English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ B ] / Bring' em on

Bring' em on translate Turkish

73 parallel translation
So if he'll bring'em right up on the stage, we'll have some readings.
Soruları bu sahneye getirirse, okuyacak şeylerimiz olacak.
All right, bring'em on in, but keep'em downstream!
- Sağlam zemin. Pekala, suya sürün. Nehrin aşağısına doğru ama!
Bring'em on, boys!
Hadi, ileri sürün çocuklar.
- All right, bring'em on down.
- Pekala, aşağıya gönder onları.
Bring'em on!
Dağιtιn onlarι!
Bring'em on up hold'em steady.
Buraya getir. Sabit tut.
Bring'em on!
Getir şu arabayı!
Bring'em on, Mr. Nightlinger!
Gelsene Nightlinger!
All right, bring'em on.
Tamam, buraya getirin.
Why do we have to have paper cups when I wanted my... I wanted my green goblets with all the gold on'em, and she wouldn't bring'em down.
Altın sırmalı yeşil kadehlerimi istediğim halde onları aşağı indirmedin de neden bu kağıt bardaklarda içmek zorunda kalıyoruz?
Bring'em on!
Gelsinler bakalım.
That'll bring'em on.
İlgilerini çekecektir.
Bring'em on.
Günlerini gösterelim.
Come on, bring'em down!
Hadi, getir onları.
The ever - lilting fragrance of "Eau de Bring'Em All On."
"Eau De Hepsi Birden Gelsin" in her daim kıpır kıpır kokusu.
Hey, man, bring'em on.
Biz hazırız!
Bring'em on, man! i'm ready for this! i'm the man!
Gel evlat, hadi adamım hazırım ben!
Bring'em on up. Keep it moving.
Devam et.
And then I'm gonna steal a car and drive to Jersey and pick up all the little fuckin'pieces... of your body, put'em in a big plastic bag, bring it back to my house... put'em in the fireplace, light'em on fire.
Ve sonra bir araba çalacağım ve Jersey'e süreceğim ve vucudunun her bir küçük parçasını toplayıp... plastik bir torbaya koyup eve getireceğim... ve şömineye atıp yakacağım.
- Bring'em on deck.
- Güverteye getirin.
They're back on the orbiter right now... and we're gonna bring'em down immediately.
Şu anda yörüngeye döndüler. Ve onları derhal aşağı indireceğiz.
I say bring'em on.
Güçleri yeterse gelsinler.
Bring'em on down, and show some love.
Onlara sevginizi gösterin.
- Bring'em on.
- Ne olacak?
Bring'em to the baseball field on Loomis... tomorrow between 4 : 00 and 5 : 00.
Loomis'deki beysbol sahasına getir. 4 : 00 ve 5 : 00 arası.
Bring'em on.
Getir onları!
I thought that if they got out in time I could bring'em on over.
- Ne zamana kadar buradasınız? - Neden? - Vaktinde çıkarlarsa onları da buraya getirebilirim.
HEY, BRING'EM ON.
Getir o zaman onları.
What could these kids have done to bring this much hell down on'em?
Bu çocuklar başlarına bu kadar bela almak için ne yapmış olabililer?
Bring'em on, Willie!
Sal hepsini, Willie!
Bring'em on up!
Yukarı çıkarın!
Bring'em on down.
Hepsini getirin.
Bring'em on.
Başlıyor.
I got a double sawbuck says she don't bring'em down, all the way down, on the ground.
İki onluk derki ; onları buraya kadar, aşağı indiremez.
Come on. Bring'em in!
Haydi içeri!
Bring'em on!
Öyle mi? Kralı gelsin!
I bought 10 more artifacts at auction, Mr. Van Statten. Bring'em on.
Açık arttırmadan 10 nesne daha aldım, Bay Van Statten.
Bring'em on in, Algernon.
Bu Logan'ın işi. Ne yapabilirim?
They have troops and ships on our territory and a supergate to bring in more any time they need'em.
Bizim alanımızda gemileri ve askerleri var ve ihtiyaçları olduğunda daha fazlasını getirmek için bir de süper geçitleri.
None of the lads wanted to take on City and he was in the pub that night and he said... if we beat up a United fan, it'd bring'em round.
Çocukların hiç biri City ile uğraşmak istemedi. O gece o da Bardaydı ve eğer bir United taraftarını döversek, bir araya geleceklerini söyledi.
Just bring'em on.
Hepsi gelsin.
WHAT DO YOU EXPECT, HUH? YOU BRING'EM TO ABIDJAN, THE MOST DANGEROUS PLACE ON EARTH.
Birileri evine girip hırsızlık yaparsa sorun etmezsin.
All right, bring'em on out.
Pekala, indirin hepsini.
I know I'd make a good dad. Bring'em on.
İyi bir baba olacağımı biliyorum.
- Bring'em on.
- Ver hepsini.
So every time we pull up like this and move on, it gives me a chance to bring a little bit of it to'em, and that's what gives me my pleasure now.
- Hayır. Kendini savunmuşsun.
Colds, flues, airborn pathogens... bring'em on, baby!
Soğuk algınlığı, nezle, hava mikropları, gelin bakalım.
He was on his way over here to pick up these toys and bring'em to the Children and Families Benefit downtown.
Şehir merkezindeki kimsesizler yurdunda dağıtıImak üzere bu hediyeleri almak için buraya geliyordu.
⠙ ª Till we push'em on the side, man, oh, we gonna bring it to your house... ⠙ ª Thanks, brother.
Sağol, kardeşim.
Bring'em on.
Getir bakalım.
Well, look, when you're done with that, just bring'em on in here, along with another... cup of mud and we'll get into it, okay? I just have to print out this last one.
Sonuncuyu yazdırmak üzereyim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]