We had a row translate Turkish
55 parallel translation
Oh, yes. Yes, we had a row about something he did.
Oh, evet. evet, bir şey hakkında kavga ediyorduk.
One day, we had a row.
Bir gün kavga ettik.
We had a row :
Biraz tartıştık.
If you wanted to chance odds of 10,000-1 maybe, assuming we had a row of computers working weeks on the right formula.
Eğer bilgisayarlarımız doğru formül üzerinde haftalardır çalışıyor olsaydı...
- We had a row about it in town.
- Bu konuda kasabada tartışma çıktı.
We had a row.
Tartıştık.
We had a row last night.
Dün akşam tartıştık.
We had a row.
Ufak bir tartışma yaşadık.
I was supposed to go with her on that last field trip, but... we had a row.
Onunla birlikte gitmiş olmalıydım, ama... tartışmıştık.
As you can see, we had a row last night.
Gördüğün gibi tartışmıştık. Dün gece.
That we had a row.
Kavga ettik.
I know, we had a row and I tore it up apparently.
Biliyorum. Herhalde tartıştık ve ben yırttım.
Sorry, I ran in to Jay. We had a row.
Üzgünüm, Jayle karşılaştım.Biraz dalaştık
We had a row.
Atıştık.
We had a row about the price.
Fiyatta anlaşamadık.
We had a row, but she still made the first call.
Sırada başkaları var, ama o hala ilk arayan.
We had a row.
Biraz tartıştık.
We had a row. About what?
- Tartıştık.
We had a row.
Kavga ettik.
We had a row. What was it about?
Atıştık.
They asked me had we had a row, and I said no.
Bana eşimle tartışıp tartışmadığımı sordular, ben de hayır dedim.
Ricky and I had just had a blow-dry and rinse And we couldn't go out for a couple of days. After a blazing row
Ama sorun şu ki, Ricky ile ben daha yeni fön çektirmiştik ve iki gün dışarı çıkamazdık.
we were 8 or 9... we were in the front row of the grand stand... and I had a Coke in my hand. And when I looked down...
Orada sahanın yanında ön sırada oturuyorduk.
Madame de la Fontaine had just rocked the fashion world by taking her husband's symbolically vacant seat in the front row, wearing what fashion observers could only speculate to be a vintage Dior dress, we think.
Madam de la Fontaine kocasının sembolik olarak boşalan yerine oturmuştu. Üzerinde moda takipçilerinin klasik bir Dior diyebilecekleri bir elbise var.
We had a terrible row...
Büyük bir acımız vardı.
Isn't this the fourth day in a row, we've had the same casserole?
Dört gündür aynı güveci yemiyor muyuz?
Oh, well, we had a bit of a row yesterday, so I went and stayed at Daves last night.
Oh, evet, dün biraz atışmıştık... ben de Dave'lere geçip kaldım.
Where is she? We had a bit of a row. Last night.
geçen gece biraz tartıştık.
We've never had two in a row before.
Daha önce hiç böyle olmamıştı.
We'd had a row.
Biraz bozuktu.
We had to make a goddamned canoe out of the fat guy! But he's on death row.
Bir kano yapmak zorundaydık şişko adamla ama o zaten ölüm döşeğindeydi.
It was the first time... we'd had a row,... and then the transfer.
Bu ilk tartışmamızdı ve sonra buraya geldim.
- We had a row about his car.
- Arabası hakkında tartıştık.
We had a bit of a row.
Biraz tartıştık da.
We've had dinner outside four Sundays in a row.
Dört pazardır dışarıda yemek yiyoruz.
We'd had a row earlier on, if you must know. I was furious with him.
Bilmeniz gerekiyorsa daha önce kavga etmiştik ve çok kızgındım ona.
There's just no way we should've had it two weeks in a row.
İki hafta üst üste olmaz.
This is the fifth date in a row... that we've had at the hospital cafeteria.
Hastanenin kafeteryasındaki boşa kürek çekmede beşinci buluşmamız bu.
Wish we had a front-row seat.
Hazırız. Keşke önlerden bir yer alsaydık.
We had the sort of attendance that you get for a decent show at the Museum of Modern Art or something, only over three days and in skid row.
Bu Modern Sanatlar Müzesi'nde birçok ziyaretçimiz vardı. Sadece üç günde kuyruklar oluşmuştu.
We had a tiny row before we left about who would be Neytiri.
- Kimin Neytiri olacağına dair küçük bir tatsızlık yaşadık. - Neyse ne.
She'll know we've had a row.
Tartıştığımızı anlayacak.
We had a bit of a row.
Biraz kötü laflar ettik
We haven't had a rape-murder all year, then two in a row while thousands of sailors are in town?
Yıl boyunca tecavüz cinayet vakası yaşamıyoruz sonra denizciler şehre geliyor iki tane peşpeşe işleniyor?
We had a huge row and he just wouldn't see sense.
Çok büyük bir tartışmamız oldu ve bir türlü mantıklı olamadı.
One time, we were in Notre Dame... And right in the middle of the arena, there was a row about midway back, a bunch of ladies, and in between songs, they stood up. And they had a banner that read, "Elvis, you're the king."
Bir keresinde, Notre Dame'dayken orta kısımda, biraz arkalarda kalan bir sırada oturan kızlar, şarkı arasında "Elvis, sen kralsın" yazan bir pankart açıyorlardı.
We'd had a row.
Bir tartışmamız oldu.
We had run-ins two days in a row with scouts. We've held them off, so they're dying to get something through.
İki gün üst üste gözcülerle karşılaştık Onları geri püskürttük bu yüzden sınırdan bir şeyler geçirebilmek için ölüyorlardır.
We had a terrible row the other night about intuition, of all things, and he stormed out.
Geçen gece sezgi konusunda korkunç bir kavga ettik. Hiddetle ayrıldı.
We had a big old row and...
Bir tartışma yaşadık ve...
We had a massive row.
Acayip tartıştık.
we had a 51
we had a good run 29
we had a lot of fun 17
we had 178
we had a great time 50
we had sex 105
we had a good time 40
we had a deal 523
we had so much fun 21
we had dinner 19
we had a good run 29
we had a lot of fun 17
we had 178
we had a great time 50
we had sex 105
we had a good time 40
we had a deal 523
we had so much fun 21
we had dinner 19