English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / In the daytime

In the daytime translate Turkish

292 parallel translation
He's a ding-ding in the daytime, goes to school at night.
Gündüzleri ding dinge devam, okula geceleri gidiyor.
- I never drink wine, in the daytime.
- Ben gündüzleri asla şarap içmem.
In the daytime you shall stand and sustain their blow, halt the German wedge and hold fast until we crush them from the flanks.
Gün boyunca yerinizde kalmalı,.. ... onların hızını kesmeli, ve Cermenler mola verdiğinde biz kanatlardan onları sıkıştırıp mahvedene kadar dayanmalısınız.
- I wouldn't know in the daytime.
- Gündüz görsem bilemem.
- Not in the daytime, but at night...
- Gündüzleri değil ama geceleri...
In the daytime.
Gündüzleyin.
It was strange to go out into the street and find the men there in the daytime.
Gün içinde sokağa çıkınca erkekleri görmek garipti.
For the first time in my memory, our front door was shut tight in the daytime.
Hatırladığım kadarıyla gün içinde kapımız sıkısıkıya ilk kez kapanmıştı.
I say, Holmes, can't we come back in the daytime?
şey, Holmes, gündüz vakti bir daha gelemez miyiz?
In the daytime, he's an executive at Nitro Chemical.
Gündüzleri Azotlu Kimyasallar'da yöneticilik yapıyor.
In the daytime it looks different.
Gündüz farklı görünüyor.
Oh, next you'll be telling me it's good because you can get better pictures in the daytime.
Birazdan bana günışığı iyi, güzel görüntüler çekerim diyeceksin.
- Suppose I get killed in the daytime.
- Ya gündüz öldürülürsem.
In the daytime, he'll be kept on a leash.
Gündüzleri ise tasmayla gezecek.
I never saw her in the daytime.
Gündüz vakti onu hiç görmüyordum.
A little strange to see the place in the daytime.
Mekânı gündüz gözüyle görmek biraz garipti.
And we only hold up a gas station once a week and in the daytime.
Ve haftada sadece bir gün gündüz vakti benzin istasyonunu soyuyoruz.
A man you can look at in the daytime
Gündüz gözüyle yüzüne bakabileceğin bir erkek.
I sure pity the people who have to breathe in the daytime
Ama ne yazıkki gündüzde nefes alıyoruz.
[Brian] Yes, but you shouldn't call me in the daytime.
Evet, ama bana gündüz telefon etmemeliydin.
- Do you drink in the daytime?
- Gündüz içer misin?
We're going in the daytime, today, so everybody can see what we're doing.
Gün ışığında gidiyoruz, bugün, Böylece herkes ne yaptğımızı görecek.
They sneak in at night... and I walk in this front door in the daytime, see.
Gece kimseye görünmeden geliyorlar. Ama ben güpegündüz ön kapıdan giriyorum.
I don't dream about detectives, Nathan, even in the daytime.
Ben rüyamda dedektif falan görmem Nathan, gündüz bile.
It's all right in the daytime.
Gündüz vakti sorun yok.
Of course the doc can be trusted too, in the daytime.
Tabii doktora da güvenilebilir. Gündüz.
You don't see it much in the daytime when everybody's hustling around, rushing from where they is to where they ain't.
Bunu, herkesin itişip kakıştığı bir yerden başka yere koşuşturduğu gündüz vakti pek göremezsiniz.
No, in the daytime, the poor wander about.
Hayır, fakirler gündüzleri sağda solda gezinir.
Never ventures forth in the daytime.
Gündüzleri asla dışarı çıkmaya cesaret edemezler.
- She takes them in the daytime, too.
- Gündüz de alıyor.
Bars in the daytime are like women without makeup.
Gündüzleri barlar, makyajsız kadın gibidir.
Flashy kimonos would get more attention, but I can't wear them in the daytime, so I buy plain ones instead.
Parlak kimonolar daha dikkat çekici olduğu halde gündüzleri onları giyemiyorum sade olanları tercih ediyorum.
I don't like being awake in the daytime.
Gündüzleri uyanık olmaktan hoşlanmam.
It's difficult in the daytime
Gündüz söylemesi zor.
But in the daytime they hardly talked at all.
Gündüzler hemen hiç konuşmazlardı.
If a well is deep, you can see a star in it even in the daytime.
Eğer bir kuyu derinse gündüz gözüyle bile içinde bir yıldız görebilirsin.
It's so quiet, even in the daytime. You can lean back in the hay and feel like you're floating.
Sakinse... bu şekilde... samanların üzerine uzanırdık.
He gambles in the daytime.
Gündüz vakti bile oynuyor.
You mean you work here in the daytime and you dive from the cliffs at night? Si.
Gündüz burada çalışıp, gece kayalıklardan mı atlıyorsun?
You don't like me in the daytime?
- Gündüz benden hoşlanmıyor musun?
He's probably up at Vegas or Reno, dealing at night, losing it all back in the daytime.
Şimdi Vegas ya da Reno'da geceleri kağıt dağıtıp, gündüzleri kazandığını kaybediyordur.
But I won't go in the daytime.
Ama gündüz gitmem.
Best to sleep in the daytime.
En iyisi gündüz vakti uyumak.
It's too hot in the daytime.
Gündüz hava çok sıcak oluyor.
And why are the infected people always so tired in the daytime?
Peki neden virüsün bulaştığı insanlar gündüzleri kendilerini yorgun hissediyor?
I teach dancing to kids in the daytime.
Gündüzleri de çocuklara dans öğretiyorum.
Ward was only trying to tell you that the defense was that murder was committed in a fit of daytime sleep walking.
Savunmaya göre cinayet gündüz vakti uyurgezerken işlenmişti.
The daytime, baby, the nighttime, baby, the right time, baby to fall in love.
# Güpegündüz bebeğim... # Gece yarısı bebeğim... # Şimdi aşık olmanın tam zamanı bebeğim.
The stations aren't strong enough in the daytime, tonight it'll work.
Gündüzleri radyo sinyali zayıflıyor.
You can't go down the other side of Tabor in daytime, much less at night.
Gündüz Tabor'un arkasından inemezsiniz, gece de.
It was in the daytime.
Gündüz vaktiydi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]