Do we have to traduction Turc
16,191 traduction parallèle
Do we have to stay here?
- Burada mı kalmak zorundayız?
Do we have to go?
Gitmek zorunda mıyız?
Why do we have to find somewhere else right away?
- Niye hemen başka yer bulmak zorundayız?
And how long do we have to stay here?
Ve ne kadarlığına bizim burada kalmamız gerekiyor?
Why do we have to learn about this?
Bunları neden öğrenmek zorundayız ki?
Do we have to do this again?
Bunu tekrar mı edeceğiz?
Do we have to?
- İzlemek zorunda mıyız?
However, we have a job to do, and that job requires us to investigate thoroughly and impartially the murder of one of our own.
Ancak yapmamız gereken bir iş var. Aramızdan birinin cinayetini detaylı ve tarafsız bir şekilde incelememiz gerek.
To do that, we have to abduct her from the center of a city filled with thousands of people who's minds are linked, all of them thinking as one.
Bunun için de binlerce insanın içinde olduğu herkesin aklının bağlantılı olduğu, herkesin bir olarak düşündüğü bir şehir merkezinden kaçırmamız gerek.
All we have to do is enter the kill code we get from the Flame once we put it in Ontari.
Ontari'ye Ateş'i yerleştirince gelecek yok etme kodunu alırsak tamam.
This is what we have to do.
Bunu yapmak zorundayız.
Then we'll have to do this the hard way.
O zaman bunu zor yoldan halledeceğiz.
It has become painfully obvious to Sheldon and myself that we're going to have to interact on a monthly basis so we let you two do most of the talking we reduce our conversation to banal pleasantries and everybody comes out unscathed.
Sheldon ve ben acı bir şekilde aşikardı... Aylık olarak etkileşim kurmamız gerektiğini... Bu yüzden ikinizin konuşmalarının çoğunu yapmasına izin veriyoruz...
Heavenly Father, we thank you for this food which you have sanctified and we pray that it will give us the strength to do thy Holy will through Jesus Christ our Lord.
Göksel baba, bu yemek için teşekkür ederiz... Onu kutsallaştırdınız ve bize dua etmesi için dua ediyoruz... Tanrımıza İsa Mesih aracılığıyla kutsal irademizi yapma gücü.
I'm... I'm sorry, sweetie, we really do have to go back home.
Üzgünüm tatlım, gerçekten eve dönmek zorundayız.
That could have a lot to do with the fact that we haven't bathed in weeks.
Bunun haftalardır banyo yapmamamızlaa da ilgisi olabilir.
We issued statements that we shouldn't have, and for that I want to apologize, and I do hope that you will accept it.
Yapmamamız gereken açıklamalar yaptık ve bunun için sizden özür diliyorum. Umarım kabul edersiniz.
We have work to do.
Yapacak işlerimiz var.
We're gonna have to figure out how to do this without The Flash.
Bir çaresini Flash olmadan bulmak zorundayız.
So all we have to do is provide electricity - to make it turn on.
Tek yapman gereken çalışmasını sağlamak için elektrik vermek.
Do we have any idea where the shipment's supposed to land?
Sevkiyatın nereye yapılacağı konusunda elimizde bilgi var mı?
What right do you have to walk in here and dictate how we're gonna handle this?
Buraya gelip, olayı nasıl ele alacağımızı dikte etme hakkını nereden buluyorsun?
Deplorable as this situation is, we cannot blame Islam as a whole or the millions of Muslims in our nation who yearn for peace, who contribute to our society, who have the same dreams as all Americans do.
Olay ne kadar üzücü olsa da, İslamiyet'i suçlayamayız ya da ülkemizdeki barış isteyen, topluma katkıda bulunan Amerikalılarla aynı hayallere sahip olan milyonlarca Müslümanı da.
Do we have the capability to block the video?
Yayını engelleme imkanımız var mı?
We have to do this the right way.
Bunu doğru bir şekilde yapmamız lazım.
Why do we always have to match you?
Neden sen gibi olmak zorundayız ki?
At least we'll be newbies that don't have to do morning PT.
En azından sabah sporu yapan çaylaklar olmayacağız.
Agent Freed, we do want to learn everything that you have to teach us in any way you see fit.
Ajan Freed, uygun gördüğünüz şekilde herşeyi öğrenmek istiyoruz.
Because we're gonna have to do a press conference on this.
Çünkü basın toplantısı yapmamız gerekecek.
We have to do it for Aurelia..... and we have to do it now.
Aurelija için yapmak zorundayız hem de derhal yapmak zorundayız.
We have to do this in person.
Bizzat yapmalıyız.
Then all we have to do is set the right meeting spot.
Tek yapmamız gereken doğru buluşma yerini seçmek.
We have to do it.
Yapmalıyız.
Well, that's done. We have to do something now.
Şimdi bir şeyler yapmamız gerek.
You want answers as badly as I do, we have to go back to the Hotel DuMort and talk to Camille.
Benim kadar çok sen de cevapları öğrenmek istiyorsan Dumort Oteli'ne gidip Camille'la konuşmamız gerek.
I'm sorry. I know. But we have to do it.
Şimdiden üzgünüm ama bunu yapmak zorundayız.
Guys, we have a lot of work to do here.
Beyler burada yapacak çok işimiz var.
No, we don't have to do anything.
Hayır, hiçbir şey yapmamalıyız.
We have stuff to do tomorrow, so not too late.
Yarına işlerimiz var, geçe kalma.
Well, in the meantime, we have a lot of work to do here at the CJC, where we're all employed, so...
Bu arada burada, ÇTYK'da yapacak çok işimiz var. Çalıştığımız yer hani.
Jesse Escanso could have, and would have, exposed everything that we're trying to do.
Jesse Escanso yapmaya çalıştığımız her şeyi açığa çıkarabilirdi ve çıkarırdı.
Well, we don't know if that was his final destination, and we don't have the authority to do a damn thing on Russian soil.
Son durağı orası mıydı bilmiyoruz ve Rus topraklarında hiçbir şey yapmaya yetkimiz yok.
All we have to do is get him to come to the CJC.
Tek yapmamız gereken ÇTYK'ya gelmesini sağlamak.
Lisa, please, we have a chance to show all the dongle donkeys that women coders can do something extraordinary, but you have to be tough.
Lisa, lütfen, Şuan tüm dongle kafalı erkeklere kadın yazılımcıların da sıradışı şeyler yapabileceğini gösterme şansımız var. ama güçlü olmalısın.
That's why you're here. Well, we have to do something.
Bir şey yapmalıyız ama.
- Well, do what you have to, but we need everyone he's connected to.
- Yapman gerekeni yap ama bağlantılarını da öğrenmeliyiz.
Well, then, all we have to do is keep her away from this exorcism.
Öyleyse, onu şeytan çıkartmadan uzak tutmalıyız.
Do we really have to go through that town?
Gerçekten şehrin içinden geçmek zorunda mıyız?
We don't have to do'anything'.
Yapılmayacak bir şeyimiz kalmadı değil.
Do you think we should have talked Ivy round to a charge?
- Sence Ivy'i cezaya ikna etmeli miydik?
Look, all we have to do is make a few smart, strategic moves, and a better opportunity awaits.
Bak, tek yapmamız gereken birkaç akıllıca ve stratejik hamle yapıp bizi bekleyen daha iyi fırsatlara ulaşmak.
do we have to do this now 16
do we have to go 16
do we have to do this 17
do we know each other 88
do we have a deal 220
do we have a problem 55
do we have 28
do we understand each other 72
do well 16
do we have a deal or not 24
do we have to go 16
do we have to do this 17
do we know each other 88
do we have a deal 220
do we have a problem 55
do we have 28
do we understand each other 72
do well 16
do we have a deal or not 24
do we have a choice 32
do we know 32
do we have a plan 22
do we 899
do we agree 16
do we not 35
do we have an agreement 22
we have to go 1146
we have to talk 296
we have to 499
do we know 32
do we have a plan 22
do we 899
do we agree 16
do we not 35
do we have an agreement 22
we have to go 1146
we have to talk 296
we have to 499
we have to go now 162
we have to leave 157
we have to leave now 45
we have to hurry 138
we have to go home 20
we have to try 107
we have to stick together 48
we have to celebrate 40
we have to stop 58
we have to go back 117
we have to leave 157
we have to leave now 45
we have to hurry 138
we have to go home 20
we have to try 107
we have to stick together 48
we have to celebrate 40
we have to stop 58
we have to go back 117