English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You shouldn't have to

You shouldn't have to translate Turkish

1,335 parallel translation
You shouldn't have given it to me.
- Bana vermemeliydin.
He shouldn't have lied to you
Sana yalan söylememeliydi.
You shouldn't have to.
Buna gerek yok.
If you don't dare to have that kind of love, you shouldn't have a man.
Bu...
- I shouldn't have shown it to you!
- Sana fikrini sormamalıydım!
You shouldn't have gone to such trouble.
Zahmet etmeseydin.
You shouldn't have to hide your secret anymore.
Artık gizli gizlemek zorunda olmamalıdır.
You shouldn't have made me wear it to the dinner party.
Akşam yemeğinde onu bana giydirmemeliydin.
You wouldn't understand, but if you were in my religion, what happened to my people... things came out that shouldn't have been said.
Sen anlamayabilirsin, ama eğer benim dinimden olsaydın, halkımın başına gelenler, söylememem gereken şeyler söyledim.
Bree, you shouldn't have gone to all this trouble.
Bree, bu kadar zahmete girmene hiç gerek yoktu.
I shouldn't have lied to you about your father.
Baban konusunda yalan söylememeliydim.
- At least you shouldn't have to do this.
- En azından bunu yapmak zorunda değilsin.
You shouldn't have spoken to Archer.
Archer'la konuşmamalıydın.
You have something to tell me that the authorities shouldn't hear?
Bana yetkililerin duymaması gereken bir şey mi söyleyeceksin?
- You shouldn't have talked to Liz.
- Liz'le konuşmamalıydın. Sana tapıyor.
I shouldn't have to limbo. - You still sleepy?
Limbo yapmama gerek kalmamalı.
I mean, you shouldn't have to be nice to me.
Bana iyi davranmak zorunda olmamalısın.
I wonder if you shouldn't have also reported to Col. Mustang.
Muhtemelen, Albay Mustang'i de bu konuda bilgilendirmelisiniz.
Well, if you wanted to be judged for your medical prowess only, maybe you shouldn't have broken into someone's home.
Yalnız doktorluk yeteneğinin değerlendirilmesini istiyorsan haneye tecavüz etmeyecektin.
You shouldn't have snooped around that room. Technicalities. We got a crime to bust.
Bu odaya gizlice girmemelisin.
You shouldn't have to be using food stamps and paying for everything.
Yemek fişlerini kullanıp, bütün masrafları karşılamaya mecbur değilsin.
I shouldn't have lied to you about Dan.
Sana Dan hakkında yalan söylememeliydim.
You know, but you and I shouldn't have to avoid each other.
Ama bilirsin, sen ve ben birbirimizi görmezden gelmemeliyiz.
You know, I shouldn't have to feel bad for wanting to look good.
Güzel görünmeyi istediğim için kendimi kötü hissetmemeliyim.
While you are not one of our military and not eligible for court-martial, I shouldn't have to remind you that you are expected to follow orders.
Sizin askeriyeden olmadığınızı ve askeri mahkemeye çıkarılmayacağınızı göz önüne alarak, sizden emirleri uygulamanız gerektiğini hatırlatmama gerek yok sanırım.
Oh, I knew I shouldn't have sent you to public school.
Oh, seni devlet okuluna göndermem gerektiğini biliyordum.
He shouldn't have to learn about this after you're gone.
Bunu sen öldükten sonra öğrenmemeli.
- Shouldn't you have gone to the hospital?
- Hastaneye gitmiş olman gerekmiyor mu?
You shouldn't have to be subjected to that.
Buna maruz kalmak zorunda olmamalısın.
Things you shouldn't have to see.
Görmek zorunda olmadığınız yaratıklar.
You shouldn't have left them up to them!
Bunu onlara bırakmamalıydın!
I shouldn't have to spell everything out for you.
Sana herşeyi söylememe gerek yok.
I don't want to put this on you but if you've been paying attention, I shouldn't have to -
Sizi suçlamak istemezdim, ama dikkat etseydiniz bunu söylemek zorunda kalmazdım.
And I know I'm supposed to say, "Oh, Percy, you shouldn't have"... but you should have.
Ve şöyle demem gerektiğini biliyorum, "Oh, Percy, ne gereği vardı"... ama vardı işte.
I knew I shouldn't have listened to you.
Seni dinlememem gerektiğini biliyordum.
You shouldn't have to throw a rock at him, either.
- Neden söylemek zorundaymışım? Ona taş da fırlatmaman gerekirdi.
I know I shouldn't have lied to you.
biliyorum sana yalan söylememem gerekirdi.
You shouldn't have to work too hard with hands like that.
O güzel ellerle çok fazla iş yapmamalısın..
You shouldn't have gone to the trouble.
Neden siz zahmet ettiniz.
You aren't glad to see me as well, I shouldn't have come at all.
Yoksa beni gördüğünüze sevinmediniz mi, gelmesem daha mı iyiydi?
I shouldn't have to tell you that it's different for men.
Erkekler için farklı olduğunu söylememe gerek bile yok herhalde.
See son... you shouldn't have gone to the wedding, that too in a new car. Getting it? Hey trumpet
Bak oğlum o düğüne gitmemeliydin, ayrıca bir de yeni arabayla gittin.
My people shouldn't have said those things to you.
Ailem size o kötü sözleri söylememeliydi.
Then you shouldn't have come to me.
Ardından bana gelmemeliydin.
I shouldn't have told him you sold it to me.
Bana sattığını söylememeliydim.
You shouldn't have bothered to come.
Gelmene hiç gerek yoktu.
Mother, you shouldn't have brought us up to be so selfish.
Anne, bizi bu kadar bencil yetiştirmemeliydin.
You need to get better, and you shouldn't have to do that alone.
İyileşmen gerekiyor, ve bunu tek başına yapmamazsın.
I shouldn't have to walk you through this.
Olay şimdi gerçekleşiyor! Bunun için sana gelmemem gerekiyordu, lanet olsun!
You shouldn't have lied to me, gary.
Bana yalan söylememeliydin, Gary.
I shouldn't have asked you to come here!
Bir hata yaptım. Buraya gelmeni istememeliydim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]