English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I get that

I get that translate Turkish

42,025 parallel translation
I get that.
Anlıyorum.
Once I get that, then the rest will follow.
Bir başlarsam gerisi gelir.
- It's all right, I get that a lot.
- Önemi yok, buna alışkınım.
Oh, I get that.
Bilmez miyim...
Oh, no. Uh, I get that and respect it.
Değilsin biliyorum ve seni anlıyorum.
- I get that.
- Anladım.
Whoever it is knew that I would use the audio file to get my client released.
O kişi kimse ses kaydı ile müvekkilimin serbest kalacağını biliyordu.
But that doesn't mean I know how to get us out of this.
Bu işten nasıl çıkacağımızı bilmiyorum anlamına gelmiyor bu.
Don't be surprised to find me standing in your kitchen when you get home,'cause that's where I am.
Eve döndüğünde de mutfağında olduğumu görünce şaşırma çünkü buradayım.
I get that.
Bunu anlıyorum.
I may be able to get into that.
Belki ona erişebilirim.
I did not get that information.
Bu bilgi verilmedi bana.
Ah... be honest with you, I'd rather be teaching at Atlantis, but that's not an easy gig to get.
Dürüst olmak gerekirse Atlantis'te eğitmenlik yapmayı tercih ederim ama o işi alması kolay değil.
And anyway, I'm here on a journalistic mission that I kind of have to, like, pursue on my own to get the energy of Montauk.
Her neyse buraya zorunlu olarak gazetecilik işi için... geldim yani kendi başıma yapmalıyım Montauk'un enerjisini falan almalıyım.
And because of that, the second time we were supposed to get married, I didn't show up.
Bu yüzden ikinci kez evlenmeye niyetlendiğimizde nikaha gitmedim.
I mean, I didn't actually see it happen, but, uh, how else could he get down from that thing?
Yani olay gerçekleşirken gördüğümü söyleyemem, ama bunun üstesinden nasıI gelebilirdi?
I need to get that.
Yapmalıyım.
Let me see if I can get that address for you.
Sizin için bu adresi alabilir miyim bir bakayım.
I'm just concerned that when we get to the hospital, they're gonna separate us.
Sadece hastaneye gittiğimizde bizi ayıracaklarına endişeleniyorum.
Well, I'm ashamed to say that I did, Pam, but at least I get to be having pancakes with you here this morning, right?
Yaptığım için utanç duyuyorum, Pam, ama en azından bu sabah seninle kek yemeyi tercih edebilirim, tamam mı?
I need to get a book that I was looking...
Okuduğum bir kitabı bulmak istiyorum...
I'm gonna get up at morning, or however you say it. I'm gonna exercise like those morons in that Olympic show.
Sabah denen vakitte kalkacağım, olimpiyat gösterisindeki moronlar gibi egzersiz yapacağım.
How am I gonna get my pockets fat with that kind of cheddar, fam?
Cebimi o kadar nasıl dolduracağım kızım?
Carter, there's no way I can get my hands on that much cash in an hour.
Carter, bir saat içinde o kadar parayı bulamam.
Listen, I don't expect you to believe me, but if I don't get that money, a lot of people are gonna die.
Bakın bana inanmanızı beklemiyorum ama o paraya ulaşamazsam bir sürü insan ölecek.
If I don't get this money to him, he's gonna sell that list to the terrorists, and there will be attacks all over this country.
Parayı ona götürmezsem listeyi teröristlere satacak. Böylece ülkenin her tarafında saldırılacak yapılacak.
Whoever has that phone, I'll get him myself, so there will be no more mistakes.
Telefon kimdeyse bizzat yakalayacağım. Böylece fazla hata yapıImaz.
And I try to keep that in mind and never get caught short.
Bunu hep aklimda tutmaya çalışıyorum ve asla unutmamaya.
I just need to tell you that I get it.
Söylemek isterim ki anlıyorum.
I just needed to get that off my chest.
Sadece içimi yiyordu ve söylemek istedim.
I was willing to give up everything to save Nicole, okay, but I went in there to get that list.
Nicole'u kurtarmak için her şeyi bırakmaya istekliydim tamam mı? Ama ben o listeyi almak için oraya girdim.
She was gonna get them to release you, and then draw Naseri out so that I could take him down.
Seni serbest bırakmaları için onları alacaktı. Ve sonra onu indirebilmem için Naseri'yi dışarı çıkardım.
I can't get into that right now, but I promise, you'll have an opportunity to litigate this later.
Buna şimdi erişemiyorum, ama söz veriyorum, Bunu daha sonra dava açma şansına sahip olacaksınız.
I can't get a straight answer past that.
Aksini söyleyen olmadı.
Which then makes me think that there must be some flaw in my personality or my brain chemistry, which means I just have to get used to the fact that no matter what happens, I'm never going to be a person who can ever just... feel happy.
Bu da beni karakterimde bir sorun olduğunu düşünmeye itiyor ya da beyin kimyamda, ki bu da ne olursa olsun, benim asla mutlu bir insan olmayacağıma alışmamı gerektiriyor.
I can't wait for the scripts we get after that.
Ardından gelecek senaryoları görmek için sabırsızlanıyorum.
If you can get yourself onto that committee, I got a feeling the Chair will give you all the time you need.
O komiteye girebilirsen Başkan sana gereken süreyi tanıyacaktır.
It's Jen that I don't get.
Alamayacağım Jen.
Well, yeah, unfortunately, that's about all I get.
Evet, maalesef elimde olan tek şey buydu.
I've had three brokers tell me that was the best price they could get.
Üç emlakçı da verebilecekleri en iyi fiyatın bu olduğunu söyledi.
I mean, we get dogs that come into the clinic that have botflies coming out of their skin.
Klinikteki köpeklerin derilerinden sinek kurtçukları çıkıyordu.
I don't know when I'll get used to that.
Buna alıştığımda ne olacak bilmiyorum.
Uh, I kind of told Lydia that I miss her and I can't wait to get home, but... Listen, Scott, whatever you're doing right now, just make sure you're still getting out of Beacon Hills.
Lydia'yı özledim ve eve gelmek için sabırsızlanıyorum ama Scott, şu anda ne yapıyorsan Beacon Hills'den gitmekten vazgeçme sakın.
- Okay, I get it now, but I also have to say that is the dumbest thing she could possibly have done.
Tamam, anladım ama şunu da söylemeliyim ki muhtemelen bu yapacağı en aptalca şey olacak.
That is, if I actually wanted to get married.
Tabii gerçekten evlenmeyi istiyorsam.
Well, if you get weird... I'll do the same thing. That's a really good plan.
Sen garipleşirsen de ben aynısını yapacağım.
So I could get away from everyone, everything that could distract me from you.
Dikkatimi senden çalabilecek herkesten ve her şeyden uzaklaşabilmek için.
I'm coming for you when you least expect it, so don't get too cozy up at that house all by yourself.
O evde tek başına fazla rehavete kapılma.
Okay, then turn right when you get to the road, And I'll tell you where to go after that.
Yola varınca sağa dön, sonrasını geldikçe söylerim.
I get all that, okay?
- Bunun farkındayım tamam mı? Ama...
I do not get you, you know that?
- Seni anlamıyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]