Rock on translate Turkish
1,979 parallel translation
- Rock on, Ellis.
- Sallan yuvarlan bebeğim.
Rock on, dudes.
Kendinize iyi bakın gençler.
Rock on!
Bravo!
I want to put, you know, a big rock on your finger,
Parmağına kocaman bir taş takmak istiyorum,
Rock on, shaggy.
Çek arabanı, Shaggy.
- Rock on with your bad selves.
Aranızı düzeltmişsiniz.
Rock on.
Keyfine bak.
Come on, Tracy, just tell us where the money is, where's the safest place in 30 Rock?
Hadi Tracy, sadece bize para nerede söyle, 30 Rock'taki en güvenli yer neresi?
♪ Move on out, boozing and cruising along Do you know what it means, rock'n'roll?
Bunun ne manaya geldiğini biliyor musun, Rock'n'roll'un yani?
They've either drowned, hit their head on a rock, or choked on a salmon or something.
Ya boğulmuşlardır ya kafalarını kayaya çarpmışlardır ya da alabalıkla dolmuşlardır.
The only physical evidence that led to the suspect was the print on the rock that I found right here.
Hayır.Bizi şüpheliye götürecek tek fiziksel kanıt.. .. taşın üzerindeki izdi. Taşı da tam burada buldum.
Yeah, he probably wants to talk to you about how he got life based on a rock.
Muhtemelen seninle hayatının nasıl olur da taştaki bir ize...... göre kurulduğunu konuşmak istiyordur.
We have the print on the rock, which still puts him at the scene.
Hala elimizde onu olay yeriyle bağlantılı olduğunu.. .. gösteren taştaki parmak izi var.
The print on the rock is even stronger than before.
Taşın üzerinde ki parmak izi eskiye göre daha belirgin artık.
We were cutting through the rock, on your specs, that's when the drill melted.
Söylediğiniz gibi kayayı deliyorduk. Bir anda matkap eridi.
No. Come on, dude. Are you ready to rock this?
Hadi ama dostum, buraları sallamaya hazır mısın?
On the evening of November 12, 2005... Andrew Wohl, age 35, happily married... with two children...
12 Kasım 2005'de öğleden sonra 35 yaşında, mutlu bir evliliği olan, 8 yaşında Kevin, 6 yaşında Andrea isimli iki çocuğu olan Andrew Wohl, Los Angeles'da bir bar olan Rock Garden'a girdi.
Kevin, eight, and Andrea, six... entered Rock Gardens, a sports bar in West L. A... with the intention of meeting two friends, having a beer... and watching the game on the big-screen TV.
Niyeti iki arkadaşıyla buluşmak, bira içmek ve büyük ekran televizyonda maçı izlemekti.
Acting on descriptions from Mr. Greer, Mr. Walker, Mr. Garcetti... and others that were present at the Rock Garden that evening... the police traced Trey Hansen to his home.
Bay Greer, Bay Walker, Bay Garcetti ve diğerlerinin o gün Rock Garden'da olanlarla ilgili açıklamalarından yola çıkarak, polis Trey Hansen'ın evine gitti.
I mean, he just egged me on, and I almost - man, I almost decked this guy and knocked him off that rock.
Beni o kadar kışkırtıyordu ki az daha onu kayalıklardan aşağıya atacaktım.
Ray runs into Jim at the beach in Venice. He's been living on someone's roof and writing songs for a rock concert he hears in his head.
Jim, birisinin çatısında yaşamakta ve kafasının içinde çalan bir rock konseri için şarkılar yazmaktadır.
Robby had only been playing electric guitar for 6 months. His original training was on acoustic - Spanish flamenco.
Temelde flamenko gitar eğitimi alan ve yalnızca altı aydır elektrogitar çalan Robby lisedeyken Densmore'la birlikte bir rock grubunda çalmıştır.
I would come in here every day and sit on Bobby's Bed and hold his Teddy bear and rock back and forth for hours.
Her gün buraya geliyorum ve onun yatağında ayıcığı ve oyuncak trampeti elimde saatlerce oturuyorum.
Y'all get on out of here, rock stars.
Hadi hepiniz toz olun şimdi.
# Demon woman, you sit on a rock #
¶ şeytan kadın, bir kayada oturuyorsun ¶
Since getting here on Thursday. the band's been mobbed by young rock fans keen to get a look at their heroes.
Perşembe günü buraya gelişimizden beri, grup üyeleri, kahramanlarına bir bakış atabilmek için çırpınan hayranlar tarafından kuşatıldı.
By this tree, on this rock, in this rain.
Ağaçlarda, kayalarda, yağan yağmurda.
New rock wells up from deep below the Earth's crust and flows away on either side of the mid-ocean ridges, carrying the continents with it.
Yeni kayalar, yerkabuğunun altından fışkırarak okyanus ortası sırtlarının her 2 yönüne doğru akmakta ve kıtaları beraberinde sürüklemektedir.
I will have every valuable on this rock before I leave.
- Hayır. Gitmeden önce bu gezegendeki işe yarar herşeyi alacağım.
I'm at, uh, "River Rock," it's on...
"River Rock" da. Yeri de...
In about ten minutes the Jonas Brothers are going to take stage into what Disney is calling the most pure and innocent rock event of the millenia.
On dakika sonra, Jonas Brothers sahneye çıkıp, Disney'in deyimi ile yüzyılın, en masum ve saf rock konserini sergileyecekler.
He's sitting on a rock in the middle of the river and the water's rising, and he knows he's gonna drown.
Derenin ortasında bir taşın üzerinde duruyormuş, sonra sular yükselmiş ve boğulacağını anlamış.
- It's the rock our church was built on.
Israr ediyorum. Kilisemizin üzerine kurulduğu temel taşlardan birisidir.
Picture was taken on the opposite side of the rock.
Fotoğraf diğer yönden çekildi.
There is an area on the far side of Kutoro Rock, that is hidden and can't be seen.
Kutoo kayasının uzak köşesinde bir alan vardı. Gizli ve kolay görülemeyecek bir yer.
Later on, Kurosawa-san went up to Kutoro Rock, but he said he was unable to find the hole or the stone.
Sonrasında, Kurosawa-san Kutoro kayasında gitmiş, ama taşı bulamamış.
On the way back, Rush tripped himself up, started a rock slide.
Geri dönüşte, Rush'ın ayağı takıldı, kaya kaymasına neden oldu.
All due respect,'80s rock star, I think you'd have a better line on cocaine than I would.
Kusura bakma 80'lerin rock yıldızı ama kokaini sen benden daha kolay bulursun.
- On the rock above.
- Yukardaki kayada.
I'm kind funny, a total rock star in bed.
Kibarım, komiğim, yatakta on numarayım...
So much could've been done with that money on earth instead we send eight people across the galaxy with a rock that we have no idea what...
Bu parayla dünyada çok fazla şey yapılabilirdi. Onun yerine galaksi boyunca 8 kişiyi ne olduğu hakkında en ufak bir fikrimiz olmadığı bir kayayla yolladık.
My life's work was to be here, Not trying to survive on some rock With a bunch of strangers.
Hayatımın amacı buraya gelmekti, bir kaya parçasında bir grup yabancıyla hayat mücadelesi vermek değil.
Patches of bacteria line the walls, feeding on the minerals in the volcanic rock itself.
Duvara yerleşen bakteri gruplarının oluşturduğu parçalar, volkan kayalarının içindeki minerallerle beslenirler.
Across the South Pacific, time continues to work its magic on rock.
Güney Pasifik boyunca, zaman sihirini kaya üzerinde belli eder.
This rock is part of the oldest land surface on Earth.
Bu kaya, dünya yüzeyinin en eski parçasıydı.
What I find truly remarkable is that within this core barrel is a massive piece of rock from 200 feet below the surface, and yet it contains as many bacteria in it as there are people on this planet.
Yüzeye iki yüz metre derinlikten karat alıyorken masif kayaçların içinde Dünya üzerindeki insan nüfusu kadar bakteri bulunması oldukça dikkat çekici.
I can't quite feel it just standing here on a piece of Himalayan rock - -
Burada bir Himalaya kayası üstünde oturuyorum.
And when bats roost in the ceiling, the droppings collect on the rock, and they become very hard.
Yarasaların tavana tünemesi dışkıların kaya üzerinde birikmesine neden olur. Ardından bu dışkılar oldukça sert bir yapı kazanırlar.
They show that these mountains are not like the mountains on the Earth, but they're piles of rubble, fragmented rock, thrown out by this giant impact.
Bu örnekler ay dağlarının dünyadakilere benzemediğini gösterdi. Bunlar, korkunç çarpmanın etkisiyle parçalanan kayalardan oluşmuş.
He also happens to have these bionic arms and a big, glowing rock for a heart, but that's way later on in the story.
Biyonik bir kolu ve kocaman taştan bir kalbi vardı. Ama bu hikayenin sonraki kısmında.
Yeah, can I get a blanton's on the rock, please?
Evet, buzlu bir blanton alabilir miyim, lütfen?
once 1546
online 141
only 1631
onion 41
ones 44
onward 91
onions 55
one day at a time 90
one moment please 57
ondrej 26
online 141
only 1631
onion 41
ones 44
onward 91
onions 55
one day at a time 90
one moment please 57
ondrej 26
only you 239
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more time 797
one day 2293
one month later 23
one thing at a time 106
one more 931
one more shot 23
one year ago 42
one more day 57
one more hour 17
one more chance 34
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230
one hundred 76
one step at a time 173
one more minute 37
one more thing 865
one moment 967
one more round 22
one more drink 18
one and two 35
one second 1230