English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / Walk on

Walk on translate Turkish

5,397 parallel translation
@ Chef Carl Casper : "I would rather have you sit on my face after a brisk walk on a warm day than suffer through that fucking lava cake again."
@ ŞefCarlCasper : "O iğrenç lava kekin işkencesini tekrar çekeceğime... "... sıcak bir günde yaptığım tempolu yürüyüşün ardından suratıma oturmanı tercih ederim. "
- People don't walk on the walls, Carl or I can keep it if I want.
- İnsanlar duvarlarda yürümüyor Carl. İstersem bende kalır ayrıca.
It's not that the moment you walk on, you turn into an angel or something like that.
Sahneye çıktığın an meleğe falan dönüşmezsin.
Yup, walk on.
Deh, yürü.
That woman worships the ground I walk on.
O kadın bastığım yere tapıyor.
You will be done. I will walk on.
Senin işin bitecek ben de yoluma gideceğim.
Yes... and always walk on the well-lit side of the street and hold onto my wallet and don't jump out of the back of buses.
Evet, ve her zaman sokağın aydınlık kısmından yürüyüp, cüzdanımı sıkıca tutup otobüslerin arkasından atlamamam gerektiğini de.
Gus, this is exactly what it feels like to walk on the moon if the moon was black.
Gus, ay siyah olsaydı, burası ayda yürüyormuşuz gibi hissettirirdi.
Walk on.
Yürü.
Can you walk on it?
Üzerine basıp yürüyebilir misin?
Wherever you walk on Earth... lost worlds lie buried beneath your feet.
Dünya'da nereye giderseniz gidin kayıp dünyalar, ayaklarınızın altında gömülüdür.
I would walk on water, and stand on airplanes, while they fly.
Suda yürüyüp uçan uçakların üzerinde durmak istiyorum.
She learned to walk on all fours.
Dört ayak üstünde yürümeyi öğrenmiş.
She's gone for a walk on the beach.
Sahile doğru yürüyüşe çıktı. Teşekkür ederim.
It is. Would you like to go on a walk with me?
Benimle yürüyüş yapmak ister misin?
Not really right now, but you're welcome to go on a walk.
Şu anda olmaz ama istersen sen çıkabilirsin.
Every morning for months now when I walk the beach into town, I see Captain Lilywhite standing on his stoop and jabbering away to anyone who will listen about the evils of a centralized fence.
Aylardır her gün, sahilden kasabaya doğru yürürken Kaptan Lilywhite'ın kambur bir şekilde durup onu dinleyen insanlara, merkezi yönetimin kötülüklerini anlattığını görüyorum.
Someone could walk in on them.
Biri yanlarına gitmeli.
Hey, I call my mother before I go over,'cause I don't want to walk in there one day and catch her hugging up on some other kid!
Anneme gitmeden önce telefon ederim çünkü günün birinde başka bir çocuğa sarılmış vaziyette yakalamak istemiyorum.
I walk in there like a fucking gangster and blow his little fucking ass away on television.
Lanet olası bir ganster gibi oraya gidip onun kahrolası küçük kıçını havaya uçurmayı, yayındayken.
Yeah, go on, walk away.
Aynen öyle, çek arabanı.
" And on a day we meet to walk the line
Duvar boyunca yürüğümüz bir günde
Alright, so, uh, uh, I'm going to hit the truck board, you walk him thru'the prep on the po-boys...
Ben panoyu açıyorum, sen ona po'boy için yardımcı ol.
And what did you do on this "walk"?
- Bu "yürüyüş" te ne yaptınız peki?
You know there's nothing on God's green earth that would get me to voluntarily walk into a police station, but I was getting my fix on in town, figured I'd drop in, see how you pulling this shit off.
Tanrı'nın bu yeşil dünyasında benim gönüllü olarak bir karakola girmemi sağlayacak hiçbir şey yok ama kasabada tamirdeyken bir uğrayıp bu işin altından nasıl kalktığını bir göreyim dedim.
Walk to the entrance of the cave and come back. Go on!
Mağaranın girişine doğru yürü ve geri dön.
Why don't you take a walk with me? Come on.
- Benimle biraz yürüsene.
It means that if I were to walk into the office of the people that are trying to put us in jail right now and if I slapped a check from this account on their desk, would it push me deeper into hell or would it help to pull me out? !
Bizi hapse atmaya çalışan insanların ofisine gidersem ve masalarına bu hesaptan gelen bir çeki fırlatırsam beni cehennemin daha derinine mi yollar yoksa yukarı çıkmama yardımcı mı olur?
Come on, I'll walk with you.
Sizinle yürüyeceğim.
He's been collecting disability for over a decade, and he doesn't even walk funny.
On yıldan fazladır sakatlık yardımı alıyor, düzgün yürüyemiyor bile.
We used to have to walk it all and draw marks on the map.
Eskiden bütün alanı yürüyüp harita üzerine işaretlemek zorunda kalırdık.
On your right, gun sally. Remember, on the walk, the only weapon you have is your radio.
Unutmayın gezintilerde tek silahınız telsiziniz.
It's a four-man team called in when shit hits the fan on the walk.
Gezintide durum boka sardığında çağrılan 4 kişilik takıma denir.
A ten-minute walk.
Yürüyerek on dakika.
Now you're on top of a cross-walk, next time stop where you can see the lines.
Şu an yaya geçidinin tam üzerindesin. Bir dahaki sefer şeritleri görebileceğin yerde dur.
- It's just a short walk, come on.
- Çok sayılmaz, sabredin.
I once believed that killing you would bring me peace from the anguish you brought on this house, but I realized long ago, that the path you walk, the path of murder, can never lead to peace and enlightenment.
Bir zamanlar seni öldürmenin beni bu eve getirdiğin kederden kurtaracağına inanıyordum. Fakat uzun süre önce fark ettim ki senin izlediğin yol, ölüm yolu kimseyi huzura veya aydınlığa kavuşturmaz.
So we just walk right out the front door?
Bu yüzden mi ön kapıdan çıkıp gideceğiz?
- If you walk out there together they'll be on to you in seconds.
- Birlikte giderseniz saniyeler içinde üstünüze üşüşürler.
I'm going to roll my window up. Then I'm gonna drive away and you're gonna go home to your daughter, and every few years, you're gonna look at her face and know that you're alive because you chose not to go down a certain road on a certain night, that you chose to walk into the light instead of into the darkness.
Camımı kaldıracağım ve yoluma devam edeceğim sen de evine, kızının yanına gideceksin ve birkaç yıl sonra, onun yüzüne bakıp bir gece, bir yola girmemeyi seçtiğin için yaşadığını karanlık yerine aydınlığa doğru yürüdüğünü hatırlayacaksın.
I'm not going to walk up to Stonehaven and knock on his front door.
Stonehaven'ın kapısına gidip kapıyı çalacak değildim.
There are places on this planet where you can walk through time and read the history written in the rocks.
Bu gezegende zamanın derinliklerine yürüyebildiğiniz ve kayalara yazılmış tarihi okuyabildiğiniz yerler vardır.
The survivors were those who evolved the ability to walk great distances on their hind legs and to run when necessary.
Hayatta kalanlar, arka ayaklarının üzerinde uzun mesafeleri yürüyebilme ve gerektiğinde koşabilme yeteneği geliştirenler oldu.
Uh, we can't just walk around here with can-do expressions on our faces
Suratımıza hiçbir şey olmamış gibi bir ifade takınıp ortalıkta- -
I'm gonna enroll Beiderman in our daily walk service, since you're gonna be at school and your father will apparently be spread eagle on the couch.
Beiderman'ı günlük yürüyüş servisimize kayıt ettireceğim, sen okula gittiğin ve babanda görünüşe göre bir kartal gibi kanepeye tünediği için.
You ready to go on your walk?
Yürüyüşe hazır mısın?
We all put on a front when we walk into a bar, to look cool, to impress others, to hide our insecurities, but deep down, we're all just fat, little, redheaded kids whose brothers double-teamed the girls we loved.
Bir barda yürüdüğümüzde hepimiz bir sima takınırız. Havalı görünür, başkalarını etkiler, kendi güvensizliğimizi saklarız, ama içten içe hepimiz küçük, şişko, kızıl saçlı ve abileri sevdiğimiz kızla grup yapan çocuklarız.
This is about you finally having the confidence to walk out on the ledge and know that you're not going to fall.
Bu kendinizin sonunda güven toplayarak uçurum kenarında yürümesi ve düşmeyeceğini bilmesi hakkında.
You can't walk around barefoot on the island.
Orada yalınayak yürüyemezsiniz.
Don't... Don't walk out on me again.
Beni yine terk etme.
- Why can't I? You can't walk out on your round.
Turu bırakıp gidemezsin öyle.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]