Bir sabah перевод на французский
8,169 параллельный перевод
Uzun bir sabah olabilir. - Alo?
La matinée risque d'être longue.
Neden "hâlâ" dedin ki? Sanki bir sabah uyandığımda, kafamda bir seri katili sevdiğime dair travmatik anılar olmadığında hayatım sona erecekmiş gibi?
Pourquoi "déjà" comme si j'allais me réveiller un matin, comprendre que ma vie est fichue si je n'ai aucun souvenir traumatisant
Bak Christopher, bir sabah uyanıp bir anda ailenin doktorunu öldürmeye karar verdiğini sanmıyorum.
Je ne crois pas que vous vous êtes réveillé un matin et décidé de tuer le médecin de famille.
Şu hâline bir bak. Ne iç karartıcı bir sabah ama.
Regarde toi, salope et laide des le matin.
Bir sabah eve dönerken...
Un matin, en rentrant chez moi...
Sadece akşam yemeğinde nugget yer belki bir iki tane yatmadan önce ve eğer sabah gelmezsem bir kase O.J. ile birlikte nugget yer.
Maintenant, il mange que des nuggets, donc que des nuggets pour dîner, peut être une ou deux nuggets avant de dormir, et, si je suis pas à la maison le matin, Un bol de nuggets avec un peu de O.J.
Bu sabah o kısmı atlamanın bir sebebi var mı?
Une raison pour laquelle vous l'avez pas dit ce matin?
Yani bu sabah bir hediye aldın.
Alors, j'ai entendu dire que vous avez reçu un cadeau ce matin.
Bir saniye, bu sabah onu kesen kız.
Attendez une seconde. C'est la fille qui le zyeutait ce matin.
18 Mart'da sabah 8 : 30'da dairemden ayrılırken çekilen bir fotoğrafın var.
Il y a une photo de vous quittant mon appartement à 8 h 30, le 18 mars.
Havaalanına gitmek için bu sabah Arizona'da bir araba kiralama servisi kullanmış.
Elle a utilisé une voiture de location Pour rejoindre l'aéroport en Arizona ce matin.
Whitney'in öldüğü sabah... -... size çiftlikten yapılan bir arama var.
Il y a eu un appel du téléphone du ranch à votre portable le matin du meurtre de Whitney.
Bir köylü daha bu sabah komşusunu öldürdü. Sadece bir patates uğruna.
Un villageois a tué son voisin ce matin en se battant pour une pomme de terre rance.
Eğer bir mucize olmazsa bu cumartesi sabahı dünya son 50 yılın ilk Wacky Races'ine tanıklık edecek.
Sauf miracle, ce samedi, le monde va assister à la première "Wacky Race" depuis presque 50 ans.
Elaine Margaret'i annemin kaybolduğu gece parkta onunla birlikte gördüğünü söyledi, Ama Margaret ile bu sabah konuştuğumda, hiç bir şey bilmediğini söyledi.
Elaine a vu Margaret avec maman dans le parc la nuit où elle a disparu mais quand j'ai parlé à Margaret ce matin, elle ne savait rien.
Tüm parçaları bu sabah bir araya getirdim.
J'ai seulement complété le puzzle ce matin.
Edward Randolph Cooper, eski birleşik devletler başkanı. Birleşik Devletlerin 40. Başkanı... bu sabah bir inme sonucu hayatını kaybetti.
L'ancien président Edward Randolph Cooper, 40ème président des États-Unis, est mort tôt ce matin, d'une attaque.
Sabahın erken saatlerinde Stockton, California'daki kampanya gezisinde... tek bir el silah atışı, az daha hayatına son veriyordu.
Une matinée de campagne électorale à Stockton, California, quand une balle a presque mis fin à sa vie...
Bu sabah Cyrus Beene'e gönderilen bir e-maili okudum.
J'ai lu un email qui a été envoyé à Cyrus Beene ce matin.
Sabah, yeni arkadaşımıza müphem bir ilgi gösteriyordu.
Elle a récemment montré un vague intérêt pour notre nouvel ami.
Bu sabah hırsızlar Sherman Oaks'ta bir ofise girmişler ve sunucu odasını ateşe vermişler.
Ce matin des voleurs ont attaqué un bureau à Sherman Oaks, et ils ont mis le feu dans une salle de serveurs.
Sanıyorum ki yarın sabah kahvaltıda küçük bir konuşma yapma şansımız olacak.
Je suppose qu'il y aura peu d'occasions pour papoter demain au petit-déjeuner.
Bu sabah Hokkaido, Japonya'da bir balıkçının ağına takılmış, aynı şekilde derisi yüzülmüş.
Ramassé ce matin dans le filet d'un pêcheur. à Hokkaido, au Japon... Même mode opératoire, écorché.
İçlerinden bir tanesi dikkat çekiyor. Dün sabah 11 : 04'te ofisine yapılan arama.
L'un d'eux s'est détaché du lot.... un appel vers son bureau à 11h04 hier matin.
Evet, peki, bu sabah masandan bir tane süveter kaldırdım.
J'ai empêché un amateur de saut d'atterrir sur votre table ce matin.
Ben SEAL'ciyim ve bu sabah işlemediğim bir suçtan tutuklandım.
Je suis membre de la Marine, et ce matin j'ai été arrêté pour un meurtre que je n'ai pas commis.
Bu sabah eski bir hesaptan nakit çekmeye çalışmışlar ama banka reddetmiş.
Ils avaient essayé d'avoir du liquide d'un compte bloqué ce matin mais... la banque ne leur a pas accordé.
Sabah üçe kadar ayakta kalıp beyaz çikolata kaplı halkalar yapmadığın bir dünya düşün.
Imagine un monde où tu n'as pas à te lèvre à 3 heures du matin pour faire tes gâteaux chocolat blanc éclat de bretzel.
Ben en iyisi bir telefon edeyim. Bu gece hafif kafası güzelken mi ayrılsam daha kötü olur yoksa onunla yatağa girip sabah ayrılacağımı bile bile...
C'est pire si je romps ce soir quand elle sera ivre, ou si je couche avec en sachant que le lendemain matin je vais...
Bu sabah oldukça arkadaşça ve münasip şekilde bir elmas soygunu yapıldı.
Il y a eu un sympathique et fort à propos vol de diamant ce matin.
Başarısızlık ve utançların kabul gördüğü uzun bir geçmişleri var. Bu sabah "Bir Gay'in Yaşantısı" programından Sienna Rogers aradı beni.
Sienna Rogers m'a appelé "un stéréotype gay" ce matin.
Onları kimin yok ettiğini bulmanın bir yolu var Sabah 6'nın haklarının sahibi.
Bien qu'il y ait un moyen de découvrir qui les a détruites... Quiconque détient les droits de "6 A.M."
şimdi Sabah 6'yı Pepper Evans'a bağlayan bir şey arıyoruz.
Maintenant... Nous recherchons tout ce qui relie Pepper Evans à "6 AM"...
Izzy'nin, Sabah 6'yı yazanın siz olduğunuz hakkında bir kanıt bulduğunu düşünüyoruz.
Ne croyons qu'Izzy pensait avoir une preuve que vous avez écrit "6 A.M."
O sabah babam bir kaç günlüğüne kasaba dışına gideceğini söylemişti.
Ce matin là, mon père m'a dit qu'il voulait quitter la ville quelques jours.
Aylardır birlikteyiz ve sabah kalkıp bir paranoyak olduğunu öğreniyorum.
On a bossé ensemble des mois, aujourd'hui je me rends compte que j'apprends tout d'un parano.
Yani bu sabah bir çöp kutusuna tırmandım.
Ça se sent.
L.A. Polisi bu sabah Kuzey Hollywood caddesinde evsiz ve kimliği olmayan bir ceset ihbarı aldı.
C'est une blague mignonne. Tôt ce matin, la police a été alertée par le corps d'un sans abri John Doe dans l'allée North Hollywood.
Sabah erkenden Bay Cornblatt'la yalan beyanda bulunarak bir sohbet başlattım.
Ce matin, j'ai engagé la conversation avec lui en masquant mon identité.
Ona bu sabah bir iyilik yaptım o da arayıp yiyecek malzemelerini alabileceğimi söyledi.
Je lui ai fait une faveur ce matin, alors il a appelé et m'a dit que je pouvais prendre tout le périssable.
Tamam, bir iyilik yap ve valiye bu sabah güzelim adasına nasıl zarar verdiğimizi anlat, olur mu?
Fais-moi une faveur, quand tu verras le Gouverneur, assure-toi de lui dire que tu as passé ta matinée à vandaliser sa belle île.
Bir çok çiftliğe sabah erkenden uğrardı.
La plupart de ces endroits ont été fait le matin.
Son görüşmeden sonra Harrison, L.A'den Kona'ya sabah birde inen bir uçaktan bir bilet almış.
Et, juste après le dernier appel, Harrison a réservé un vol de LA jusqu'à Kona qui est arrivé à 1h00 ce matin.
Bizimle oyun oynuyorlar gibi bir his var içimde. Noel sabahı uyanıp Whoville'deki bütün ağaçların ve hediyelerin gittiğini fark edecekmişiz gibi.
J'ai le sentiment qu'on a joué avec nous ici, comme si on allait se réveiller un matin de Noël, et tous les sapins et cadeaux de Whoville ( ville du Grinch ) avaient disparu.
Annem sabah bir şeyler söyledi.
Hm, maman a dit quelque chose tout à l'heure.
- Mutluyum. Bundan daha iyi bir Noel sabahı hayal edemezdim.
Je-je ne pouvais imaginer un meilleur matin de Noël.
Sabah verdiklerinin üzerini çizip keçeli kalemle başka bir şey yazmışlar.
Ils ont rayé celui de ce matin et écrit un autre pendant le voyage.
Ha bir de sabah bulantılarınız oluyor.
Oh, bien. Vous avez des nausées matinales, donc mangez dans votre chambre. Ne parlez pas à Madame, non à la Présidente.
Bilmiyorum dostum. Bu sabah kalktığımda bir kaset izledim. Sen kolunu kesip aynanın karşısında yumruk sallıyordun.
J'en sais rien, j'ai vu une vidéo de toi ce matin en train de t'ouvrir le bras et de frapper dans le miroir.
Ama sonra seni bir şekilde buldum. Sabah 08 : 15. Önceden tanıştığımız aynı tren peronu.
Enfin, toujours est-il que je t'ai retrouvée, à 8 h 15, sur le même quai de gare où je t'avais rencontrée.
Yani, ona bu sabah bulundu, Bir fırtına drenaj yaşayan.
Je l'ai trouvé ce matin dans un drain.
sabah 162
sabaha 19
sabah 6 54
sabah 5 44
sabah 9 27
sabah 4 42
sabahleyin 42
sabah oldu 62
sabah 8 42
sabah görüşürüz 127
sabaha 19
sabah 6 54
sabah 5 44
sabah 9 27
sabah 4 42
sabahleyin 42
sabah oldu 62
sabah 8 42
sabah görüşürüz 127
sabah 10 40
sabahları 23
sabah 11 17
sabah 3 24
sabah 7 50
sabah mı 28
sabaha görüşürüz 62
sabahın 4 22
sabahın 3 17
sabahın 5 20
sabahları 23
sabah 11 17
sabah 3 24
sabah 7 50
sabah mı 28
sabaha görüşürüz 62
sabahın 4 22
sabahın 3 17
sabahın 5 20
sabah ilk iş 20
sabahın 2 27
sabah olmuş 17
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şeyler içelim mi 27
bir şey sorabilir miyim 139
bir şey mi oldu 310
bir şey söyle 257
sabahın 2 27
sabah olmuş 17
bir şey değil 1063
bir şey yok 987
bir şey olmaz 235
bir şeyler içelim mi 27
bir şey sorabilir miyim 139
bir şey mi oldu 310
bir şey söyle 257
bir şeyler içelim 56
bir şeyler var 19
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir sorun mu var 1028
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir saat sonra 47
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21
bir şeyler var 19
bir şey söyleyebilir miyim 105
bir sorun mu var 1028
bir şey 209
bir şeyler yanlış 26
bir şey olmadı 105
bir saat sonra 47
bir şey oldu 106
bir şey söylemeyecek misin 21