Onun gibi bir şey translate English
2,224 parallel translation
Bununla ilgili bir yasa, kısıtlama yada onun gibi bir şey olmalı.
I think there's a statute of limitations or something.
Onun gibi bir şey.
Something like that.
Bana salon tipi yada onun gibi bir şey ve Darren'nın evine getir.
You go get me a Commodore or something like that and bring it to Darren's place.
- Onun gibi bir şey.
- Something like that.
Başım beladaymış gibi hisediyorum ya da onun gibi bir şey.
I feel like I'm in trouble or something.
Sadece sizin hırsız ya da onun gibi bir şey olmadığınızdan emin olmak istedim.
I just wanted to make sure that was you and not a burglar or something.
- Onun gibi bir şey.
Something like that.
Cesedi bulduğunu söylediler. Çünkü, David'in reenkarnasyonuymuş ya da onun gibi bir şey.
They say he found the body'cause he's, like, some kind of reincarnation of David or something.
Zengin bir adamın oğlu ya da onun gibi bir şey.
He's like a son of a wealthy man or something.
Evet, onun gibi bir şey, anne.
Yeah, something like that, Mom. Ohh.
Form veya onun gibi bir şey mi doldurmalıyım?
Do I have to fill out a form or something?
Gerçekte yosma ya da onun gibi bir şey olduğu için değil.
It's not because she's actually like a whore or anything like that.
Onun gibi bir şey.
Samething like that.
Onun gibi bir şey, sanırım.
Something like that, I guess.
Onun gibi bir şey, evet.
Sοmething οf that nature, yes.
Müşterileri sanki en zengin 500 şirket yada onun gibi bir şey.
His clients are like fortune 500 companies and things like that.
Evet, onun gibi bir şey.
Yeah. Yeah, kinda.
Başka bir şey, şifre ya da onun gibi bir şey.
It's something else- - a password or something.
Kutsal veya onun gibi bir şey olmazsa insanlar ibadete gelmezdi ve katedral yapılamazdı.
Without the relic, or something like that, people wouldn't come to worship and the cathedral could not be built.
Pekala, süzülmek bir havacılık terimi, ama onun gibi bir şey, evet.
Well, "floated over" is a tad specific, but... something like that, yes.
Evet. Onun gibi bir şey.
Yeah, something like that.
Diyorsun ki, katil, toprakta küçük tüneller açan kunduz ya da onun gibi bir şey mi?
So, what are you saying, the killer's like a groundhog, Who digs little tunnels in the earth, Something like that?
Onun gibi bir şey.
something like that.
Onun gibi bir şey. Yatak odası güzel mi bari?
Something like that.
Evet, onun gibi bir şey.
Yeah, something like that.
Dikkat bozukluğu ya da onun gibi bir şey var sende.
- It's like you've got ADD or something.
Şey... Onun gibi bir şey oldu.
That sort of happened again.
Molly'nin bir çeşit psişik ya da onun gibi bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?
So you think that Molly was a psychic or something?
Ya da onun gibi bir şey.
Or something.
Selam, sürtük. Öldüğünü sanıyordum. Ya da onun gibi bir şey.
Hey, bitch, thought you, like, died or something.
- Onun gibi bir şey.
Pretty much.
- Onun gibi bir şey.
Uh, something like that, yeah.
Belki de benimle birlikte bir şey daha geldi, diğer tarafı görmemi sağlayan bir yetenek ya da onun gibi bir şey.
Maybe I brought back something with me... some ability to see the other side or something.
"Onun gibi bir şey" demek.
"something like that."
Demek istediğim şu an benimle kaçırmadan ya da zorla çalıştırmaktan ya da onun gibi bir şey için pazarlık edeceksin.
I mean, right now you could probably plea bargain it down to kidnapping or forced labor or something.
Onun gibi bir şey.
Yes something like that.
Ayı yada onun gibi bir şey.
Bear or something.
Üzüm ya da onun gibi bir şey getiremedin mi?
Couldn't you have just brought me some grapes or something?
Yani bunun da onun gibi bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz?
And you think this is something like that? Mm-hmm.
Elysian Park'tayım, bir adam, sara krizi veya onun gibi bir şey geçiriyor.
I'm in Elysian Park, and this guy's having a-a epileptic fit or something.
Kendimi yeniden bakire gibi hissediyorum ya da onun gibi bir şey işte...
I feel like I'm a virgin again, or something.
Onun gibi bir şey.
That's... Something like that.
Onun gibi bir şey.
- Some cousin of that.
Bilemiyorum, ben sadece gece müdürüyüm onun gibi bir şey yani.
Well, I don't know.
Tanıdığım bir kız var, onun yerine alıyorum gibi bir şey.
One girl I know what would have, so I get it for her.
Bir keresinde Dick'e, Mormons'daki gösteriyi gördükten sonra onun ikinci karısı gibi bir şey miyim diye sordum, öyle olduğumu söyledi.
I asked Dick once if I was like a second wife after I saw this show on Mormons and he said that I was like that. We're shopping.
Onun gibi gözüken bir şey buldum.
Um, I found something that looks like it.
Bence uydurdukları hikâyeyi anlamamız halinde sessiz kalacağımızı düşündüler. Çünkü onun kahramanlığına gölge düşürmek gibi bir şey yapmak istemeyeceğimizi düşündüler Fakat onun kahramanlığını kimse sorgulamaz zaten. O her zaman kahramandı.
I think they just thought, if they spun the story and we found out we'd just keep it quiet because we wouldn't want to diminish his heroism or anything like that but, you know, nobody question's Pat's heroics.
- Onun gibi bir şey.
Something like that?
Özlemiş olabileceğiniz bir çok şey var Pee-Wee ve onun ünlü bileği gibi.
There's lots of things you may have missed. Like Pee-Wee and his famous wrist.
Onun olayı gibi bir şey.
It's like a thing.
onun gibi 58
onun gibi birşey 22
gibi bir şey 16
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şeyler içelim mi 27
bir şey sorabilir miyim 139
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
onun gibi birşey 22
gibi bir şey 16
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şeyler içelim mi 27
bir şey sorabilir miyim 139
bir şey mi oldu 310
bir şeyler içelim 56
bir şeyler var 19
bir şey söyle 257
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şey yok mu 17
bir şeyler yapın 69
bir şey söyle 257
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şey yok mu 17
bir şeyler yapın 69