Eyes down translate Turkish
698 parallel translation
Eyes down! "
"Gözler aşağı."
Eyes down for first plize...
İlk ödül bana.
Okay, now. Eyes down for the full house.
Tamam şimdi bütün ev için gözlerini kapatın.
And look at your hand, cast your eyes down, eyes down.
Elinize bakın, gözlerinizi aşağı çevirin, aşağı bakın.
Many among us have stared down grenades and shrapnel, stared right in their eyes.
Çoğumuz el bombası ve şarapnelle iç içeyiz. Gözlerimizle şahitlik de etmişizdir.
I could just see the lamp by the bed, a tiny spark in the fog. And then I saw two red eyes staring at me, and a white livid face came down out of the mist.
Sisin içinde küçük bir parlaklık ve sonra bana bakan iki kırmızı göz gördüm.
Get your hair down over your eyes and undo your buttons.
Saçlarını gözlerine indir, düğmelerini de çöz.
Ruby, get down by the door and keep your eyes open.
Ruby, kapının yanına gidip gözünü aç.
Aren't you afraid you'll put your eyes out reading like that upside-down?
Tepe taklak okurken gözlerin şaşı olacak diye korkmuyor musun?
Practically! Making eyes at me until I broke down.
Beni elde edene dek kaş göz ettin.
Though I was down with jungle fever most of the time, my eyes did not deceive me about the wealth of oil, tin and other resources.
Ormanın etkileyiciliğinden dolayı kendimden geçtim, gözlerim beni yanıltmıyorsa, petrol, teneke ve daha bir çok şey.
I start to figure maybe they won't take me... and some cold sweat runs down the middle of my back, and my head begins to buzz... and everything in the middle of the room begins to swim... and I get black spots in front of my eyes... and they say I've got high blood pressure again.
Belki de beni hiç almayacaklarını anlamaya başlarım ve sırtımdan aşağı soğuk terler akarken, beynim çınlamaya başlar ve odanın ortasındaki her şey havada yüzerken gözüm kararmaya başlar ve gene tansiyonumun yükseldiğini söylerler.
Subdued eyes... albeit unused to the melting mood... their medicinal gum, set you down this.
"Yumuşak bakmaya alışmamış gözleri " Baskı altında kalınca, Arap zamkı... " Bunu yazın.
It opens the lungs, washes the countenance, exercises the eyes and softens down the temper.
Ciğerleri açar. Gözlerini çalıştırır ve öfkeni dindirir.
Wearing pigtails down to here. Giggling behind her hand and throwing sparks out of her eyes.
Upuzun örgü saçları olan... kıkır-kıkır gülüp gözleri ışık saçan bir kız kardeş.
You're going to lie down and close your eyes.
Şimdi güzelce uzanıp, gözlerini kapayacaksın.
Her eyes cast down, Elisabeth washed her appalling hands
Kederli bir şekilde korkudan terleyen o ellerini yıkadı.
Now get on down there and keep your eyes open.
Şimdi aşağıya git ve gözlerini dört aç.
He threw down the knife... her big blue eyes.
Elindeki bıçağı attı- - - Kocaman mavi gözler.
I can't see my way down if I close my eyes.
Gözlerimi kapatarak aşağıya inemem ki.
Don't go cutting him down, making him look foolish in her eyes.
Onu izleyip durma.Onun gözünde aptal durumuna düşüyor.
Once, with my own eyes, I saw him bet 5,000 bucks that one raindrop'd beat another raindrop down the window.
Bir kez kendi gözlerimle 5000 dolara bahse girdiğini gördüm. Hangi yağmur damlası pencereden daha önce süzülecek diye.
You couldn't hide a stray dog down there, let alone a wagon even from my eyes.
Aşağıda bırak arabayı, bir sokak köpeğini bile saklayamazsın. Benim gözlerimden bile kaçmazdı.
When I say go, walk down with fire in your eyes and murder on your mind.
Başla dediğimde, gözlerinde alevler ve aklında cinayet ile yürü.
"Oh, sit down, young man," she says to me, and the next thing I know me fingertips is on the planchette with hers and her eyes looking into mine.
"Oh, otur, delikanlı," dedi bana, ve bildiğim bir sonraki şey parmak uçlarımın onunkilerle birlikte tahtanın üzerinde olduğu ve gözlerinin benimkinin içine baktığıdır.
You just sit down and close your eyes.
Sadece otur ve gözlerini kapat.
And I remembered how we sat down in the hallway, and I saw love and anxiety in your eyes.
Koridorda oturduğumuzu ve gözlerindeki aşkı ve endişeyi gördüğümü de anımsadım.
Come down off your cross, close your eyes and pull the trigger!
Azizliği bırakın, gözünüzü kapatıp, tetiği çekin!
They were open, filled with surprise... with pain, like the eyes of a fox I once saw... a fox the dogs had hunted down.
Açıktılar ve şaşkınlıkla, ızdırapla doluydular... aynı bir keresinde köpeklerin yakaladığı... tilkide gördüğüm gözler gibiydiler.
Old steel eyes really brought the roof down!
- Çelik Göz ortalığı ayağa kaldırdı!
Keep your eyes peeled down there.
Gözünüzü dört açın.
They say that the head held high in the executioner's hand still lives that the eyes still see that the tongue still writhes and that down below the arms and legs still shudder.
Diyorlar ki, celladın havaya kaldırdığı baş hâlâ yaşarmış gözler hâlâ görür dil hâlâ acıdan kıvranır ve yerdeki kollarla bacaklar da hâlâ titrermiş.
He started to carry me here, but his hat fell over his eyes, and we fell down the stairs into apartment 3C.
Şapkası gözünün önüne düştü ve biz merdivenlerden düştük... 3C apartmanın içine. Ben ayağına düştüm.
Look down, don't meet their eyes.
Aşağı bak, gözlerine bakma.
I could not force my eyes to look down and set a new course.
Aşağıya bakıp, yeni bir rota belirleyemedim.
You can start in small ways with ping-pong ball eyes and a funny voice and then you can paint half of your body red and the other half green and then you can jump up and down in a bowl of treacle going'squawk, squawk, squawk...'
Ufak yöntemlerle başlayın : Pinpon topundan gözler ve komik bir ses. Sonra vücudunuzun yarısını kırmızıya yarısını yeşile boyayın.
And that priest down there has got eyes in the back of his head.
Buranın papazının da sırtında bile gözü vardır.
- Exactly the moment he shouldn't. I sat down, closed my eyes and thought :
İşte tam o anda oturdum, gözlerimi kapattım ve düşündüm.
And that man, and this is no Haziyappi, that man was so mean, that his eyes gazing down that pole petrified three grown men that looked too close.
VE o adam, bakın atmıyorum, adam o kadar zalimdi ki asıldığı yerden dik dik bakan gözleriyle kendisine yakından bakan üç adamı taşa çevirdi
And no one forces down our eyes
Ve kimse kapatmaya zorlamıyor gözlerimizi
Rolling down with her in front of my very eyes!
Gözlerimin önünde kızla fingirdeşiyorsun.
Take Lemuel's hat and stuff it down over his eyes, gentle-like.
Lemuel'ın şapkasını alıp, nazikçe gözlerine sok.
When they walk, they hug the walls, eyes cast down and shoulders drooping, clutching at the stones of the facades, with the weary gestures of a defeated army, of those who bite the dust.
Yürürken duvarlara sürtünüyor, gözleri önlerine bakıyor ve omuzları düşüyor savaşta kaybedenlerin, topu dikenlerin bezgin hareketleriyle duvar cephelerine tutunuyorlar.
"I went down on my knees " and stretched my hands with my gaze resting on her eyes.
Dizlerimin üzerine çöktüm ellerimi uzatıp dingin bakışlarımı gözlerine çevirdim.
He paints a third self-portrait, this time with eyes veiled a pose of defiance, looking down on the viewer,
Üçüncü kez oto portresini yapar. Bu sefer imalı gözlerle meydan okuyan bir duruşla, izleyiciyi küçümsüyor.
And you sat down and when you started to dictate, the early morning sun got in your eyes and you then arose, went to the window and closed the blinds.
Oturdun dikte etmeğe başladığında, erken sabah güneşi gözlerinin içine girdi ve bunun üzerine ayağa kalktın, pencereye gittin ve perdeyi kapattın.
Now, at "one," your eyes are falling down heavily.
Şimdi, "bir" dediğimde, gözleriniz ağır ağır aşağı yönelecek.
The tears formed in the corners of her eyes and rolled down her flesh cheeks.
Gözlerinden dökülen yaşlar, yanaklarından aşağıya süzülüyordu.
Don't let anybody see your eyes, look down... or you may be taken for a cheap little tart.
Kimsenin gözünün içine bakmayın, başınızı indirin.. yoksa sizi hafif meşrep sanırlar.
If I do, white eyes, you're gonna be in heap big trouble...'cause I'm gonna track you down and shoot an arrow straight up your ass.
Eğer bunu yaparsam, White Eyes..... başına bir yığın bela alacaksın..... çünkü senin peşine düşüp..... gördüğüm yerde oku kıçına saplayacağım!
They gunned down a security guard in front of my eyes.
Güvenlik elemanına gözlerimin önünde ateş ettiler.
down 3353
downtown 201
downstairs 319
downs 77
downey 56
downton abbey 33
downers 18
down the street 38
down on your knees 79
down the hall 119
downtown 201
downstairs 319
downs 77
downey 56
downton abbey 33
downers 18
down the street 38
down on your knees 79
down the hall 119
down low 42
down the stairs 50
down the road 38
down the line 26
down on the floor 28
down there 402
down the hatch 65
down below 33
down the drain 18
down you go 36
down the stairs 50
down the road 38
down the line 26
down on the floor 28
down there 402
down the hatch 65
down below 33
down the drain 18
down you go 36
down here 450
down on the ground 130
down to business 31
down now 22
down in one 23
down to 41
down in front 26
downing street 23
down on the ground 130
down to business 31
down now 22
down in one 23
down to 41
down in front 26
downing street 23