The clock's ticking translate Turkish
173 parallel translation
There are 2,081,376,000 seconds in the average man's life, each tick of the clock the beat of a heart, and yet you sit here uselessly ticking your lives away... because certain members are not on schedule.
Ortalama insanın hayatında 2.081.376.000 saniye vardır. Saatin tik tak sesi kalbin bir vuruşudur ama siz oturmuş, hayatınızı boşa harcıyorsunuz. ... çünkü üyelerimizden bazısı geç kaldı.
And the clock's ticking, dude.
Ve saat işlemeye başladı, arkadaş.
The clock's ticking, Frank.
Süre başladı, Frank.
The clock is ticking.
Saat çalışıyor.
The clock's ticking, and so is the bomb.
Saat çalışıyor ve tabiki bomba da.
Come on. I haven't got all day. The clock's ticking.
Hadi, saat işliyor, zamanım yok.
My biological clock's not the one that's ticking.
Biyolojik saati ilerleyen bir tek ben değilim.
The ticking of your biological clock.
Günlük sorunlarını unut. Biyolojik saatin çalışıyor.
There's ten million people in this city... and the clock is ticking.
Bu şehirde on milyon insan var. ve saat çalışıyor.
The clock's ticking.
Zaman geçiyor.
The clock's ticking, his heart isn't.
Zaman ilerliyor. Kalbi iyi değil.
- The clock's ticking, Kostya!
Zaman işliyor!
The clock's ticking.
Fazla zamanınız yok.
So tomorrow sunrise the clock starts ticking and he knows when the alarm's been set for.
Demektir ki, yarın gün doğumunda geri sayım başlayacaktır, ve patlamanın ne zamana ayarlandığını sadece o biliyor.
The clock's ticking.
Zaman akıyor.
Let's be clear about this, the clock is ticking...
Bu konuda açık olalım, zaman işliyor...
You got the ticking clock with Shaw's proposal.
Shaw'ın evlenme teklif etmesine çok az kaldı.
- The clock's ticking.
- Saat çalışıyor.
And of course, there's the Army. The clock is ticking, my Führer.
Elbette ordunun başı olarak.
The clock's ticking.
Saat işliyor.
The clock's started ticking.
Saat çalışmaya başladı.
We may have the guy, but we're no closer to recovering Joanne's baby than we were yesterday and the clock's ticking.
Adamı bulmuş olabiliriz, ama J oanne'in bebeğini yakalamaya dünden daha yakın değiliz ve saat işliyor.
You know, the clock's a-ticking.
Sen saatin bir-saatli, biliyorum.
The clock is ticking for the swamp.
Bataklık için saat çalışıyordu.
"Valuables", not to mention cash, were non-existent at Manderlay since the elegant clock miraculously still ticking merrily away on the mantelpiece turned out to be, not Swiss as Mam believed but a copy made quite locally and worth practically nothing
Manderlay'de mücevher ve elbette ki para bulunmuyordu. Mucizevi bir şekilde neşeli melodilerine devam etmekte olan şöminenin üstündeki, zarif saatin de, Hanımın sandığının aksine, İsviçre malı olmadığı, aslında yörede yapılmış, değersiz bir kopya olduğu ortaya çıkmıştı.
The clock's ticking... even in here.
Vakit burada bile akıp gidiyor.
That the clock's ticking for you.
Geri sayım başlamıştır.
- So the clock's ticking.
- Zaman akıyor
And the clock " s ticking.
Ve süre işliyor.
The clock's ticking, come on.
Zaman geçiyor, hadi.
For us to know the clock is ticking.
Zamanımızın kısıtlı olduğunu hatırlatmak.
The clock's ticking.
Süremiz daralıyor.
He's doing what the pros call a ticking clock auction.
Profesyonellerin deyişine göre, müzayedeye çıkartıyor.
- Fellas, look, the clock's ticking.
- Çocuklar, bakın. Zaman ilerliyor.
Lt's like you can hear the clock ticking in your head or something. You know...
Tıpkı kafanın içinde bir saatin tiktaklarını duymak gibi.
And now that you've seen this, the clock's ticking.
Bunu gördüğünüze göre saat işliyor.
I mean, it's not like you're gonna have an actual ticking clock on the screen.
Demek istediğim, ekranda zamanı sayan bir saati gösterecek değilsin.
Just... listen, be logical for two minutes... the clock's ticking on our big weekend.
Sadece dinle, iki dakikacık mantıklı olalım.
That's when the clock started ticking.
İşte o zaman saymaya başladım.
The clock's ticking. Here.
Zaman geçiyor.
The clock is ticking.
Çünkü, zaman sınırlı.
Because the clock is kind of ticking.
Çünkü saat çalışıyor.
But the clock's ticking on phil to lose millions.
Ama Phil'in zamanı yoktu, milyonları kaybedecekti.
And the clock's ticking.
Ve saat ilerliyor.
The hog's out of the gate, the clock is ticking, and it is on.
Artık sayılı saatler kaldı ve tek yapabileceğimiz şey beklemek.
Isn't that better than trying in vain to solve this while the clock's ticking away on your own life?
Hayatın tehlikedeyken bunu çözmek için boşuna uğraşmaktan daha iyi değil mi?
Garbage pail or Bridgette's belly? The clock is ticking.
Çöp torbası mı, Bridgette'in midesi mi?
- Get your stuff, the clock's ticking.
Hadi saat işliyor.
Excuse me. The clock's ticking.
İzninle, zaman akıp geçiyor.
And the clock's ticking.
İlgileniyorum.
Come on, the clock's ticking.
- Hadi, zaman işliyor.
clock's ticking 78
ticking 53
the card 32
the crow flies straight 33
the council 29
the choice is yours 166
the crew 35
the city 103
the car is here 16
the camera 86
ticking 53
the card 32
the crow flies straight 33
the council 29
the choice is yours 166
the crew 35
the city 103
the car is here 16
the camera 86
the cars 36
the cat 115
the cowboy 18
the cards 33
the car 277
the chair 57
the caretaker 29
the clock is ticking 101
the curse 50
the case 115
the cat 115
the cowboy 18
the cards 33
the car 277
the chair 57
the caretaker 29
the clock is ticking 101
the curse 50
the case 115
the cake 61
the club 60
the captain 118
the coast is clear 60
the case is over 17
the child 120
the case is closed 84
the cops 215
the clock 26
the cross 35
the club 60
the captain 118
the coast is clear 60
the case is over 17
the child 120
the case is closed 84
the cops 215
the clock 26
the cross 35