Quite literally translate Turkish
175 parallel translation
200 years ago, most people in the western world would have believed quite literally in the biblical story of the creation.
200 yıl önce Batı dünyasındaki birçok insan, harfi harfine İncil'de anlatılan yaradılış hikâyesine inanıyordu.
Quite literally a ship of the sky, complete with deck and cabins and crew.
Mürettebatı, kamaraları ve köprüsüyle kelimenin tam anlamıyla bir hava gemisi.
The key man, quite literally.
Konuma uygun, anahtar oyuncu.
They are, quite literally, for the birds, michael.
Onlar tam anlamıyla, kuşlar içindir, Michael.
They were clean-shaven, General. Quite literally.
Tabiri caizse, hepsi de sinekkaydı traşlıydı General.
I'm afraid he's quite literally left us in the dust.
Korkarım bizi kelimenin tam anlamıyla toz içerisinde bırakıp gitti.
So it was quite literally the drink that killed him.
Bu yüzden onu içki öldürdü sayılır.
A teenager who can quite literally do anything he wishes.
istedigi her seyi yapabilecek bir ergen.
You've infuriated the old bag, and if we don't get those puppies back... it is quite literally our heads.
Yaşlı kokanayı çileden çıkardın, eğer yavruları tekrar yakalayamazsak... hiç abartmasız kafamızı kaybederiz.
No. Quite literally.
- Hayır, tam anlamıyla.
Quite literally extraordinary.
Kelimenin tam anlamıyla sıra dışı.
I thought our goose was quite literally cooked this time, sir.
Kazımızın bu defa tam anlamıyla piştiğini düşünmeye başlamıştım, efendim.
And then slaying the monster, and save this one's life as he was quite literally circling down the drain.
Sonra canavarı öldürdün ve bunun hayatını kurtardın. Çünkü az kalsın o da lağıma karışıyordu.
We're headed, quite literally, for one hell of a fight.
Büyük bir savaşa doğru gidiyoruz.
.. but they left an image in my mind of you naked on all fours, being quite literally done doggie-style.
.. ayrıca zihnimde... dördünüzün çıplak bir şekilde, yerde,... ters ilişkiye girerkenki görüntüsünü oluşturdular.
There will quite literally be Hell on Earth.
Tam olarak, dünya cehenneme döner.
I would call that, quite literally, bringing your work home with you.
Ben buna kelimenin tam anlamıyla, işinizi eve getirmek derim.
And the reason that Roth seduced us, and Miss Morning-After here didn't is that while Roth isn't afraid to get his hands quite literally dirty with rapid-fire sensual description our e-mail author here distances herself from the act with vague metaphors.
Roth'un bizi baştan çıkarması Bayan Ertesi Sabah'ın ise çıkartmamasına gelince Roth duygusal ve ateşli cinsel tasvirlerle deyim yerindeyse ellerini kirletirken, elektronik posta yazarımız, mecazlarla arasına mesafe koyuyor.
Quite literally.
Konuşmak zorunda olduğum..
Quite literally.
Bence kapı bu.
He went mad, quite literally mad.
Karısını ve çocuklarını bırakacaktı kocamdan boşanmamı ve yine birlikte olmamızı istedi. Delirdi, resmen delirdi diyebilirim.
Someone whose life was, quite literally, saved by music.
Hayatı aslında müzik tarafından kurtarıldı.
Many in the Church take the Devil quite literally... but I think of him as a symbol of temptation, not as a beast with a pitchfork and horns.
Kiliselerin çoğu Şeytan'ın varlığına inansa da, ben onun boynuzlu elinde yabası olan bir yaratık değil, baştan çıkarmanın sembolü olduğunu düşünürüm.
Just three more of these and I'm quite literally all ears.
Şundan üç tane daha içeyim, sonra tamamen seni dinliyor olacağım.
of course rationally I know you are defecating, you are sweating, not to mention other things, but quite literally, when I interact with you this is not part of the image I have of you.
Diğer şeylerden hiç bahsetmeyeyim. Ama bu sizinle etkileşime girdiğimde,... sahip olduğum imgenizin bir parçası değil.
And she changed my life in a very real, very fundamental way, in that I have quite literally never stopped thinking about her.
Ve o benim hayatımı çok kökten, çok esaslı bir şekilde değiştirdi. Öyle ki, kelimenin tam anlamıyla onu düşünmekten asla vazgeçmedim çünkü onu seviyorum.
At minus 78 1 / 2 degrees centigrade, it's cold enough to freeze one's leg off- - quite literally.
- 78.5 santigrat derecede. birinin bacağını dondurmak için yeterince soğuk--gayet gerçekçi.
It is quite literally a drug that speeds people up.
Bir uyuşturucu. Tam olarak, insanları hızlandıran bir uyuşturucu.
Quite literally.
Harfiyen böyle.
It's a towering achievement and, quite literally, the highest form of storytelling that there is.
bu eser büyük bir başarıydı, ve tam anlamıyla, varolmuş en müthiş hikaye anlatım tekniğine sahipti.
His solution was, quite literally, to put his face in the palm of their hands.
çözümü çok netti, yüzünü insanların ellerinde görecekti.
It is quite literally this ancient symbol of womanhood.
O, tarih öncesinin kadınlık sembolüydü.
There's so many influences in my life that are telling me at times quite literally that I should come here and bring you these but I'm doing this because I want you.
Hayatımda, buraya gelip size bunları vermemi bana mütemâdiyen ve açıkça söyleyen birçok neden var, ancak benim bunu yapmamın tek nedeni, sizi istiyor olmam.
Quite literally down-to-earth.
Resmen ayakları yere basıyor.
These rituals were set long ago, quite literally in stone.
Bu ritüeller uzun zaman önce belirlendi, harfi harfine gerçekleşmeli.
Quite literally, it would seem.
Görünüşe göre aynen öyle.
Of course, by juggle, I mean quite literally...
Tabii ki aldatarak, demek istediğim, olabilecek en doğal yolu bu.
It is quite literally a technological dream but, in time, it can lead to violence.
Tam anlamıyla teknolojik bir rüya fakat zamanla, şiddete yol açabilir.
He was quite literally smoked inside that chimney.
Kelimenin tam anlamıyla o bacadayken tütsülenmiş.
It's quite literally the focal point of every household.
Gerçekten de her evin odak noktasıdır.
- Shooting a clown is quite literally deafening.
Bir soytarıyı vurmak oldukça sağır edici bir durum.
I am quite literally the glue that holds the clothing line together.
Giysileri bir arada tutan zamk benim diyebilirim.
God is quite literally handing us this fine automobile.
Tanrı bu güzel otomobille tam anlamıyla bize yardım elini uzatıyor.
Quite literally.
Hem de kelimesi kelimesine.
As the Christian fathers taught me, we must forgive them their trespasses, quite literally.
Soylu efendilerimizin öğrettiği gibi, günahlarını bağışlamalıyız. Gerçekten.
The human body is quite literally a bundle of nerves.
İnsan bedeni aslında sadece bir sinir yığını.
You mustn't always take me literally. I'm really quite used to it.
Dediklerimi her zaman kelimesi kelimesine almamalısın.
It was quite necessary in our field hospitals to tie their hands down, because if you didn't do that, they merely tore at their bandages, opened their wounds and literally tried to commit suicide.
Saha hastanelerimizde onların ellerini bağlamak oldukça gerekliydi çünkü eğer bunu yapmazsanız, bandajlarını yırtarak yaralarını açıp intihar etmeye çalışıyorlardı.
Really, it's quite the same, literally, the same Just the next performance, so to speak.
Tamamen aynı şekilde..... harfi harfine aynı şekilde..... söz gelişi, bir oyunun ikinci gösterimi gibi...
00, 00 : 53 : 27 : 13, Since it marks quite literally the ascendancy of Hollywood over the rest of Los Angeles, 13, 00 : 53 : 30 : 13, I should despise it,
Los Angeles'ın geri kalanı üzerinde, Hollwood'un hükümranlığını böylesine ortaya çıkardığı için, nefret etmeliyim ondan ;
I just didn't take it quite so literally. Mom, it's Hula Club, okay?
Anne, Hula Kulübü için, tamam mı?
literally 1016
quite 566
quite interesting 19
quite the opposite 151
quite well 74
quite often 32
quite the contrary 91
quite a few 36
quite a bit 64
quite sure 96
quite 566
quite interesting 19
quite the opposite 151
quite well 74
quite often 32
quite the contrary 91
quite a few 36
quite a bit 64
quite sure 96
quite a lot 58
quite a while 18
quite so 150
quite nice 19
quite good 34
quite right 315
quite a sight 16
quite all right 51
quite frankly 246
quite simply 51
quite a while 18
quite so 150
quite nice 19
quite good 34
quite right 315
quite a sight 16
quite all right 51
quite frankly 246
quite simply 51