So have i translate Turkish
33,786 parallel translation
So, i don't really have a job title Or even a set place to work,
Tam olarak bir iş unvanım ya da bir çalışma alanım bile yok.
Plus i have a 9-to-5 job now, so bye.
Ayrıca şu an akşam 9-sabah 5 işim var. Hoşça kalın.
I judged, uh, Miss USA for Trump once, so we may have actually met before.
Bir keresinde Miss USA'da jürilik yapmıştım, daha önce orada tanışmış olabiliriz.
Plus a million things every day that I have to choose to let go, just so I'm not pissed off all the time.
Artı olarak, her gün boş ver demeyi seçtiğim milyonlarca şey, ki beni hiç bir zaman öfkelendirmeyen.
I have traveled this land and many others, and never have I seen a beauty so fair.
Bu ve diğer tüm ülkeleri gezdim, böyle bir güzellik görmedim.
Hey, yeah. I, uh... you know, I know people are a little uneasy about the whole Pat situation, so I have created a little makeshift alarm system.
Selam, insanlar Pat konusunda biraz huzursuz oldular bu yüzden bende geçici bir alarm sistemi kuruyorum.
Well, that's all I have, so...
Elimde bir tek bu var, o yüzden...
So, are you gonna tell me what happened back at Gold's, or do I have to guess?
Gold'un dükkânında ne olduğunu bana anlatacak mısın yoksa tahmin mi etmeliyim?
Well, he didn't have any I.D., so as of now he's John Doe.
Üzerinden kimlik çıkmadığı için şimdilik kimliği belirsiz.
The thing must have been at least 15 years old, so I replaced it, but that didn't help much.
Eski şey en az 15 yıllık olmalı. O yüzden değiştirdim ama yardımı olmadı.
So, I have, you know, this-this issue with-with cracker control, so what I've been finding to be really helpful is if I... take the portion out of the box and then I put the portion onto the plate
Biliyorsunuz kraker kontrolüyle alakalı olarak sorun yaşıyorum. Aslında bu uygulamayı çok da faydalı görüyorum. Ama ne zaman krakerleri, poşetinden çıkarıp, tabağa koysam ki poşette kalanları çok - Yanındakine ver.
To h... to have, so then I know that if-if I'm only allowed to have ten crackers, then I have the ten crackers on my plate, which is fine, but at the same time,
... bu şekilde bilebiliyorum, böylece eğer 10 adet kraker yeme hakkım varsa, tabağıma 10 adet kraker koymuş oluyorum.
but I'm still rationing, so if I have a saltine, then I might put ten on the plate, but there might be 20 if it's a Cheez-It.
Ama söz konusu tuzlu krakerse, işin kitabına uygun bi şekilde, tabağa sadece 10 adet kraker koyuyorum. Yani daha önce de dediğim gibi peynirli krakerse bu sayı 20 olabiliyor.
Oh, man, ooh. Deirdre's really on my junk about this order snafu thing, so I have to go.
Deirdre yine başıma sipariş sorunu hakkında bir şey çıkardı.
So, I don't have to take it on faith ; you can prove it.
O yüzden inanç olarak almak zorunda değilim. Kanıtlayabilirsin.
All I want to do is-is tell people the truth, so they can make the most of the time we have left.
Tek yapmak istediğim insanlara doğruyu söylemek. Böylece kalan zamanlarını one göre ayarlarlar.
Oh, hell, I have heard them so many times, I know them by heart.
O kadar çok duydum ki artık kalpten anlıyorum söyleyeceklerini.
I'm about to disconnect the power cables, so we'll have less than 20 minutes until meltdown.
Birazdan güç kablolarının bağlantısını keseceğim yani erime başlamadan önce 20 dakikadan az vaktimiz var.
Look, he and I are having dinner tonight, so you have a Kevin-free evening.
Bu akşam birlikte yemek yiyeceğiz, Kevin'siz bir gece geçirebilirsin.
Well, now, I-I am on quite a bit of morphine here, so that does have to be taken into account, but, uh... no.
yani, şimdi, biraz morfin ile sakin duruyorum. dikkate alınması gereken bu, ama, uh... hayır.
So, I hope you have a nice holiday.
Peki, umarım tatiliniz güzel geçer.
I'm sorry, but I have to protect you a little, okay, so just deal with it.
Üzgünüm ama birazcık da olsa seni korumak zorundayım, o yüzden katlanmaya çalış.
Everybody get out, so I could talk some sense into my father, who seems to have lost his mind!
Herkes dışarı. Aklını kaçırmış gibi gözüken babamla konuşacağım!
So I brought up the bone marrow thing because we have a leukemia patient over at Med who's having trouble finding a genetic match.
- Kemik iliği şeyinden getirdim. Hastanede genetik eşleşme bulmakta zorluk çeken bir lösemi hastası var.
I know, they don't have the seeded bun anymore, so they gave it to you on wheat.
Artık çörek kullanmıyorlarmış bu yüzden buğday ekmeği verdiler.
And there's not a day that goes by I don't think about him, so I understand how this must haunt you, knowing that your running away affected your dad the way it did and if you'd have just gone home, just gone home... your dad would probably still be alive right now.
Onu düşünmeden bir günüm bile geçmiyor, o yüzden bunun seni nasıl yiyip bitirdiğini anlayabiliyorum. evden kaçmanın babanın ölümüne neden olduğunu ve eğer eve dönseydin babanın şu an muhtemelen hayatta olacağını bilmen falan.
So when I ask you, "How many pumps are you planning?", you need to have an answer.
Sana kaç pompa sıkmayı düşünüyorsun diye sorduğumda cevap vermek zorundasın.
So, I have to ask, can anyone vouch for your whereabouts last night around 2 : 45?
Yani, sormalıyım, kimse kefil olabilir mi Dün geceki 2.45 civanndaki nerede olduğun için mi?
Soon as she was born, I knew I had to make the world better so I don't have to worry about my daughter's safety every second.
Doğduğunda her saniye kızımın hayatından endişe etmemem için dünya daha iyi bir yer haline getirmem gerektiğini biliyordum.
Look, I don't have a gun, so, you know, you guys... you guys do you.
Bakın bende silah yok.Siz... işi aranızda halledin.
So I think we've established that you have atrocious judgment.
Sanırım kötü bir damak zevkin olduğunu anladık.
I say we clean all this stuff out of here so Don and I can have a hangout and,
Bence bunları buradan kaldıralım, böylece Don'nun ve benim bir yerimiz olur.
But anytime I'm with Raimy, even the hard times, I'm so grateful for the life that I have.
Ama ne zaman Raimy'nin yanında olsam... en zor zamanlarda bile, yaşadığım hayata hep şükrediyorum.
So, I have a very uncomfortable, likely inappropriate favor to ask you.
Ne kadar huzursuz edici ve uygunsuz olsa da bir iyilik istemem lazım.
So I have decided that these elections will go forward as planned.
Bu yüzden seçimlerin planlandığı gibi gerçekleşmesi kararını aldım.
Look, I think I'm gonna be pretty swamped here, so I'm gonna have to take a rain check.
Burada işim başımdan aşkın. Ertelemek zorundayım.
So I won't have a life like his.
Onunki gibi bir hayatım olmasın diye.
So, I have three minutes to find out who is with the Cause and who is innocent.
Kimin Dava'nın adamı, kimin masum olduğunu anlamak için üç dakikam var.
- so I can have a better life- - - No, son.
Hayır evlat.
So, I have a choice to make.
Yani bir seçim yapmalıyım.
I'm so happy to have made it through.
Geçmeme çok sevindim.
So if at times I seem overprotective of the system that we've built, if I worry that the resentments of others might disrupt it... I have good reason.
Zaman zaman kurduğumuz sistemi aşırı korumacı gibi görünsem de diğerlerinin dargınlıklarının onu bozacağı için endişe etsem de iyi bir nedenim vardı.
I have to thank you for playing your part so perfectly.
Bu arada sana düşen kısmı müthiş oynadığın için teşekkür.
So I'm gonna have my assistant come down and deal...
- Anlaşma yapması için asistanımı...
Honey, I know you have to work, so I can watch Ralph.
Tatlım, işin olduğunu biliyorum istersen Ralph'a ben bakabilirim.
So I think it's about time I have a talk with Cabe about making my position here permanent.
Ben de düşündüm ki, artık Cabe'le konuşup görevimi kalıcı hale getirmesini istemenin vakti geldi.
So, Toby, while we have "nine to 11 minutes or until golden brown," I'd like to ask you a... confidential question about something.
O zaman Toby, "9 ila 11 dakika ya da kenarları kızarıncaya kadar vaktimiz var" sana bir konu hakkında aramızda sır olarak kalacak bir soru sormak istiyorum.
And I don't actually have to leave the country until after the holidays, so we still have New Year's.
Ayrıca resmi tatil bitene kadar ülkeyi terk etmek zorunda da değilim yani elimizde hala bir yılbaşımız var.
Hey, so I have some really exciting news.
Sana çok iyi haberlerim var.
So how can I have no instinct to share something so essential with someone I'm professed to care for?
Öyleyse nasıl olur da bu kadar önemli bir şeyi ilgilendiğim iddia edilen birisiyle paylaşma ihtiyacı hissetmem?
So, if these guys are talking about the art online, then I guess we have three good suspects.
Tamam, eğer bu adamlar sanat eserleri hakkında internette konuşuyorlarsa o zaman üç şüphelimiz var demektir.
so have you 88
have it your way 210
have it 105
have it your own way 27
have i ever 20
have i ever lied to you 23
have i ever let you down 27
have i 349
have i offended you 21
have i done something wrong 49
have it your way 210
have it 105
have it your own way 27
have i ever 20
have i ever lied to you 23
have i ever let you down 27
have i 349
have i offended you 21
have i done something wrong 49
have i made myself clear 36
have i taught you nothing 19
i don't care how long it takes 27
i mean 97485
i know 63170
i lost my mind 16
ines 33
i love my sister 16
i love you 17750
it's fine 7136
have i taught you nothing 19
i don't care how long it takes 27
i mean 97485
i know 63170
i lost my mind 16
ines 33
i love my sister 16
i love you 17750
it's fine 7136
i don 542
irene 487
i'm fine 13072
i am 12154
i do 17590
i just 13298
i don't think so 6892
it is 11007
it's not fair 795
ivan 848
irene 487
i'm fine 13072
i am 12154
i do 17590
i just 13298
i don't think so 6892
it is 11007
it's not fair 795
ivan 848
in fact 10253
i'm too old for this shit 16
irma 94
imbecile 102
iris 595
internet 115
india 252
i did 11059
idea 68
it's friday 105
i'm too old for this shit 16
irma 94
imbecile 102
iris 595
internet 115
india 252
i did 11059
idea 68
it's friday 105