Bıraz Çeviri İngilizce
114 parallel translation
- Evet, bıraz ıslanmış.
- Yes, I am a bit wet.
Merak ediyordum, acaba bana söyleyebilir misiniz, saat 17 : 00, 17 : 30 bir boğa güreşi için bıraz geç bir zaman değil mi?
I was wondering, could you tell me, do you think it's kind of late in the afternoon to be fighting a bull at 5 : 00, 5 : 30?
Bıraz makyaj da fena olmaz, Al.
Some makeup wouldn't hurt, either.
Al. bana bıraz sıcak bastı.
Al, I'm feeling a little fevered.
Odaya bıraz ışık verelim...
Let's let some light in the room
Tamam, bu bıraz fazla oldu.
Well, that's a little strong.
- Bıraz daha un kat.
- Add some more flour to it.
Bıraz burada kalacağız.
We'll stay here for a while.
ıspanyanın en unlu peruk yapımcısı olmak bıraz buyu bılmeden neden bu tum yaslı adamlar uzun kıvırcık sac gıymek ıster sacma gorunuyor
You do not get to be the most famous wigmaker in Spain without knowing a little magic. How else could someone make all those old guys want to wear long, curly hair? It looks ridiculous.
tamam evet sanırım bu bıraz acıkdı sen benım koruyucumu yendın ve kapıkılıdını acdın muhtesem zengınlık ıcerıde sızı beklıyor sızın hayal otesındekı zengınlıgınız
Okay, yes, I suppose that was a little obvious. You have defeated my guardian and unlocked the door. Fabulous riches await you within.
Bıraz daha yüksek söyle.
You can-you can pick it up.
bıraz brakmam gerekyodu, fakat, ammm...
I might have dripped a little, but, umm- -
Lütfen bana bıraz para ver.
please gimme some money.
Senin için, gerekirse her şeyi bırakmaya razıyım.
For you, if need be... I'm willing to give up everything.
Her şeye razıyım, yüzüstü bırakmaya bile.
I'll take anything, even a walk-on.
Razıysan sana su vereceğim,... ama razı değilsen,... kafanı tıraş edecek, tırnaklarını sökecek ve seni bağlı halde bırakacağım!
I'll give you water if you comply, but if you don't, I'll shave your head, I'll tear out your nails and I'll choke you!
Özgür Fransızlara katılabilirler, silahlarını bırakmaya razı olurlar ya da Alman menzili dışındaki tarafsız limana gidebilirlerdi.
They could join the Free French, allow themselves to be disarmed, or head to a neutral port which was out of German reach.
Namuslu bir kızın onunla beraber olmaya razı olduğu bir durum düşün. Sadece ama sadece, Bay Svidrigaylov'u kendisini rahat bırakmaya ikna etmek ve bir koca ve baba olarak büründüğü o rezil mizacı konusunda onu uyarmak içindi.
Imagine a situation an honest girl got in when she agreed to a date with him, only to persuade Mr. Svidrigailov to leave her alone and open his eyes to a scandalous nature of his behavior, as a husband and a father.
Seni yalnız bırakmaya gönlüm hiç razı değil, Jai.
I somehow don't feel like leaving you alone, Jai.
Bacaginiz b ¡ raz düzeld ¡ m ¡?
Is your leg feeling any better?
End ¡ selenme, b ¡ raz deg ¡ s ¡ kl ¡ k olur.
Don't worry, he might be a breath of fresh air.
B ¡ ze b ¡ raz ¡ z ¡ n ver ¡ r m ¡ s ¡ n ¡ z acaba?
Would you two excuse us for a moment?
Hakkimda b ¡ Imen gereken ¡ Ik sey... b ¡ raz utangaç oldugumdur tatlim.
One of the first things you should know about me, my darling is that I'm a little shy.
B ¡ raz uzun b ¡ r mesaj... ama hatirlamaya çalisayim.
It's slightly long but I will try to remember it.
Cesedini sokak ortasında leş hayvanlarına bırakmaya gönlüm razı olmaz
I can't bear your body to be sun-fried eaten by dogs.
Silahını bırakıp teslim olmaya razı mısın?
Are you willing to lay down your arms and surrender?
Bıraz geç kaldık.
We're a little late.
Mouquette! Büyüklüğü bıraktın bakıyorum, küçük şeylere de razısın.
So Mouquette already no salts with large Chaval?
Onu serbest bırakmaya razı oldum.
I've agreed to release him.
Görevimi bırakmak disiplin cezası gerektirir. - Ve cezama razıyım.
I understand that leaving my assignment warrants disciplinary action, and I'm willing to accept those measures.
Sen çocuk doğurmaya razı olunca ben de sigarayı bırakacağım.
I'll quit smoking when you decide to get pregnant, all right?
Bay Baily bir çocuğu bırakmaya razı.
Mr. Baily has agreed to release one child.
Oscar, buraya bak... Bunu bize bırakmaya razı olmazsın, değil mi?
Oscar, look... you couldn't let us have something, could you?
Dinle, karşı tarafın avukatı aradı ve yirmi beşe bu işin peşini bırakmaya razı oldukların öyledi.
Listen, opposing counsel called. They'll settle for 125. - Settle?
Onunla New York'a dönmeye razı olana kadar peşimi bırakmayacağını söylüyor.
'He says he's going to haunt me until I agree'to go back to New York with him.'
Eğer o da isterse, farklıklarımızı sonraya bırakmaya razıyım.
I'm willing to see past our differences, if he is.
Alan'nın seni bırakmamak için çok fazla baskı yaptğını biliyorum. Ve senin, kurtulmak için herşeyini feda etmeye razı olmadığını da biliyorum.
I know Alan is too controlling to let you go... and I know you're not willing to sacrifice everything to get out.
Eğer razı olmazsanız, virüslü iki tüpü büyükşehirlerinizde serbest bırakacağım.
If you fail to comply, I will release two vials of the virus in major cities.
Seni zor durumda bıraktı ve bana bir şans daha verirsen ücretsiz fazla mesai yapmaya da razıyım.
I totally left you in the lurch. I'm willing to work overtime hours for nothing, if you'd give me another chance.
Randall o adamın paraya konmasına göz yummazdı. Ama Pip ve Emma'ya bırakmaya razı oldu.
Randall wouldn't countenance that man getting his paws on the money, so he agreed to Pip and Emma.
Beni benden alan sokakları yıkıp geçen insafsız bakışları. Kalbimin, razı olan kısmı bıçakların arasına koşuyor...
His ruthless gaze... tore up the street... took me apart lt ran a razor's edge down the willing side of my heart
Tony beni erken bırakmaya razı.
Tony's been pretty cool about letting me out early.
Şu anda yüzücü kulübündekiler gibi ikinci olmaya bile razıyım. - Ya da satranç kulübü.
Now I'd just be happy being back to "B" minus like the swim team people.
Burada böyle bırakıp gitmeye de gönlüm razı olmuyor.
But I can'tjust leave them here, either.
Nasıl yani, serbest bırakılmamıza razı mı oldu?
He just let us go?
Ama tamamen yabancı bir kadına çocuklarınızı bırakmaya razı oldunuz?
But you were willing to leave your children with a complete stranger?
Onların hatırı için tahtını bırakmaya razı olacak.
He's willing to give up his throne for their sake.
Sizi bırakmaya gönlüm razı olmuyor.
I don't feel comfortable letting you go.
İmparator'un tahtını babam Lord Godless'a bırakmaya razı oldu bile.
Your Emperor has already given up his throne to my father, Lord Godless!
Beni çıplak bırakmadan, ayrılmaya razı olabileceğim eşyalarım.
Everything I can afford to part with and not walk around naked.
Neden, hepimizi dışarıda bırakıp sadece 04'deki işin payına razı oldu?
So, why would he take us all out and then only settle for the cash from the'04 job?
biraz 988
birazcık 224
birazdan 150
biraz yorgunum 69
birazdan geliyorum 76
biraz ister misin 172
biraz uyu 104
biraz daha 472
biraz daha iyiyim 16
biraz sonra 59
birazcık 224
birazdan 150
biraz yorgunum 69
birazdan geliyorum 76
biraz ister misin 172
biraz uyu 104
biraz daha 472
biraz daha iyiyim 16
biraz sonra 59
biraz daha var 16
biraz dinlen 152
birazdan görüşürüz 75
biraz daha dayan 42
biraz bekle 203
biraz daha kal 33
biraz sakin ol 53
biraz daha iyi 17
birazdan gelir 64
birazdan gelirim 80
biraz dinlen 152
birazdan görüşürüz 75
biraz daha dayan 42
biraz bekle 203
biraz daha kal 33
biraz sakin ol 53
biraz daha iyi 17
birazdan gelir 64
birazdan gelirim 80