Doing this translate Turkish
28,887 parallel translation
Why are you doing this?
- Bunu neden yapıyorsun?
Why are you doing this?
Bunu neden yapıyorsun?
- Why are you doing this?
- Bunu neden yapıyorsun?
Are... Are you doing this?
Bunu sen mi yapıyorsun?
Thank you so much for doing this.
Bunu yaptığınız için çok teşekkürler.
You keep doing this and blame me for everything.
Bunu yapmaya devam ediyorsun Ve her şey için beni suçla.
You got a lot of people telling you who you're doing this for, and I wonder if it's not about time you start doing this for yourself.
Görünüşe göre bir çok insan bunu kimin için yaptığını söylüyor. Ben de bunu artık kendin için yapman gerektiğini söylüyorum. Bunu kendin için yap.
So, after our father died, Ginny was pretty much doing this whole thing by herself.
Babamız öldükten sonra, Ginny tüm bunların hepsini neredeyse kendisi yaptı.
You're never gonna find a real relationship if you keep doing this.
Bunu yapmaya devam ettiğin müddetçe gerçek bir ilişkiye asla sahip olamayacaksın
Thank you for doing this. Goodbye.
Bunu yaptığın için teşekkür ederim.
Huh. You want to keep on doing this, don't you?
Bunu yapmaya devam etmek istiyorsun, değil mi?
You're doing this to me.
- Bunu bana sen yapıyorsun.
Frank, it's... it's our first time doing this, okay.
Frank, Bu... Bunu ilk sefer yapıyoruz, tamam mı.
Why are you doing this, Senator?
Bunu neden yapıyorsunuz Senatör?
I'm not comfortable with you doing this one on one.
Onunla teke tek görüşmenizden rahatsız olurum.
Oh, we're not doing this for Dr. Gray, Commander.
Bunu Dr. Gray için yapmayacağız, Binbaşım.
I've been doing this 26 years.
Bu işi 26 yıldır yapıyorum.
That's true, but I've been doing this a long time.
Bu doğru, ama ben bu işi çok uzun zamandır yapıyorum.
So, we're not gonna be doing this the easy way.
Yani, bu işi kolay yoldan halledemeyeceğiz.
She's forgotten you, forgotten me, forgotten why we're doing this in the first place!
Seni unuttu, beni unuttu, her şeyden önce bu işi neden yaptığımızı unuttu.
Still think Captain Marvel should be here doing this.
Hâlâ bunu Kaptan Marvel'ın yapması gerektiğini düşünüyorum.
Thank you so much for doing this.
- Çok tesekkürler.
I'm doing this, like, new thing.
Yeni bir sey deniyorum da.
You know, that, like, they're doing this thing that I'm not a part of.
Benim dahil olmadigim bir sey yapiyorlar.
So just, like, as... as you really grow, like, how do you... how do you maintain, like, the quality of everything, you know, as you're doing this in the... for the masses?
Şirketini büyütürken, işi geniş kitleler için yaparken her şeyin kalitesini nasıl koruyorsun?
I've been doing this for over eight years right now
Bu işi sekiz küsur yıldır yapıyorum.
Uh, so what are you guys doing this weekend, huh?
Bu haftasonu ne yapacaksın?
I'm not doing this right now.
Şu an bununla ilgilenemem.
What the carbon tax does is it nudges them in the direction of doing the right thing. So lemme get this straight.
Karbon vergisiyle onları doğru şeyi yapmaya itersiniz.
And the greatest fear about all of this is leaving this planet in better shape than we were given it and that's not what we're doing today.
Bu hususta en büyük korkulardan biri de gezegeni bulduğumuzdan daha iyi hâlde bırakmayla ilgili.
I know you're just doing your job, Amelia, but this is my life.
- Ama bu hayat benim.
Whatever else is going on in this place, no one's doing business here.
Buradaki her neyse, burada kimse iş yapmıyor.
If I call her to this hypothetical hearing, I would be doing so as a favor to you, ma'am.
Onu bu belirsiz duruşmaya çağırırsam size bir iyilik yapıyor olacağım hanımefendi.
Took some doing, but I had a very nice conversation with your Special Advisor, and I welcome this chance for an honest and open dialogue.
Biraz zaman alsa da, özel danışmanınızla oldukça hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Bu dürüst ve açık konuşma fırsatını kaçırmak istemem.
All of this is Krypton's doing.
- Tüm bunlar Krypton yüzünden oldu.
- This is your doing.
- Hepsi senin suçun.
So we're doing this?
Yapıyor muyuz yani?
Now, we all know this budget is being shoved down the American people's throats in the hopes that if we look like we're doing something, anything, no matter how ill-conceived, they'll shut up and stop asking questions.
Şimdi, biliyoruz ki bu bütçe Amerikan Halkının umutlarının boğazına dizilmiş vaziyette. Eğer biz bir şey yapmazsak ne kadar hastaca yapılmış olsa da susarlar ve soru sormayı bırakırlar.
This is a highly experimental treatment that could end up doing nothing for the daughter and impose considerable risk to the father.
Sonunda kızının işine yaramama olasılığı olan çok deneysel bir tedavi. Babayı da riske atıyor.
Are we really doing this?
Küstah ablanın karizmasının çizilmesi gerek.
Please don't shoot this. You're doing good!
Gayet iyi gidiyorsun.
But I wouldn't be doing my job if I didn't also warn you the entire legitimacy of your presidency depends on this.
Fakat başkanlığınızın yasallığının bu operasyona bağIı olduğunu hatırlatmakta görevimin gereğidir.
Wh-What were you doing on this road?
Sen bu yolda ne yapıyordun?
This is your doing.
Senin sayende.
Aspects of the study may benefit personal desires of mine, but the fact remains, according to this at least, if I was doing less laundry and less dishes, we would be having more sex.
Arastirma sonuçlari kisisel zevklerime hitap ediyor olabilir ama buna göre söyle bir gerçek var ki daha az çamasir ve bulasik yikasam daha çok sevisirdik.
So I'm doing you a favor or are you hiring me for this?
Yani iyilik mi yapiyorum, parayla mi yaptiriyorsun?
If this is important to you, if this is what you wanna be doing, like, I am all in. - [scoffs]
Senin için önemliyse bunu yapmak istiyorsan ben kesinlikle varim.
- So this is all... We're doing it.
- Yani bunu yapiyoruz.
Kimmie was doing fireballs, and I did some, too... but I didn't think I took this many.
Kimmie viski shot atıyordu. Ben de birkaç tane attım. Ama bu kadar etkileyeceğini düşünmedim.
Well, honestly, we just started this because we loved doing something together, and we loved, like I said, watching people enjoy something that we were able to... to produce.
Açıkçası birlikte bir şey yapmayı sevdiğimiz için bu işi kurduk. İnsanların bizim üretebildiğimiz bir şeyi keyifle içmelerini izlemeyi seviyorduk.
You know, I used to imagine that he was this great man doing such important things in the world that of course he didn't have time to come to Brooklyn.
Biliyorsun, dünyadaki çok önemli şeyleri yapan büyük bir adam olduğunu ve bu nedenle Brooklyn'e gelecek zamanı olmadığını hayal ederdim.
this 8555
this is 5015
this way 5411
this is my bedroom 18
this is your captain speaking 58
this is it 3373
this is important 545
this is bad 606
this is bullshit 584
this one 1756
this is 5015
this way 5411
this is my bedroom 18
this is your captain speaking 58
this is it 3373
this is important 545
this is bad 606
this is bullshit 584
this one 1756
this isn't you 235
this is awesome 376
this is me 479
this is different 405
this is weird 356
this is crazy 1291
this is fun 448
this is a 428
this is ridiculous 1419
this isn't right 330
this is awesome 376
this is me 479
this is different 405
this is weird 356
this is crazy 1291
this is fun 448
this is a 428
this is ridiculous 1419
this isn't right 330
this is for you 917
this is the guy 68
this time 1599
this is not good 352
this is a bad idea 175
this morning 1627
this isn't 241
this is good 1083
this isn't going to work 72
this is serious 534
this is the guy 68
this time 1599
this is not good 352
this is a bad idea 175
this morning 1627
this isn't 241
this is good 1083
this isn't going to work 72
this is serious 534