English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Portekizce / [ K ] / Konuşaçak

Konuşaçak Çeviri Portekizce

4,539 parallel translation
Umarım konuşacak bir şey vardır.
Bem, então espero que haja algo sobre o qual falar.
- Hayır, konuşacak bir şey yok.
Não. Não há mais nada a dizer.
Önce kolay olanlardan başlayalım. Konuşacak bir sürü ıvır zıvır var.
Temos que falar de umas merdas.
- Pete ve Logan onunla konuşacak.
- Pete e Logan falarão com ela.
Konuşacak çok şeyiniz var.
Vocês têm muito que conversar.
Eminim sen dönene kadar Başbakan ve ben konuşacak birçok şey bulabiliriz.
Claro que sim, eu e o Primeiro-ministro podemos falar de muita coisa até que regresse.
Jack Bauer iletişim cihazından konuşacak.
O Jack Bauer está em linha.
- Şu anda konuşacak durumda değilim.
Não posso falar agora.
Topların öğütücü içindeyken konuşacak bir şey kalmaz.
E nunca se sabe o que pode fazer uma pessoa presa pelos tomates.
Konuşacak ne var ki?
- O que há para falar?
Konuşacak çok şeyimiz var.
Temos muito que conversar.
Bu konuda konuşacak mısın?
Vais falar sobre isto ou não?
- Bugün erken saatlerde. Sanırım onunla konuşacak son kişiydim.
Acho que terei sido provavelmente a última pessoa que falou com ela.
Tamam, hadi konuşacak başka bir yer bulalım olur mu?
Vamos conversar noutro lugar, está bem?
Bones işi bitince sizinle konuşacak.
O Bones vai ajudá-las quando ele terminar.
Bugün olanları konuşacak olursak bazılarımız yiyecek paylaşımı konusunda farklı hislere kapılabilir.
Eu acho que com tudo o que aconteceu hoje... Algumas pessoas poderiam pensar de forma diferente sobre a ração.
-... konuşacak kişi benim.
quem pode falar com ele, então...
- Bekleyin lütfen, Nessa Stein konuşacak.
- Aguarde por Nessa Stein.
Onunla konuşacak mısın?
- Vai falar com ela?
Sen benimle konuşacak mısın?
- Vai falar comigo?
Konuşacak birine ihtiyacı var.
E precisa de alguém com quem falar.
Özellikle konuşacak başka kimseleri olmayınca. Doğru.
Especialmente quando sentem que não têm ninguém com quem falar.
Tamam, anlıyorum. Ben sadece... Şu an gerçekten konuşacak zamanım yok.
Eu percebo, mas agora não tenho muito tempo para falar.
Berkeley hakkında sizinkilerle konuşacak mısın?
Vais falar com os teus pais sobre Berklee?
Benimle konuşacak bir şeyleri olduğunu pek sanmıyorum.
Mas não sei se eu e ela temos muito assunto de conversa.
Tahmin et bakalım Bayan DiLaurentis ve benim artık konuşacak bir şeyimiz var.
Suponho que agora Mrs. DiLaurentis já terá assunto de conversa.
Benimle bir daha konuşacak olursan, tüm aileni öldürürüm. Allahın unuttuğu köyüne gider, orayı da tarumar ederim, anladın mı?
Se voltares a falar comigo, mato a tua família toda e aterrorizo a cidade de merda de onde vieste, entendes?
Dün gece olanları konuşacak mıyız?
Então, vamos falar sobre a noite passada?
- Haftanın diğer günleri de Kev ile konuşablirsin. Oraya git ve kendine bir gey yada eşcinsel bul konuşacak.
Conversam todos os dias ; vai é falar com um gay ou uma lésbica, já.
Dai adımıza konuşacak, ama durum ciddi.
O Dai falará a nossa favor, claro, mas os estragos já são muitos.
Konuşacak bir şey yok.
- Não há nada para falar.
Zamana ihtiyacımız var. Konuşacak zaman ihtiyacımız var sadece.
Precisamos de tempo para falar.
- Yine benle yürüyerek mi konuşacak?
- Mais uma viagem? - Não, é uma coisa diferente.
Konuşacak bir şey yok.
Não há nada a dizer.
Konuşacak birine ihtiyacı vardı.
Ela precisava de alguém com quem falar.
Eğer kuş yemlerimizi sincaplar yemese, konuşacak hiçbirşeyimiz yok.
Se não fosse aquele esquilo que comeu a nossa comida para pássaros, não teríamos nada para falar.
Bunun hakkında konuşacak mıyız?
Sobre o quê?
Seninle konuşacak biri var.
Querem falar consigo.
- Pek konuşacak durumda değiliz efendim.
- Não nos falamos.
- Onunla konuşacak mısın?
- Então vai falar com ele?
Konuşacak çok şeyimiz var.
Temos tanto para conversar.
Konuşacak bir şey yok o zaman, kardeşim.
Então, não temos nada a falar, hermano.
Belli ki beylerin konuşacak çok mevzu var.
Eles têm muito que falar, pelos vistos.
Eğer şüpheli senin güzünün önünde telefonla konuşacak kadar aptalsa... -... sende onu dinleyecek kadar zeki olmalısın.
Se um suspeito for estúpido o suficiente para falar à sua frente, você irá ser inteligente o suficiente para o ouvir.
Eninde sonunda konuşacak.
Ela irá ceder, eventualmente.
Miles, görünüşe göre konuşacak birkaç şeyimiz daha var.
Bem, Miles, parece que temos algo mais para conversar.
Konuşacak ne var?
- Não vamos falar? - O que temos para falar?
Evet, sanırım başka konuşacak bir şey yok.
Acho que as evidências falam por si.
Beni ilgilendirmez, biliyorum ama şunu bilmeni istiyorum, konuşacak birine ihtiyacın olursa yargılamayacak birine...
- Não tenho nada a ver com isso, eu sei, mas, queria que soubesses que se precisares de alguém para conversar... eu não faço julgamentos.
Eminim siz ikinizin, konuşacak çok şeyi vardır.
Tenho a certeza que ambos têm muito que conversar.
Lou'yu bu adam öldürdü, konuşacak bir şey yok yani.
Este tipo matou o Lou, por isso, não há nada que conversar.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]