To her translate Turkish
364,916 parallel translation
I waited half an hour and returned to her dressing room, certain that by now, she'd be in the infirmary.
Yarım saat bekledim ve giyinme odasına döndüm. Çoktan revire gitmiştir, diyordum.
Have you ever spoken to her on the phone or video chat?
Onunla hiç telefonda konuştun ya da videolu sohbet yaptın mı?
Yes, as I was saying, she's hurting, so she needed space and I gave it to her.
Evet, diyordum ki canı yanıyor, rahat bırakılmaya ihtiyacı vardı, ben de bıraktım.
Just keep talking to her.
Onunla konuşmaya devam et yeter.
You mean she lied to her parents?
- Ailesine yalan mı söyledi?
I mean, I have to ask Emma first, but she pretty much does whatever I tell her. It's awesome.
Annenizle yalnız başınıza zaman geçirmek o kadar mı travmatik bir şey?
I don't want to ruin a good thing. Plus, I really like her now.
Bu işi çantada keklik sanıyordun, değil mi?
Okay, you found her, now sit down. No, no, no, I just need like two seconds to go meet her.
Kovuldun.
We screamed at each other two to three hours a day, and you never had a nice boyfriend, and you never had a good job, and people thought you were autistic'cause you wore those New Year's glasses everywhere.
İyi bir erkek arkadaşın yoktu. İyi bir işin yoktu. Her yere o yeni yıl gözlüklerinle gittiğin için seni otistik sanıyorlardı.
Anyway, I'm, I'm still not really ready to talk about this.
Her neyse, gerçekten bu konuda konuşmaya henüz hazır değilim.
Take her out to the desert, throw a ball, when she chases it, drive away.
Onu çöle götür, bir top at ve yakalamaya gittiğinde, kaçıp git.
I could take her out to lunch somewhere this week.
Bu hafta bir ara onu yemeğe çıkarabilirim.
I can bring her to my improv class.
Onu gelişim sınıfıma götürebilirim.
We can go for massages, that way I still get the credit, but I don't have to be in the same room with her.
Masaja gidebiliriz, böylece bütün övgüyü alırım ama onunla aynı odada olmak zorunda kalmam.
You have to take her to lunch.
Onu yemeğe götürmelisin.
'Cause just the other day you wanted to ditch her in the desert.
Çünkü geçen gün onu çöle terk etmek istiyordun.
I don't want to be, but every time I look at you, I think of you with that other guy and it hurts.
Kızgın olmak istemiyorum, ama sana her baktığımda seni ve diğer adamı düşünüyorum ve bu acı veriyor.
Oh, she went to Lancaster to find her gearhead friend.
Motor sever arkadaşını bulmak için Lancaster'e gitti.
Did you ever think of convincing her not to go?
Hiç onu vazgeçirmeyi düşündün mü?
I just want to make sure that everything is...
Ben sadece her şeyin...
Everything that comes in the bubble has to be disassembled to be sterilized.
Baloncuğa giren her şeyin steril edilmesi için parçalanması gerek.
Not that I don't want to every once in a while.
Her seferinde istemediğimden değil.
You just have no idea what it's like to have a child that you worry about every second of every day.
Bilmedikleri, günün her saniyesi endişelenmen gereken bir çocuğun olmasının nasıl bir şey olduğu.
Last week, all her friends went to winter formal, but she just sat in there, alone.
Geçen hafta tüm arkadaşları kış dansına gitti ama o sadece orada öylece, tek başına oturdu.
No match, so now it's down to finding a remote descendant who could be anywhere in the world.
Eşleşme çıkmadı, şimdi ise sıra dünyanın her yerinde olabilecek bir akraba bulmaya geldi.
Then we have no choice, we have to get her out of the bubble now.
O zaman başka seçeneğimiz yok, onu derhal baloncuktan çıkartmalıyız.
Neonatal ICUs would have the supplies and the sterile room, but in order to get her there, we need to bypass swarms of germ-laden people.
Yeni doğan yoğun bakım birimlerinde malzeme ve steril oda olacaktır, fakat oraya varmak için öncelikle mikrop dolu insan sürüsünü atlamamız lazım.
She's gonna need her head clear to get through this.
Bu işi başarmak için kafasının rahat olmasına ihtiyacı olacak.
Is that suit enough to protect her?
Bu giysi onu korumaya yeter mi?
I wanted to get her out of her bubble, but not this way.
Onu baloncuğunun dışına çıkartmak istemiştim ama bu şekilde değil.
That word was attached to every crappy group home I was sent to.
Bu kelime, gönderildiğim her ürkütücü yetimhanede söylenirdi.
We have to get her out of that suit!
- Onu, o giysiden çıkartmak zorundayız!
- to the restaurant. - That'd kill her, unless we get her into something sterile.
- Bu onu öldürür tabii onu steril bir şeyin içine koymazsak.
Great, but where would we find enough honey to submerge her?
Harika, fakat onu batırmaya yetecek balı nereden buluruz? Kuzen Buzzy'nin Bal Barakası'nda.
And you don't want to lose her.
Ve sen onu kaybetmek istemiyorsun.
Right now, I just want you to focus on the Knucklehead, run through each part of it through your mind.
Şimdi, senden tek istediğim Knucklehead'a odaklanman her bir parçasını aklından geçir.
You know, we're doing all this for a girl who'd give anything to go to the beach.
Biliyorsun, tüm bunları plaja gidebilmek için her şeyini verebilecek bir kız için yapıyoruz.
Every time you say or do something that should cause you two to bicker, he hits the clicker.
İkinizi didiştirecek bir söz ya da davranış sergilediğiniz her seferde sayaca basıyor.
Everything is stupid to you today.
Bugünlerde de her şey sana salak geliyor.
Everything there wants to bite, sting, slash, crush, poison, infect or otherwise murder you.
Oradaki her şeyi sizi, ısırmak, sokmak, kesmek, ezmek zehirlemek bulaştırmak, en olmadı katletmek ister.
Let's get the little bastard out of the tree already. Well, someone just has to rub these flowers all over themselves and attract the little scamp down here.
Pekâlâ, birisinin bu çiçekleri her yerine sürüp bu yaramazı aşağı çekmesi lazım.
What you should've said is, the woman you're still going to marry, despite her... stunted emotional growth and apparent nastiness and your Pollyanna approach to this relationship and that stupid hat, you're still getting married.
Söylemen gereken, hala evleneceğim kadın olmalıydı onun... gelişememiş duygusal olgunluğu ve aşikâr huysuzluğuna ve senin bu ilişkiye Polyannacı yaklaşımın ve o aptal şapkana rağmen hala evleniyorsunuz.
She was supposed to meet her friends, she never showed up.
Arkadaşlarıyla buluşacakmış ama gidememiş.
And all I can do is hope and pray that I've given her the right tools to survive.
Tek yapabileceğim hayatta kalması için gerekli şeyleri öğretebilmiş olmayı ummak.
We are gonna do everything we can to find Katie,
Katie'yi bulmak için her şeyi yapacağız.
Let's go back to what we know. Victims have been left all over the city, which means he definitely feels at home there.
Kurbanlar şehrin her yerine bırakılmış, demek ki burada evinde hissediyor.
- We'll hang back and make sure everybody sticks to the script
- Burada kalıp her şeyin olması gerektiği gibi gerçekleştiğinden emin olacağız.
Ray, listen to me : whoever that is, she's an imposter.
Ray, beni dinle. Oradaki her kimse taklitçi.
But if we prevent the Legion from ever getting the Spear in the first place, everything goes back to normal and you all get to live.
Ama Legion'ın mızrağı ele geçirmesine engel olursak her şey normale döner ve hepiniz yaşarsınız.
- To think. Perhaps you should go with her.
Belki de sen de onunla gitmelisin.
You need to do yourself a favor and stop being the ambassador of chill and tell Amaya how you feel about her.
Böyle artist gibi gezmeyi bırakıp Amaya'ya, ona olan hislerini söylemelisin.
to here 31
here 35434
hermes 98
here we go 9033
hernandez 57
hermano 85
here you go 5858
heroes 83
hero 275
heroine 19
here 35434
hermes 98
here we go 9033
hernandez 57
hermano 85
here you go 5858
heroes 83
hero 275
heroine 19
hertz 45
herring 17
here we go again 374
heroic 33
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
herring 17
here we go again 374
heroic 33
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264