Yapmak zorundasın tradutor Francês
1,257 parallel translation
Yapmak zorundasınız!
vous devez le faire.
Ama yapmak zorundasın. Çünkü dün gece çok büyük bir hata yaptım.
Mais tu le dois, parce que hier soir... j'ai fait une grosse erreur...
Bunu yapmak zorundasın.
Il faut le faire.
Bunu benim için yapmak zorundasın.
Il faut que tu le fasses, fais-le pour moi.
Bhuvan, böyle vurmaya devam ederlerse... Bir şey yapmak zorundasınız.
Bhuvan S'ils continuent à batter comme ça... il va falloir faire quelque chose.
Bunu tekrar yapmak zorundasın!
Tu va devoir le refaire!
Neden hep bir şey yapmak zorundasın? Niye şöyle oturup gevşeyemiyorsun?
Tu peux pas rester tranquillement ici?
Ben baş barmenim, size söylediğim her şeyi yapmak zorundasınız.
Je suis chef barman, donc je fais ce que je veux et tu fais ce que je dis.
Eğer şimdi gidersen, yapabilirsin... ve yapmak zorundasın.
Si vous partez tout de suite, vous pouvez y être à temps... et vous devez y être.
Seçim yapmak zorundasın.
- II va falloir que tu te décides.
Başarılı olmak için iyi yapmak zorundasınız.
Il faudra bien le faire si on veut réussir.
Bhuvan, böyle vurmaya devam ederlerse... Bir şey yapmak zorundasınız.
Bhuvan S'ils continuent a batter comme ca... il va f alloir f aire quelque chose.
Yapmak zorundasın.
Il le faut.
Bundan daha iyisini yapmak zorundasınız.
Il va falloir faire mieux que ça.
Yapmak zorundasın.
Avoir assez de volonté.
Hissedebilmek için ne yapman gerekiyorsa yapmak zorundasın.
Faites ce qu'il faut, mais trouvez-la aussi.
Birşeyler yapmak zorundasınız.
Vous devez agir.
Bir şeyler yapmak zorundasın anne. İyi şanslar. Ne yani?
Maman, bonne chance.
Evet yapabilirsin, yapmak zorundasın.
Si, tu peux le faire. Il le faut!
Lambasız aynalarda makyaj yapmak zorundasın
Vous devrez faire avec un miroir sans éclairage.
Televizyon izleme izni elinizden alındığı zaman eğlenmek için bir şeyler yapmak zorundasınız.
Quand on a été privé de télé, faut trouver de quoi s'occuper. Et ça, y a rien mieux.
- Bunu benim için yapmak zorundasın.
- Tu le fais pour moi.
Geçen sefer lambayı değiştirmesine yardım ederken masanın altına saklanmıştık. Bunu yapmak zorundasın!
Quand il a changé l'ampoule, il est resté bloqué sur la table, alors grimpe!
Yapmak zorundasın.
Alors, tuez-moi.
Ben bir emir verdiğimde, onu yapmak zorundasın, değil mi?
Quand je donne un ordre, vous êtes forcé de le suivre.
Ben çoktan yaptım Brenda, bu yüzden sen de yapmak zorundasın.
Je l'ai déjà fait, tu dois le faire aussi.
Yapmak zorundasın.
Fais-le.
Oh, kahretsin. Onların hayatları ve uçmak arasında seçim yapmak zorundasın.
Tu vas devoir choisir entre leurs vies... et un gros pétard.
Bu iş her neyse, Sam olmadan yapmak zorundasınız.
Quoi que vous vouliez faire, ce sera sans Sam.
- Yapmak zorundasın.
- Il le faut.
Bunun için üzgünüm. Sana kendi başına yapmak zorundasın demedim.
Vous n'aviez pas à le faire vous-même.
Yapmak zorundasın Zeyna.
Tu dois le faire, Xena!
Bundan daha iyisini yapmak zorundasın.
Il va falloir me le demander mieux que ça. S'il te plaît.
Yapmak zorundasın.
Tu dois le faire.
İşi aldın, şimdi de yapmak zorundasın.
Ça ne changera rien. T'as accepté un boulot, et tu dois le faire jusqu'au bout.
Babam hep der ki, doğru anda kimsenin beklemediği şeyi yapmak zorundasın.
Mon père dit toujours que le moment venu, il faut faire ce à quoi personne ne s'attend.
Bunu yapmak zorundasın.
Il faut régler ça.
Bunu yapmak zorundasın Davey
Laisse-toi aller, Davey
- Ama yapmak zorundasın. - Yıldızlar yalvarıyor.
Les étoiles nous supplient.
Ama yakında yapmak zorundasın, değilmi tatlım?
Mais il faut le faire très vite.
Sen işini yapmak zorundasın.
C'est rien. Vous faites votre boulot.
Bu yüzden yapmak zorundasın.
Parce que c'est la seule chose à faire.
Beraber olmamızı istiyorsan, yapmak zorundasın.
Si tu veux qu'on soit ensemble, tu dois le faire.
bunu her saniye yapmak zorundasın.
Pour avoir sa place dans ce groupe, il faut assurer à chaque seconde.
Bunu neden hep böyle kıvır kıvır yapmak zorundasın ki? Tamam!
Tu fais toujours trop griller le bacon.
Haklısınız ama bence, insan olarak, diğer herkes gibi bizimle iş birliği yapmak zorundasınız.
C'est vrai mais en tant qu'être humain, vous vous devez de coopérer.
Bu işi karanlıkta yapmak zorundasın.
Tu vas devoir travailler dans le noir.
Eğer bunu yapacaksanız, şimdi yapmak zorundasınız.
Si vous voulez agir, c'est le moment.
Bazı kültürlerde "ben ne dersem, onu yapmak zorundasın" demektir bu. - İki hafta içinde söylemezsen ben söyleyeceğim.
- Dis-leur d'ici 15 jours ou je le fais.
Yapmak zorundasın.
T'es obligé.
Bak, bu konuda bir şeyler yapmak zorundasın.
Fais quelque chose.
zorundasın 42
yapmayacağım 170
yapma 5445
yapmalıyım 51
yapmalısın 91
yapmadım 132
yapma ya 98
yapmak istiyorum 29
yapmadın 55
yapmak istemiyorum 51
yapmayacağım 170
yapma 5445
yapmalıyım 51
yapmalısın 91
yapmadım 132
yapma ya 98
yapmak istiyorum 29
yapmadın 55
yapmak istemiyorum 51
yapmalıyız 39
yapmayın 745
yapma ama 158
yapmazsan 25
yapmaz 37
yapmayacaksın 53
yapma böyle 70
yapmamalısın 52
yapma bunu 151
yapmam 83
yapmayın 745
yapma ama 158
yapmazsan 25
yapmaz 37
yapmayacaksın 53
yapma böyle 70
yapmamalısın 52
yapma bunu 151
yapmam 83
yapmak zorundayım 47
yapma be 35
yapmamalıydın 32
yapma lütfen 102
yapman gereken 22
yapma yahu 40
yapma baba 50
yapma dostum 69
yapmayın çocuklar 34
yapmak mı 28
yapma be 35
yapmamalıydın 32
yapma lütfen 102
yapman gereken 22
yapma yahu 40
yapma baba 50
yapma dostum 69
yapmayın çocuklar 34
yapmak mı 28