adıyla ziyafet çekelim.
Used to bake me cookies, let me take naps in her lap.
Bana kurabiyeler pişirip kucağında uyumama izin verirdi.
Let's not forget - - I was in love with her first.
Önce ona âşık olan bendim, unutma.
Well, in that case, we should let her know that everything's okay.
Pekala, bu durumda ona her şeyin yolunda olduğunu söylemeliyiz.
Our old coach would have let her back in.
Eski koçumuz onu yeniden oyuna alırdı.
You think you can sleep with a girl, buy her brunch, whisper sweet bullshit in her ear, and then say, "let's be friends,'kay?"
Bir kızla beraber olup, onla bruncha gidip, ve kulağına tatlı tatlı'saçmalık'konuşup, sonra da'arkadaş kalsak olur mu'diyebileceğinizi mi sanıyorsunuz?
Hey, let's hit her in the throat with a ski.
Hey, hadi boynuna kayak ile vuralım.
Just point her in the direction of the knitwear section and let her go.
Sen sadece ona triko bölümünü göster o yolunu bulur.
Don't let her pray in Millets.
Millets'de ibadet etmesine izin verme.
Let's bring her in.
Onu buraya getirelim.
Let every cell in your body come alive.
Bedenindeki her hücrenin canlı döndüğünden emin ol.
No, they are all burnt down Let's put her in the middle
Hayır, hepsi kullanıldı. Yatağın ortasına koyalım.
- ( Screams ) - We must try to let her live in our memories...
Onu hatıralarımızda yaşatmaya çalışmalıyız.
And the police department found that the police department had done nothing wrong even though it had let the right man get away and apparently had put the wrong people in prison.
Ve polis departmanı, polis departmanının yanlış bir şey yapmadığına karar verdi. Her ne kadar doğru adamı ellerinden kaçırmış ve yanlış kişileri hapse atmış olsalar da.
It did not seem appropriate to let the whole thing end in chaos and a quarrel.
Her şeyin karışmasını ve ağız dalaşına girmeyi pek uygun görmemiştim.
You can't imagine I would let Edith slide into a life of scandal without lifting a finger to stop her?
Onu durdurmak için hiçbir şey yapmadan Edith'in skandal bir hayata başlamasına izin vereceğimi düşünmüş olamazsın.
- Let's do it in her office.
Hadi onun ofisinde yapalım.
I think we should let annette Raber plead to involuntary manslaughter, see what she says in her statement of facts, and negotiate up from there.
Bence bırakalım, Annette Raber kasıtsız adam öldürme savunması yapsın. Bakalım ifadesinde neler diyecek. Pazarlığa orada başlarız.
But I am happy to stand in for her any time you want to let me.
Ancak onun yerine, senin izin verdiğin sürece, yanında olmak istiyorum.
- Don't let her in here.
Adam!
But I'm an adult now, and Kate's got this bug up her butt about it, so I just decided to let her have this one.
Ama şimdi bir yetişkinim ve Kate'in dünya kadar hatası var. Yani bunu kazanmasına izin vermeye karar verdim.
It was easier to just let her run around the house naked covered in jam.
Evde her tarafı reçel kaplı ve çıplak olarak etrafta koşuşturmasına izin veriyoruz.
[SIGHS] So let's just assume that Rex was at Callie's apartment to fix her computer.
Şimdi Rex'in, Callie'nin bilgisayarını tamir etmek için onun dairesinde olduğunu varsayalım.
Let's bring her in!
Kızağı indirelim!
You could've let her scrub in or stand in the back and observe.
Ameliyata girmesine ya da gözlem yapmasına izin verebilirdin.
No, let me see the great Dr. Yang turn her frown upside down.
Hayır, muhteşem Doktor Yang'in çatık kaşlarının düzeldiğini göreyim.
You let her die in front of her father.
Kızın ölmesine izin verdin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]