English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ N ] / Not going

Not going translate Turkish

56,104 parallel translation
I'm not going in there.
Oraya girmem.
I'd hoped to settle this matter in a modern way, but that's not going to be possible.
Bu meseleyi yeni yöntemlerle çözebileceğimizi ummuştum ancak bu mümkün değil.
I'd hoped to settle this matter in a modern way, but that is not going to be possible.
Bu meseleyi yeni yöntemlerle çözebileceğimizi ummuştum ancak bu mümkün değil.
James, they're not going to give you a ship, they're going to hang you!
Sana gemi vermeyecekler James. Asacaklar seni!
You're not going to get caught because I will protect you.
Yakalanmayacaksın çünkü seni koruyacağım.
Tony, you're not going to believe this.
Tony, buna inanmayacaksın.
I've covered every siege since Troy, and the army are not going to attack.
Truva Savaşı'ndan beri tüm kuşatmalarda bulundum ordu müdahale etmeyecek, görürsünüz.
I'm not going there.
Oraya gitmem.
You're not going to Vienna?
Viyana'ya gitmiyor muydun?
So I am not going to be late for work because you take two hours to blow dry your hair.
Bu yüzden işe geç kalmamam lazım. Hele de koca iki saatimi senin saçını kurutmaya harcamışken.
So unless you have a written invitation to our home, you're not going anywhere near her.
Bu eve gelebilmek için davet almadığın sürece yanına yaklaşamazsın.
If Ziggy doesn't go, then Chloe's not going.
Eğer Ziggy gidemeyecekse bu durumda Chloe da gidemeyecek.
She's not going anywhere.
Bir yere kaçamaz.
Does it worry you that, uh, when you die, that there's not going to be nirvana or whatever you care to call it?
Öldüğün zaman nirvana'ya veya adına ne diyorsan oraya gitmeyecek olmak seni korkutmuyor mu?
It's not going to blow up.
Havaya uçmayacak.
You're not going anywhere.
- Onunla tanışmak istiyorum. - Hiçbir yere gidemezsin.
We'll get you a new room, But you're not going anywhere until we catch the shooter.
Yeni bir oda tutacağız tabii ama keskin nişancıyı bulana kadar hiçbir yere gidemezsin.
They're not going anywhere, and neither are we.
Onlar hiçbir yere gitmeyecek, biz de gitmeyeceğiz.
She's not going to use them against the beast.
Onları canavara karşı kullanmayacak,
You're not going with them.
Onlarla gitmiyorsun.
She's not going to use them against The Beast.
Onları Canavar'a karşı kullanmayacak.
I'm not going anywhere.
Hiçbir yere gitmiyorum.
And we're not going any further until you figure out what you're doing.
Ve sen ne yaptığını anlayana kadar bir daha ilerlemeyeceğiz.
She's not going to use them against The Beast.
Onları canavara karşı kullanmayacak.
I'm not going to eat you today.
Seni bugün yemeyeceğim.
You're not going let me or not let me do a damn thing.
Ne yapıp ne yapmayacağıma karışamazsın.
If we don't stop doing your errands and do some police work, I'm not going to have a job to lose.
Senin ayak işlerini yapmaya devam edip polislik yapmazsak kaybedecek bir işim olmayacak.
I'm not going to have my day eaten away by two bickering old ladies.
Günümü dırdır eden iki kadınla mahvetmeyeceğim.
You're not going back there without a rest?
Dinlenmeden dönmeyeceksin, değil mi?
You're not going?
Hiçbir yere gitmiyorsun.
But the name of his father Is not going on that fucking poster board.
Ama babasının ismi o sikik mukavvaya yazılmayacak.
I'm not going to expose myself to unnecessary radiation just to keep your premiums down.
Sigorta priminiz düşük olsun diye kendimi gereksiz radyasyona maruz bırakmayacağım.
We're not going anywhere tonight.
Bir yere gittiğimiz yok.
I'm not going back inside.
İçeri girmiyorum.
Yeah, but you're not going to, are you?
- Evet ama almayacaksın değil mi?
A man gets out of prison, he should concentrate above all on not going back.
Hapisten çıkmış bir adamın her şeyden önce hapse geri dönmemeye odaklanması gerekir.
Anyway, as a wise man once said, a man gets out of prison, he should be focused above all on not going back.
Her neyse, bir zamanlar bilge bir adamın dediği gibi hapisten çıkmış bir adamın her şeyden önce hapse geri dönmemeye odaklanması gerekir.
And there's not going to be a war.
Ve bir savaş olmayacak.
I'm not going to do it.
- Becky.
Not that I like to think where the money is going to exactly, but money keeps the people happy, so we're rolling with that.
Paranın gittiği yer hoşuma gitmiyor ama insanlar mutlu, o yüzden ses çıkarmıyoruz.
It's not like I'm going anywhere.
Bir yere gidecek halim yok ya.
But I'm not gonna do that, because you and Margot... are going to leave each other alone, right?
Ama bunu yapmama gerek kalmayacak çünkü Margot'la birbirinizi rahat bırakacaksınız, değil mi?
I know, but... guess I just imagined us going grocery shopping together, holding hands in public, not having to have a gun and an escape route handy at all times.
Biliyorum ama sanırım birlikte alışverişe çıkıp halk içinde el ele tutuştuğumuzu hayal ettim. Daima elimizin altında bir silah ve kaçış planı tutmak değil.
If not, they're going to kill you.
Yoksa seni öldürecekler.
I'm here to see you as an expert, not as a sister, so what you're going to see is secret and you mustn't tell anyone about it.
Buraya bir uzmanla görüşmeye geldim, kardeşin olarak değil, yani göreceğin şey gizli, kimseye söylememelisin.
Not practicing law, just going to a meeting.
Avukatlığa başlamadım. Sadece bir görüşmeye gidiyorum.
I'm going to assume that you're not here to talk about physical fitness.
Sanırım buraya fiziksel formunu konuşmaya gelmedin.
You're not thinking about going down there?
Oraya gitmeyi düşünmüyorsun değil mi?
It's not always going to be tails.
Hep yazı gelmeyecek.
We're not just going to kill you, Shadow.
Seni sadece öldürmeyeceğiz Gölge.
They're not all going to choose just one.
Hepsi aynısını seçmeyecektir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]