English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You live

You live translate Turkish

35,223 parallel translation
How do you live like this?
Böyle nasıl yaşıyorsun?
Malcolm, I bet you had a lot of friends where you live.
Malcolm, eminim yaşadığın yerde bir sürü arkadaşın vardır.
How can you live like this?
Bu şekilde nasıl yaşayabiliyorsun?
Why don't you tell us where you live and show us some I.D. first.
Önce bize kimlik gösterip evini tarif et bakalım.
You live, Mom dies.
Sen yaşıyorsun, annem ölüyor.
A patient can live where you live?
Bir hasta oturduğun yerde kalabilir mi?
Show me where you live.
Yaşadığınız yeri gösterin bana.
You live in a basement apartment, Gustav.
Bodrum katında yaşıyorsun Gustav.
You live on the beach, butt naked.
Bir sahilde çıplak yaşıyorsun.
♪ Comin'to you live from the mosh pit ♪
♪ Comin'to you live from the mosh pit ♪
when you live near the equator as you move north and south in latitude then you end up eating more animal foods.
Özellikle Ekvator'a yaklaştıkça enlemden kuzeye ve güneye doğru gidildikçe hayvansal gıda tüketme oranı artıyor.
We know they know where you live.
Nerede yaşadığını bildiklerini biliyoruz.
I want to live with you, Uncle Chin.
Ben seninle yaşamak istiyorum, Chin Amca
Do you actually live here?
Harbiden burada mı yaşıyorsun?
You got to come up and breathe every once in a while, you got to live.
Arada sırada senin de herkes gibi çıkıp hava alman, hayatını yaşaman lazım.
And by "live," you mean screaming at the top of your lungs?
"Hayatını yaşamak" demek avazın çıktığı kadar bağırmak mı oluyor?
Would you be able to live as a man for a few years?
Yaşayabilir misin? Birkaç yıl erkek misin?
Then you'll live to be 100.
O zaman 100 yaşına kadar yaşayacaksın.
Aw, now I want you to live.
Ve şimdi de yaşamanı istiyorum.
So are you excited to go live in Italy?
Italya'da yasayacagin için heyecanlaniyor musun?
Millions of people will live because of the choice you made, the goodness in you, Juliana.
Milyonlarca insan, senin yaptığın seçim sayesinde yaşayacak, iyilik senin içinde, Juliana.
Alan, like, I live here Alan, not stalking you or anything.
Alan, buralarda yaşayan Alan, seni takip filan etmiyorum.
You don't know her. She used to live there.
O kadını tanımıyorsun.
Well, technically, I live here, so... it appears you're the one who's here late.
Teknik olarak burada yaşadığım düşünülürse geç saatte burada olan sensin. Otur, lütfen.
It is not my place to tell you how to live.
Nasıl yaşayacağını söylemek bana düşmez.
Well, you can't live in fear.
Korku içinde yaşayamazsın.
If you want your friend to live, I suggest you don't listen to him and stand down.
Eğer arkadaşının yaşamasını istiyorsan onu dinlemeyip teslim olmanı öneririm.
Say you'll do it and I'll let him live.
Bunu yapmayı kabul edersen yaşamasına izin veririm.
Does this mean you and Mommy are gonna live together again?
Bu annemle senin tekrar birlikte yaşayacağınız anlamına mı geliyor?
You will live, and you will no longer be a Savior.
Yaşayacaksın ama artık Kurtarıcı olmayacaksın
But you'll live a long, prosperous, happy life, paid for by all the treasures from the Cave of Wonders.
Harikalar Mağarasının tüm hazineleriyle beraber uzun, refah içinde mutlu bir hayat yaşayacaksın
You know, it's sad when our loved ones don't live up to our high standards.
Sevdiklerimiz yüksek beklentilerimizi karşılamayınca çok üzülürüz bilirsin.
You don't live in any kind of community.
Sen hiç bir toplulukta yaşamıyorsun.
If they live, they can I.D. us, send you away for life.
Yaşarlarsa, bizi teşhis edebilirler, seni müebbete mahkum ederler.
You wanted to live your life.
Hayatını yaşamak istedin.
Maybe for you they're over, but I still live with them every single day!
Senin için geride kalmış olabilirler ama ben hala onlarla yaşıyorum!
She died so that you could live.
Sen yaşa diye öldü.
Because of you, more people are going to live.
Sayende daha çok insan yaşayacak.
I can't tell you how to live your life.
Hayatını nasıl yaşayacağını söyleyemem.
And, Happy Quinn, do you take this man to have and to hold, for better or worse, richer or poorer, in sickness and health, for as long as you both shall live?
Ve Happy Quinn, bu adamı iyi günde ve kötü günde varlıkta ve yoklukta hastalıkta ve sağlıkta, ölüm sizi ayırana kadar kocalığa kabul ediyor musun?
You've had six years of different addresses, and normally, married people live together, even in Los Angeles.
Farklı adreslerde altı yıl geçirmişsiniz ve normalde evli insanlar birlikte yaşar ; Los Angeles'te bile olsalar.
Thank you. You can live here as long as you want.
- İstediğin kadar burada kalabilirsin.
I'm not going anywhere! I'm going live in a second. You're in my shot.
Birazdan canlı yayına geçeceğim, ekrana çıkıyorsun.
If you want to live, you need to come with us now.
Yaşamak istiyorsan, şimdi bizimle gelmek zorundasın.
You still live?
Hâlâ yaşıyor musunuz?
- So I, you know, I want to live now. - Yeah? - Yeah.
Beni anla lütfen, anı yaşamak istiyorum artık.
- You don't live close.
- Evin de uzakta.
You're sitting over there, telling me how to live my life?
Hayatimi nasil yasayacagimi mi söylüyorsun?
- I wanna live vicariously through you. - [laughs]
Senin hayatini yasamak isterdim.
[Jacob] Why don't you go live a real life? - There it is.
- Sen de gerçek bir hayat yasasana.
You've told me you've always wanted a pristine, unspoiled place to live out your days in peace.
Her zaman günlerini huzur içinde geçirecek... el değmemiş, bozulmamış bir yer istediğini söylerdin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]