English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / Walk around

Walk around translate Turkish

2,477 parallel translation
You walk around like you're playing pro tennis.
Burada profesyonel tenisçi gibi dolaşıyorsun.
I just took a walk around the block with wet hair And swallowed a watermelon seed at lunch.
Islak saçla etrafı şöyle gezdim ve öğle yemeğinde karpuz çekirdeği yuttum.
My dad used to walk around in underwear just like that.
Eskiden babamda tıpkı bu şekilde etrafta iç çamaşırlarıyla dolaşırdı.
They're making us walk around With pretzels in our butts.
Bizi kıçımızda krakerlerle yürümeye zorluyorlar.
How can you walk around with no money?
- Beş parasız sokağa nasıl çıkıyorsun?
I just like to walk around in my robe.
Bornozumla ortalıkta dolaşmayı seviyorum da.
Walk around.
Dolaşın.
I walk around all day with a CIA tracking device in my pocket.
Bütün gün cebimde CIA İz Sürme Aygıtı ile dolaşıp duruyorum zaten.
We're not gonna walk around like we're invincible When it's this easy for me to end you.
İşini bitirmem bu kadar kolayken ortalıkta yenilmezmişsin gibi dolaşmayacaksın.
They walk around with those Bluetooth things attached to their ears all day.
Etrafta bütün gün kulaklarında bir cihazla konuşup duran cinslerden.
I never had to walk around with a hole in my clavicle before.
Ben de daha önce hiç köprücük kemiğimin altında bir delikle gezmemiştim.
What if you guys go over the bridge to San Francisco and like walk around
Neden, köprüden karşıya geçerek San Francisco'ya gidip, Fort Point'te dolaşıp...
How many times did she walk around him or by him Or pretend that Lucas didn't exist?
Her defasında sen ve ben bir köşeye geçip ona bakmasını umut ettik ve bunun için dua ettik.
You walk around. You play the sound.
... evde dolaş, gürültü çıkar.
Are they gonna be any less confused seeing Us walk around here like sulky roommates?
- Bizi küskün olarak görmeleri daha mı iyi olacak?
Yeah, I thought we'd just go down to the Village and just walk around.
Evet, köye doğru ineriz ve etrafta dolaşırız diye düşünmüştüm.
Until we know what's wrong with her, I can't risk Letting her walk around free on this ship, can I?
Ondaki sorunun ne olduğunu bulana kadar onun gemide serbestçe dolaşmasına izin veremem, değil mi?
Does a dead body walk around, you idiot?
Seni ahmak, ölüler yürür mü hiç?
Hey, do you really intend to walk around like this?
Gerçekten böyle mi gezeceksin?
Sometimes small animals walk around.
Arada küçük hayvanlar dolaşıyor...
Can't walk around looking at everything that's been invented since the... Telephone.
Telefondan sonra icat edilen her şeye bakıp gezemezsin.
This is dangerous, Having us walk around like we know what we're doing.
Etrafta ne yaptığımızı bilerek dolaşmak tehlikeli.
What do you say we take a walk around?
Biraz dolaşmaya ne dersin?
You know, we... we walk around with this grayness inside of us, and you want to pretend that we're bright and shiny and full of possibilities?
İçimizdeki bu grilikle dolaşıp duruyoruz ama siz buna rağmen etrafa gülücükler saçan fırsatlarla dolu biri gibi mi görünmek istiyorsunuz?
Do you have any idea how hard it would be to walk around with a live muskrat on your head?
Kafamın içerisinde ne olduğuna dair en ufak bile bir fikrin var mı?
You want to walk around with a laptop from The Exorcist, that's fine.
"Şeytan" filmine yakışır bir bilgisayarın olması umurumda olmaz.
You think you can trust the vampires. Because they walk around all high and mighty, like they're somehow more respectable than me, than my kind?
Vampirlere güvenbileceğini mi zannediyorsun, benim türümden daha... üatünmüşler gibi... kibirle yürürler
You don't walk around with a knife...?
Bir bıçakla etrafta dolanmış olamazsın...?
- You, uh, want to walk around?
- Gezinmek ister misin?
Use discretion and don't walk around like a big shot like these assholes do.
Aklını kullan ve bu salakların yaptığı gibi bir bokmuşsun gibi ortalıkta dolanma.
Put the tacos on the stick, Then walk around And try to sell'em.
Takoları çubuğa geçir, dolaşıp satmaya çalış.
Or because I don't want to walk around angry.
Ya da belki etrafta kızgın bir şekilde gezmek istemediğimden.
How does a dead guy walk around town, placing bets?
Nasıl olur da ölü birisi ortalıkta dolaşıp kumar oynar?
I'm gonna go sharpen this knife, maybe walk around the halls in the dark.
Bu bıçağı bilemeye gideceğim, ve belki sonra karanlık koridorlarda dolaşmaya.
Walk around with your head held high and say to hell with Charlotte King.
Başını ve göğsünü dik tutarak yürü ve Charlotte King'e canın cehenneme de.
Walk around the track or up and down the street or in place, but just walk.
Stadın etrafında yürü, sokakları boydan boya yürü. Hatta binaların içinde bile, sürekli yürü.
Watches the guy walk towards the front of the boat, turns around a second later, big guy is gone.
Adamın feribotun ön kısmına doğru yürüyüşünü izlemiş. Arkasını bir saniyeliğine dönmüş ve kilolu adam kaybolmuş.
You're just gonna walk into my crib and start bossing me around?
Cidden mi? Durduk yere evime gelip... bana patronluk mu taslıyorsunuz?
Just turn around and walk away.
Arkanı dön ve çek git.
And these fellas in the locker room next to us, they want to come in here, and they want to dance around on our field and think they can walk off with a win.
Ve yan tarafta soyunma odasındakiler, buraya kadar gelip, sahamızda ellerini kollarını sallayarak buradan galibiyetle ayrılacaklarını sanıyorlar.
Turn around and slowly walk away.
Arkamızı dönüp yavaşça yürümek.
I miss the feeling that, when you walk by a man, maybe he'll turn around and look.
Bir erkeğin yanında yürürken, etraftakilerin dönüp bakmasını özledim.
Let's do a walk-around.
Çevreye bir göz atalım.
We weren't told to do a walk-around.
Bize etrafı kolaçan edin denmedi.
Let's do a walk-around.
Hadi o zaman etrafı bir göz atalım.
I'm supposed to walk around the morgue barefoot?
Annie, ayakkabılarımı unutmuşsun.
No, but seriously, one day, you're crawling around the bottom of the ocean, taking life for granted. The next day you walk into a trap, and you find yourself in a tiny glass prison waiting to die.
Hayır, cidden diyorum, bir gün hayatının kıymetinden bihaber bir şekilde okyanusun dibinde emeklerken bir sonraki gün bir tuzağın içine düşüyorsun ve kendini ufak camdan bir hapishanede ölümü beklerken buluyorsun.
Hey, I'll pay you ten bucks if you walk him around the block.
Onu bloğun etrafında gezdirirsen sana 10 dolar veririm.
It'd be impossible to walk around with the compressor ones like in the movies.
Tabii ki!
If I see him wandering the halls, I will turn around and walk the other way.
Eğer koridorda onu görürsem arkamı dönüp yolumu değiştiririm.
We could walk all around the park and never be seen.
Alanın her tarafında yürüyüp, görülmeden gezebiliriz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]