Son şans translate French
8,599 parallel translation
Hava kuvvetlerini geri çağırmak için son şansımız ne zamandı?
Quand est l'ultime chance de rappeler notre frappe aérienne?
Zaman, nükleer füzelerini saklamadan önce bu bizim son şansımız.
C'est la seule chance qu'on a avant que Zaman ne cache ses missiles.
Bunun son şansınız olduğunu bilmeniz gerekiyor.
Comprenez-le... C'est votre dernière chance.
Son şansınız, efendim.
Dernière chance, monsieur.
Son şans!
Dernière chance!
- Son şans. Son an.
Dernière chance.
Son şans, Peter. Çocuğumu geri ver ya da tüm gücümle peşinden gelirim.
Pour la dernière fois, Peter, rends-moi mon enfant
Yarın benim son şansım olabilir.
Demain pourrait être ma dernière chance.
Üstünde delikler açmaya başlamadan önce son şansın
Dernière chance avant que je fasse des trous dans ton corps.
Ayrıca bu işin Westley'nin son şansı olduğunu bilmiyormuş.
Il ne savait pas non plus que ce travail était la dernière chance de Westley.
Bu senin son şansın.
C'est ta dernière chance.
Bu, büyük olaydan önce denemek için son şansım.
C'est ma dernière chance avant la vraie chose.
Bu, onun ölü bedenini gördüğümden beri üçüncü gidişim.
C'est les troisièmes toilettes où je suis allé depuis que j'ai vu son corps sans vie.
Bugün hayatımın sensiz karar vermek istediğim son günüydü.
Aujourd'hui ça a été le tout dernier jour de ma vie où j'ai voulu prendre une décision sans toi.
Eminim zavallı babanız üzerine düşen son görevi yapmak ister.
Votre pauvre père voudrait sans doute lui rendre hommage.
Yanımda bir paket Virgina Slims olmadan tuvalete son gidişim odur.
C'était la dernière fois que j'y allais sans un paquet de Virginia slims.
- Onun izni olmadan ilerlemek istemem.
Je ne voudrais poursuivre sans son approbation.
- O zamandan beri ona kur yapıyor.
- Il lui fait secrètement la cour - En espérant sans doute s'assurer de l'avoir avant qu'elle n'apprenne son horrible passé. - depuis.
Babasının vefatından sonra bir şansım var mı?
Maintenant que son père est mort, ai-je une chance?
Ross'a gelince, o aşüfte ile evlendiğine pişmandır kesin.
Ross doit sans doute regretter son mariage avec cette garce.
Son derece etkili ve amansız.
C'est très efficace, sans pitié.
Hayatının çalışmasını yayınlamak için 20 yıl beklemişti her detayı tekrar tekrar gözden geçirdi. Kardinal Manning de onu "Tanrı'nın izinin olmadığı yabani bir felsefe" diye beyan etti.
Vingt ans pour publier son grand œuvre, il a tout vérifié et revérifié, pour que le cardinal Manning parle de "philosophie grossière sans foi".
Bana kalsa, sana son bir şans vermeden şuracıkta kanını kurutur, boynunu kırardım.
Si ça ne tenait qu'à moi, je vous viderais de votre sang et je vous briserais le cou, pour vous priver une dernière fois.
Şimdi dünyamızı geri kazanmak için son bir şansımız var.
Nous avons maintenant une dernière chance de reconquérir notre monde.
Şans bu ki, ailenin son bir üyesi bir mirasçı olabilir. Taşıyıcı bir anne içinde.
Par chance, la famille à réussi à survivre grâce à un dernier espoir d'un héritier, implantée dans une mère porteuse vierge.
Bu şey zehirli. Aşırı derecede parlayıcı olduğuna girmiyorum bile.
Ce truc est toxique, sans parler de son côté extrêmement inflammable.
Kanıt olmadığı sürece filo komutası yeniden konuşlandırma desteği vermeyecektir.
Le commandement de la flotte ne tolérera pas son déploiement sans preuve.
Karakteri haricinde herhangi bir kanıt olmadan mahkum edildi.
Il a été condamné sans aucune preuve sauf son caractère.
Hannibal, aynı anda bir dizi düşünceyi, dikkati diğer şeyler tarafından dağılmadan takip edebiliyor ve bu düşüncelerden bir tanesi her zaman onun keyif almasına hizmet ediyor.
Hannibal suit plusieurs trains de pensées à la fois sans distraction d'aucune sorte... et l'un des trains est toujours pour son propre amusement.
Son bir şansınız var.
Donc vous avez une dernière chance.
Onun hırsı senin kendini geliştirmen için büyük şans.
Sa conduite et son ambition t'aideront à réveiller tes propres espérances, et tu peux l'utiliser pour devenir géniale.
Burt ve Carole'ın bize bugün söyledikleri ve sensiz geçen şu son birkaç ay gerçekten çok...
Ce que Burt et Carole étaient en train de dire plus tôt, et ces dernières mois sans toi ont vraiment été...
Evlat emin ol durumun ne olursa olsun seni son nefesine kadar savunacağım.
Soyez sans crainte, peu importe votre statut, je vous défendrai jusqu'à votre mort.
- Ne garip tesadüftür ki söylediğin süre Hakim Peabody'yi yatağından kaldırıp bu asılsız suçlamaları düşürmesi için gereken süre.
Ceci, sans être une coïncidence, est le temps exact qu'il me faut pour sortir le Juge Peabody de son lit et le faire rejeter ces charges non fondées.
Dodd bunu söylemedi diye değil de. Genelde onun işlerine baktığının farkındayım ama bilmeni isterim ki masamızda yerin var, ister onunla ister onsuz.
Dodd ne te le dirait jamais, car tu es surtout son pote, mais je veux que tu saches qu'il y a une place pour toi, avec ou sans lui.
Evet, astrolog olmaksızın öngördüğüm üzere katil altın rengi Olds'unu terketmiş. Ve... şunu dinleyin.
Oui, comme je l'avais prédit, et sans l'aide d'une astrologue, le tueur a abandonné son Olds dorée.
Sonuçta o farkında değilken onun bedenini kullanıyorum.
Je me suis quand même appropriée son corps sans son accord.
Tıpkı benim gibi acı çekecek. Asla anne babasını tanımayacak çünkü Dahlia seni küle çevirmiş olacak.
elle souffrira comme moi, sans jamais connaître sa mère et son père, parce que Dalhia vous aura réduits en cendres.
Sonuçta o farkında değilken onun bedenini kullanıyorum.
Je me suis quand même approprié son corps sans sa permission.
Jackson sabah akşam kurt ordusuyla konutun güvenliğini sağlamak için çalışıyor burada bizzat bulunduğumu söylememe gerek bile yok ayrıca çocuğumuzu korumanın en iyi yolunun Rebekah'yı seri katil bedeninden çıkarıp orijinal bedenine geçirmek.
Jackson travaille nuit et jour pour sécuriser cette enceinte, avec son armée de loups garous, sans parler de ma présence, et le meilleur moyen de protéger notre enfant est de faire sortir Rebekah de cette meurtrière et de la remettre dans son corps.
Sen cesaret vermeseydin Norman asıl tarafını belli etmeyebilirdi.
Sans vous, Norman n'aurait pas montré son vrai visage.
Profesör Stein ise onların iznini almadan yazısını yayımladı. Onlar da deliye döndü.
Donc le Professeur Stein a décidé de publier son article sans leur demander la permission et ils sont devenus fous.
Son şansın.
Dernière chance.
Farkında dahi olmadan Leland'ın mührünü kırmasına neden olabilir.
Elle peut le mener à briser son sceau sans même le savoir.
11 yaşındaki bir kız şöyle dursun kimse kendi sesini bozmadan birkaç dakikadan fazla böyle bir ses çıkaramaz fakat Joe saatlerce konuşabilir.
Personne ne peut produire un son pareil plus de quelques minutes sans casser sa voix naturelle. Sans parler d'une petite fille de 11 ans. Joe peut parler des heures durant.
O yüzü olmayan kafasının içinde gerçekten çok fazla bilgi ve kaynak var.
Il a une mine d'infos et de ressource dans son crâne sans visage.
Son şansın.
Dernière chance. Avoue ce que tu as fait.
Yüz ifadesi mükemmeldi.
Le regard sur son visage était sans prix.
Bu son şansın.
Mais c'est votre dernière chance.
Ama arkadaşımın hatununa o izin vermedikçe çakamam.
Mais je peux pas me taper la copine de mon pote sans son accord.
Son iki haftada üç kişi daha öldü. Joe Sena ve Colorado'lu çocuk hariç.
Trois autres morts ces deux dernières semaines, sans compter Joe Sena et le Colorado Kid.
son şansın 29
şans 100
şanslı 131
şanslısın 256
şanslıyım 72
şansıma 19
şansını zorlama 45
şanslısınız 85
şanslıyız 73
şansına küs 32
şans 100
şanslı 131
şanslısın 256
şanslıyım 72
şansıma 19
şansını zorlama 45
şanslısınız 85
şanslıyız 73
şansına küs 32
şanslı adam 21
şansımıza 17
şanslı mı 26
şansın yok 21
şansın açık olsun 28
şansımız var mı 19
şanslıydım 39
şansımız varmış 21
şanslı günümdeyim 16
şanslıydık 25
şansımıza 17
şanslı mı 26
şansın yok 21
şansın açık olsun 28
şansımız var mı 19
şanslıydım 39
şansımız varmış 21
şanslı günümdeyim 16
şanslıydık 25