Senin içinde translate French
1,769 parallel translation
Ama unutma ki, Senin içinde... kocaman, kocaman bir adam var.
Mais il faut que tu te souviennes... qu'il y a déjà eu un homme très, très brave en ton for intérieur.
Bernie demişti ki bir oğlanın menisini yutarsan ondan bir parça senin içinde kalırmış.
Myra Bernie m'a dit que si on avale la jute d'un mec, on garde un peu du mec en soi.
Senin içinde bir faşist var.
Un vrai fasciste.
Senin içinde benim gördüğümü gören birisiyle beraber olmanı istiyorum.
Je veux que tu sois avec quelqu'un qui voit en toi ce que je vois.
Korktuğun şey o gömme dolabın içinde yaşamıyor, Laura. Senin içinde yaşıyor.
Votre crainte ne vit pas dans ce placard, mais dans votre esprit.
- Tüm bunlar senin içinde hiç kolay olmamıştır.
Ça ne doit pas être facile pour vous deux. Non.
Evet. Beni, o senin içinde değilken ara, olur mu?
Rappelle-moi quand il sera plus en train de te pénétrer, OK?
Onu düşlüyorsun, bu senin içinde.
Tu en rêves. Elle fait partie de toi.
Senin içinde yok.
Ce n'est pas votre genre.
Senin içinde cüce cinler var.
Vous avez des lutins à l'intérieur.
Aynısı senin içinde geçerli Rakshata.
J'ai lu beaucoup de choses sur toi sur Internet.
Ama senin içinde bir şey...
Mais au fond de vous, vous avez...
Senin içinde muazzam bir sevme kapasitesi var.
Vous avez une grande capacité d'amour.
Senin içinde dokuz ay geçirmeyi çok isterdim.
J'aimerais passer neuf mois l'intérieur de vous.
Dorothy onlar senin içinde.
Dorothy... ils sont à l'intérieure de toi.
bu bir süpriz olacaktı. ama Sam senin içinde bilet aldı.
Ça devait être une surprise, mais Sam t'as pris aussi un ticket.
Bazı şeyler gizlenmiyor. Bazı şeyler senin kafanın içinde.
- Parfois, c'est dans la tête aussi.
- Senin icinde biraz var, Melek!
- J'en ai un gros pour toi, ici!
Aynı şey senin içinde söylenebilir.
On aurait pu dire la même chose pour toi.
Ölmekten iyidir. - Siktir. - Dinle işin içinde senin olduğunu kimse bilmeyecek.
C'est mieux que de mourir. personne ne saura que tu es impliqué.
Hayır, değişenler senin kafanın içinde, bana inan.
Non, quelque chose a changé dans ta tête, crois-moi.
Bu yaşlı adam senin yeni koçun 2 dakika içinde giyinip gelmeni istiyorum, yoksa takımımdan çıkarsın.
Le "vieux" en question est ton nouvel entraîneur. Je te veux en uniforme dans deux minutes ou tu ne fais plus partie de mon équipe.
Babamın tabutunu içinde ne işin var senin?
Que faites vous dans le cercueil de mon père?
Ve hepimiz içinde heyecan verici bir duruma gelebilir çünkü senin belediyeyle bu konuyu müzakere etme olasılığının olabileceğini düşünmüştüm.
Et ça pourrait être très intéressant pour nous tous. Sans compter que ça t'offre l'opportunité, enfin, disons l'occasion de... de négocier avec les gens de la mairie.
İçinde hala bir çocuk vardır. Fakat doğru olduğuna, karar verdiğin zaman içindeki çocuk büyür. Ve artık senin için doğru olan, herkes için doğru olmayabilir.
On garde un côté enfant mais on grandit en faisant ce qui est juste, pas que pour toi mais pour tout le monde.
O halde içinde bulunduğumuz anı düşünelim, çünkü daha önce hiçbir yazı tek bir mekanda geçirmemiştim. Bu benim için çok önemli, özellikle senin gibi...
Profitons du moment présent, parce que je ne suis jamais restée dans un seul endroit tout un été, et ça veut dire beaucoup pour moi, tout particulièrement d'être ici avec...
Fakat Sandra... Senin de bu oyunun içinde bir rolün vardı. Değil mi, Sandra!
Mais Sandra... toi, tu restes dans le jeu, hein Sandra?
Sağlık görevlileri aradı ve senin de işin içinde olduğunu söylediler.
Les auxiliaires médicaux m'ont dit que tu étais impliquée.
60 saniye içinde seçimin senin için yapılacak.
Dans 60 secondes, le choix sera fait à ta place.
Memur Rigg, bu insanların özgürlüğü senin avucunun içinde yatıyor.
Sergent Rigg, la clé de son salut gît dans la paume de ta main.
Senin için unutmak kolay tabi zaten sen bu işin içinde değildin.
Apparemment, c'est plus facile pour toi. Tu n'étais pas très impliqué.
Bunu sana söylediğimden beri senin de bu işin içinde olduğunu bilmeni istiyorum
Je veux juste que vous sachiez que... Il n'y a pas que moi qui ait saisis une chance quand je vous ai dit ce que je pouvais faire.
Ama senin durumunda, kartlar yeraltında, plütonyumun içinde ve daha da kötüye gidiyor.
A l'exception qu'avec toi les fichiers sont trempés dans du plutonium, s'empilant jusqu'à une masse critique.
Senin de zaten ruhsal olarak acı içinde olduğunu bildiğimden...
et depuis que je sais que tu souffres spirituellement.
Beni kurtardınız, şimdi de ben senin acı içinde olduğunu biliyorum ve sadece sana yardım etmek istiyorum.
Vous m'avez sauvé, donc, quand j'ai su que tu étais blessé, j'ai voulu venir pour essayer de te sauver.
Babanın bu işin içinde olduğunu öğrenmek senin için zor olmalı.
Ca a du être dur pour vous de découvrir que votre père était impliqué.
- Senin kardeşin şehirdeki en şerli çetenin içinde yüzen bir zehir taciriydi.
- Votre jeune frère était un vendeur de drogue, et faisait partie de l'un des plus violents gangs de la ville.
Bence içinde tuttukça bu senin için taşıması daha zor bir yük oluyor ve sanırım bunu içinden attığında herşey daha güzel olacak
Je pense que quand ça sortira, tout ira pour le mieux.
İçinde yok senin.
C'est pas ton genre.
Senin dünyan yok, çünkü içinde olduğumuz dünya yeterince korkutucu.
- Je refuse de le croire! Ton monde ne peut pas exister, parce que ce monde-ci, celui dans lequel je vis, est déjà assez effrayant.
Arkadaşlarının içinde yan tekerleri son kullananın senin olmayı istemediğini sanıyordum.
Mais c'est toi qui disais ne pas vouloir être le dernier de tes amis à faire du vélo avec des petites roues.
O karışımın içinde, senin farkedemediğin ve oksijeni engelleyen bir şey olmalı.
Il doit y avoir une propriété d'inhibition de l'oxygène de ce composé que tu ne pouvais pas identifier.
Hiç utanman arlanman yok mu senin? Bak, oğlumun yüzü yara bere içinde!
Regardez dans quel état il est, le pauvre!
Bilgi senin içinde.
Vous avez la connaissance.
Peki, Peter, ikimiz içinde çok zor bir hafta oldu... senin bunu bana söylediğini duymak beni çok sevindirdi.
Et bien, Peter, on a vécu une dure semaine tous les deux, mais ça me fait plaisir de t'entendre dire ça.
Ben de senin 7 gün içinde çıkmak istediğini.
Et je pensais que tu devais sortir en 7 jours.
Kral, senin sefalet içinde yaşamanı istiyor olamaz.
Le Roi n'a sûrement pas voulu que vous viviez si misérablement.
Ya senin de işin içinde olduğunu anlasalardı? - Anlamadılar.
- Et s'ils avaient ton nom?
İçinde güldürecek bir şey varsa öyledir tabii. Senin için... "derinliği olmayan, soğuk nevale" demil.
Seulement si tu trouves ça marrant d'être comparée à un pot de chambre.
İçinde olan biten şeyler senin suçun değil.
Les choses qui arrivent à l'intérieure de toi ne sont pas de ta faute.
Senin erkeksi kasların ne kadar özlediğini farkettiğinde Cady bir hafta içinde diz çökerek sana geri dönecek.
Cady reviendra en rampant dans une semaine, quand elle réalisera à quel point tes muscles lui manquent.
içinde 110
içinde ne var 103
içinde ne vardı 18
senin adın nedir 33
senin adın ne 311
senin 814
seninle 184
seninle olmak istiyorum 35
senin için çıldırıyorum 35
seninle konuşmak istiyorum 561
içinde ne var 103
içinde ne vardı 18
senin adın nedir 33
senin adın ne 311
senin 814
seninle 184
seninle olmak istiyorum 35
senin için çıldırıyorum 35
seninle konuşmak istiyorum 561
seninle evlenmek istiyorum 67
senin yüzünden 95
senin adına sevindim 78
senin için 556
seninleyim 95
senin derdin ne 338
seninle gurur duyuyorum 314
seninim 46
senin neyin var 538
seninle evleneceğim 47
senin yüzünden 95
senin adına sevindim 78
senin için 556
seninleyim 95
senin derdin ne 338
seninle gurur duyuyorum 314
seninim 46
senin neyin var 538
seninle evleneceğim 47