With her translate Turkish
103,728 parallel translation
I have been living with Elsa Einstein, divorced löwenthal, for approximately four years, and have had continued intimate relations with her.
Yaklaşık dört yıldır Löwenthal'dan boşanmış olan Elsa Einstein'la birlikte yaşıyorum ve onunla devamlı olarak samimi ilişkilerde bulundum.
Ben dealt with her.
Onunla ben ilgilendim.
She's with her father now.
Şu an babasıyla birlikte.
You mean was I intimate with her?
Samimi olduk mu diye mi soruyorsunuz?
Then you leave, and I will deal with her.
Sonra sen gidersin ve ben anlaşırım onla.
Maxine, your mother knew that if you stayed with her...
Maxine, annen onunla kalırsan neler olacağını biliyordu...
Who's that with her?
Yanındaki kim?
It is,'cause I was telling her about you and Marty, and how you two are married, and... just to mess with her and... she was being mean.
Sırf onu gıcık etmek için Marty ile seni ve evli olduğunuzu anlatıyordum. O da huysuzluk ediyordu.
And with her, as always, is her trusted GLOW-bot.
Ve yanında her zaman olduğu gibi güvenilir GLOW Robot.
They may be able to help your friend with her problem, but listen, I would never, ever do business with them if I had a choice.
Onun sorunuyla arkadaşınıza yardımcı olabilirler, ama dinle, Eğer bir seçim yapıyor olsaydı asla onları tercih etmezdim.
My daughter lives with her mother.
Kızım annesiyle yaşıyor.
She said I'm cool with her parents, they don't hate me.
Dediğine göre anne babası benden nefret etmiyormuş.
Let's go with her.
- Tamam. Onunla birlikte gidelim.
- I'm going with her.
- Onunla birlikte gideceğim.
Have you had any contact with her?
Onunla hiç irtibatın oldu mu?
Probably wants to get in bed with her.
Muhtemelen herifin derdi onu yatağa atmak.
What happened to the other men who were sitting at the booth with her?
Masadaki diğer adamlar ne olmuş?
First operation took place three weeks before Geonwoo broke up with her.
İlk ameliyat Geonwoo ondan ayrılmadan üç hafta önceymiş.
Knowing Geonwoo, I bet he wasn't gentle with her.
Geonwoo'yu tanıyorsam ona kibar davranmamıştır.
First, you tell Peyton that you're in love with her, leaving her confused and speechless, and then you take home your old boss for a drunken hate-bonk.
Önce Peyton'a ona aşık olduğunu söylüyorsun onu şaşkın bir şekilde konuşmadan ortada bırakıyorsun. Sonra eski patronunla sarhoş sarhoş nefret seksi yapıyorsun.
Will is a man who is equipped to deal with whatever comes at him.
Will, önüne çıkan her zorlukla başa çıkabilecek bir adam.
With so many threats to our country, now it's more important than ever to elect four years of misguided priorities, backing the GOP into soliciting private and special interests.
Ülkemiz bu kadar tehditle karşı karşıyayken şimdi seçim her zamankinden daha önemli dört yıl süren yanlış öncelikler, Cumhuriyetçi Parti'nin şahsî ve özel menfaat taleplerini destekledi.
With your memory loss and everything... and all that drama you created with the police over an imaginary baby.
Hafıza kaybınla her şey... ve polise yarattığın dram.. hayali bir bebek.
You got in her car with the baby in it.
Bebeğin içinde bulunduğu arabaya bindin.
I like my study, with all my things just so.
Çalışma odamı, her şeyimi olduğu gibi seviyorum.
Every holiday, she would make extra food, and she'd pile me and my brother into the Studebaker with all the dishes, and we'd drive across town to the train station.
Her bayramda fazladan yemek yapardı. Beni ve kardeşimi bütün tabaklarla birlikte arabaya bindirirdi ve kasabanın öbür ucundaki tren istasyonuna giderdik.
About how there are... shiny people who have everything, and then there are people like us who have to go to parties with those people and watch them get their pictures taken, and it's not fair.
Her şeyi olan, parıldayan insanları ve onlarla partilere giden, fotoğraflarının çekilmesini izleyen bizim gibi insanları, bu adil değil.
Thousands, with hundreds more coming in every day.
Binlerce, her gün yüzlercesi geliyor.
Whatever it is, I'm sure you'll see it better with fresh eyes.
Bu her neyse, sağlam kafayla daha iyi göreceğine eminim.
Her body is literally riddled with buckshot.
Kızın bedeni resmen delik deşik olmuş.
We lower ours again, and we offer a burger and a beer for five bucks with every fill-up.
Tekrar fiyat kıracak, her tam depoluk benzin için beş dolara hamburger ve bira vereceğiz.
Did either of us grow up with any advantages?
Biz çocukken her şey önümüze mi gelirdi?
- Jonah needs to go with her.
- Jonah da.
You know, we have partnerships with resorts all over the world.
Dünyanın her yerindeki tatil köyleriyle ortaklıklarımız var.
And if they like Mommy, they will give her money to work with them.
Anneni severlerse onlara çalışması için annene para verecekler.
Fucking plays head games with everyone about everything.
Her konuda herkesin kafasını karıştırmaya çalışıyor.
And then they get her to do what they're doing with me, except with Marty.
Bana yaptıklarını Ruth'a da yaptıracaklar ama bu sefer hedef Marty olacak.
And she finished her off with a Power Bomb.
Ve onu bir powerbomb'la bitirdi.
- I know you don't want to because of what happened with the store and everything.
- Dükkân olayı ve her şeyden sonra gitmek istemediğini biliyorum.
But I have always hoped that once, just once in my life, you'd be absorbed with your family instead of your work.
Ama her zaman bir kez olsun, hayatımda bir kez olsun işin yerine ailenle ilgilenmeni umdum.
It's, uh, what's going on with any business.
Her işletmede neler oluyorsa, aynısı.
Hmm. Nice of her to share that with our ancestors on the Ark.
Bunu Arktaki atalarımızla paylaşması ne güzel.
And Chelsea's placed her at the scene with motive.
Chelsea de onu cinayet mahalline yerleştirdi şimdi.
Every day's a fucking party with the guy.
Ona her gün bayram.
You've been keeping me weak with loaning me money, going to pick me up all the time, making excuses for me, I wouldn't show.
Bana para vererek benim zayıf kalmamı sağlıyorsun. Her ziyaretimde beni almaya geliyorsun. Gelmediğim zamanlar benim için bahaneler uyduruyorsun.
Jessica stayed at the table for another 10 minutes with the men who booked her, and then she left alone.
Jessica kendisini çağıran adamla 10 dakika daha oturmuş, sonra tek başına çıkmış.
Right before you cracked her skull open with your glock.
Sonra da silahınla kafatasını çatlatmıştın.
Her nostrils were slashed with some type of scalpel, and the skin was peeled back.
Burun delikleri bir neşterle kesilmiş ve deri kaldırılmış.
He cut her with a razor, Jack.
Kadını usturayla kesmiş Jack.
You're scared that if you do find her, she may want nothing to do with you, just like your dad's parents didn't want to have anything to do with you because your mother was Korean.
Onu bulursan seni istememesinden korkuyorsun, aynı annen Koreli olduğundan baba tarafının seni istememesi gibi.
And he assumed Lauren, a dependent with low self-esteem who has connected her entire self-worth to the man would never negate what he says.
Ve Lauren gibi kendine güvenmeyen ve tüm özsaygısını kendisine bağlamış birinin karşı gelmeyeceğini düşündü.
here 35434
hermes 98
here we go 9033
hernandez 57
hermano 85
here you go 5858
heroes 83
hero 275
heroine 19
hers 94
hermes 98
here we go 9033
hernandez 57
hermano 85
here you go 5858
heroes 83
hero 275
heroine 19
hers 94
herring 17
here we go again 374
heroic 33
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
here it is 2313
here we go again 374
heroic 33
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
here it is 2313