Yapmak zorundayım tradutor Francês
1,283 parallel translation
Şimdi diz altından kesim yapmak zorundayım.
Il faut l'amputer sous le genou.
Ev ödevi yapmıyor ama günlüğüne resmen roman yazıyor. Bunu yapmak zorundayım.
Ça, elle fait pas ses devoirs, mais elle écrit tout un roman là-dedans.
Birşeyler yapmak zorundayım.
Je dois faire quelque chose.
- Ve uzaylılarla tekrar bağlantı kurmaya mı çalışıyorsun? - Yapmak zorundayım.
Et tu essaies de reprendre contact avec les extraterrestres?
- Bunu yapmak zorundayım.
Je suis obligée de le faire.
Bunu yapmak zorundayım.
Je dois le faire!
- Bir şey yapmak zorundayım!
je dois faire quelque chose!
Yapmak zorundayım.
J'en ai besoin.
Sanırım bunu yapmak zorundayım.
Je sais ce que je dois faire.
Canı çok acısa da bunu yapmak zorundayım.
Si elle a trop mal, faites-lui ça comme ça.
Elimde o kadar heyecan verici pislik olmasına rağmen yılda bir kez izin yapmak zorundayım.
Malgré toutes ces cochonneries que je manipule, je dois aller prendre l'air une fois par an.
Her gün peynirli sandviç yapmak zorundayım.
Je fabrique des sandwiches.
Bunu yapmak zorundayım.
Pas le choix.
Buna ömrüm yetmez. Ama yapmak zorundayım.
Ça va prendre des siècles, mais je dois le faire.
Ama salata yapmak zorundayım.
Je dois préparer la salade.
- Niye yine alıntı yapmak zorundayım?
- Pourquoi faire une citation?
Neden bunu hep ben yapmak zorundayım?
Pourquoi c'est moi qui dois le faire?
Tek başıma yapmak zorundayım.
Je dois y aller seul.
- Dawnie, yapmak zorundayım.
- Je dois le faire.
Bunu yapmak zorundayım, çünkü... Çünkü durursam o gerçekten gitmiş olacak.
Je suis obligée de faire ça parce que... quand j'arrête, je me rends compte qu'elle est vraiment partie.
Yapmak zorundayım.
J'ai pas le choix.
- Dawnie, yapmak zorundayım.
- Dawnie, il le faut.
Ama bunu yapmak zorundayım.
C'est ma mission.
Yapmak zorundayım dostum.
- Je suis obligé, vieux.
Liz, şimdi yapmak zorundayım.
Liz, je dois le faire maintenant.
Bunu yapmak zorundayım. Bunu daha önce yapmış olmam gerekiyordu.
J'aurais dû le faire il y a longtemps.
Çin mallarında bile yok değil mi? Bunu yapmak zorundayım.
- Qu'un supermarché chinois?
Bunu bu yüzden yapmak zorundayım.
C'est pourquoi vous devez y passer.
Şimdi ne yapmam gerekiyorsa Yapmak zorundayım.
Maintenant je dois faire mon devoir.
Bunu gelip, kendim mi yapmak zorundayım?
- Pardon?
Sanırım bunu kendi başıma yapmak zorundayım.
Je peux bien tout prendre.
Neden bunu yapmak zorundayım?
Pourquoi est-ce que je l'ai fait?
Eğer zengin bir kadın olmak istiyorsam yirmi yıl boyunca onun her dediğini yapmak zorundayım.
Si je veux devenir tres riche, et c'est le cas, je devrai faire la bonne pendant 20 ans.
Üzgünüm. Şimdi bunu da yapmak zorundayım.
Je suis désolé d'avoir à faire ça mon vieux.
Dağıtımı yapmak zorundayım.
C " est impossible.
Yapmak zorundayım...
Je dois le faire...
- Bir teleFon görüşmesi yapmak zorundayım.
- Je dois passer un coup de fil.
"Bu benim işim, bunu yapmak zorundayım" diyorsun.
Plus que les autres. Genre " C'est mon boulot.
Sadece bunu yapmak zorundayım.
Il faut juste que je fasse ça.
Dinle, bunu seninle yapmak zorundayım.
Écoute, il faut que je le fasse avec toi.
Seni pislik! Niye her zaman her şeyi ben yapmak zorundayım.
Petit merdeux, c'est toujours moi qui fais tout.
Ama benim işim katili bulmak ve bunu yapmak zorundayım.
Mais mon travail, c'est de la capturer, et je le ferai.
Yapmak zorundayım. Zararsız hale getirmeliyim.
Comment leur apprendre?
Görev listesi şu, ne yapacağımızı söylüyoruz ve sonra da onları yapmak zorundayız.
Un plan de mission, c'est quand on dit ce qu'on compte faire, et qu'ensuite, on le fait.
- Oraya mı zıplayayım? - Evet, yapmak zorundayız.
Faut sauté?
Orada mı yapmak zorundayız?
On doit le faire ici?
Buffy... hayır. Dawnie, yapmak zorundayım.
Dawnie, il le faut.
Böyle şeyleri yavaş yapmak lazım. Bu insanlarla yan yana yaşamak zorundayız.
Il faut y aller doucement.
Bunu yapmak zorundayım.
Je dois faire ça.
Bir liste yapmak zorundayım.
Chérie, je... ll faut juste que je commence à faire cette liste.
Ülkeme hizmet eden biri olarak bunu yapmak beni her ne kadar üzse de,.. ... rapor etmek zorundayım. Sydney Bristow'un çift taraflı ajan olduğunu düşünüyorum.
Je suis au service de mon pays, et malgré le fait que cela me brise le coeur, je dois vous dire que je soupçonne Sydney Bristow d'être un agent double.
zorundayım 57
yapmayacağım 170
yapma 5445
yapmalıyım 51
yapmalısın 91
yapmadım 132
yapma ya 98
yapmak istiyorum 29
yapmadın 55
yapmak istemiyorum 51
yapmayacağım 170
yapma 5445
yapmalıyım 51
yapmalısın 91
yapmadım 132
yapma ya 98
yapmak istiyorum 29
yapmadın 55
yapmak istemiyorum 51
yapmalıyız 39
yapmayın 745
yapma ama 158
yapmazsan 25
yapmaz 37
yapmayacaksın 53
yapma böyle 70
yapmamalısın 52
yapma bunu 151
yapmam 83
yapmayın 745
yapma ama 158
yapmazsan 25
yapmaz 37
yapmayacaksın 53
yapma böyle 70
yapmamalısın 52
yapma bunu 151
yapmam 83
yapma be 35
yapmamalıydın 32
yapma lütfen 102
yapman gereken 22
yapma yahu 40
yapma baba 50
yapma dostum 69
yapmayın çocuklar 34
yapmak zorundasın 42
yapmak mı 28
yapmamalıydın 32
yapma lütfen 102
yapman gereken 22
yapma yahu 40
yapma baba 50
yapma dostum 69
yapmayın çocuklar 34
yapmak zorundasın 42
yapmak mı 28