You mustn't do that translate Turkish
82 parallel translation
"No, you mustn't do that!"
Hayır, bunu yapmamalısın!
You mustn't do that, Eddie.
Böyle yapma, Eddie.
But you mustn't do that.
Ne gerek vardı?
You mustn't do that! You mustn't!
Hayır, bunu yapmayın.
You mustn't do that.
Bunu yapmamalısın.
Oh, no. I say, you mustn't do that.
Hayır, bunu yapmamalısın.
No, no, no, no. No, no. You mustn't do that.
Hayır, hayır, yapma.
- You mustn't do that.
- Böyle yapmamalısın.
You mustn't do that.
- Bunu yapma.
- You mustn't do that.
- Bunu yapmamalısın.
Do you mean to say that I've travelled 11 hours from... mustn't say where... and you won't allow me to have a word with a condemned man?
Yani ben adı bende saklı olan yerden buraya 11 saat yol tepeyim ama siz bana bir mahkûmla iki laf etmeme izin vermeyin, öyle mi?
You mustn't do that.
Böyle bir şey yapmamalısınız.
You mustn't do anything that looks suspicious.
Şüpheli hiçbir şey yapmamalısın.
- Bertha, you mustn't do that.
- Yapma, Bertha.
- You mustn't call me Maria! Don't call me that, do you understand?
- Maria. – Sana bana bir daha Maria deme demedim mi?
That's one thing you mustn't do.
İşte yapmamanız gereken tek şey o!
Dear Ludovika, you mustn't think that I don't like Sissi, and that I do not know and cherish all of her virtues.
Sevgili Ludovika, Sissiyi beğenmiyorum sanma. Meziyetlerini bilir ve takdir ederim.
No, you mustn't do that, Mrs. Welles.
Hayır, böyle bir şey yapmamalısın, Mrs. Welles.
You mustn't do that, it won't be necessary.
Böyle bir şey yapmamalısın, gerekli olmayacak.
That's the one thing you mustn't do.
En son yapacağın şey bu.
You mustn't do that.
Aman geç kalma!
- That's exactly what you mustn't do!
- İşte tam da bunu yapmamalısın!
You mustn't do that.
Bunu yapmamalısınız.
But you do understand that you mustn't give him any packets or articles not previously examined by me, yes?
Ama kendisine hiçbir paket veya benim yazdığım makalelerden teslim edemezsiniz, tamam mı?
You mustn't do that.
Onu yapmamalısın!
You mustn't do that!
Bunu yapmak zorunda değilsin!
Well, you mustn't do that, dear.
Bunu yapmamalısın hayatım.
- No, you mustn't do that.
- Hayır, bunu yapmamalısın.
That if you're going to be superior to other people you mustn't pay attention to what they say or do but live as you know how you should live so that later you can set your example.
Yani eğer diğer insanlardan üstün olmak istiyorsan yaptıklarını ve söylediklerini umursamamalısın. İstediğin gibi yaşamalısın ki, bir örnek haline gösterilebilesin.
SO YOU MUSTN'T ACT OUT ONE THAT HAS NOTHING TO DO WITH THEM.
Bu yüzden, onlarla hiçbir şey yapamayan biri gibi davranma.
With all due respect, sir, you mustn't do that.
Bütün saygımla, Efendim, bunu yapmamalısınız.
- You mustn't do that, either, sir.
- Bunu da yapmamalısınız, Efendim. - Neden olmasın?
But you could do great things with all that money. You mustn't squander it.
Ama parayı bu kadar çarçur etmemelisin.
You mustn't, that's all. Do you promise?
Okumamalısın işte.
I watched you rolling about on those skates. You mustn't do that.
Patenle kaydığını gördüm, bunu yapmamalısın.
No sir, and you mustn't do that to me sir, because that is a bourgeois act of repression, sir.
Hayır efendim, bana böyle davranmamalısınız efendim, zira, bu baskı altındaki burjuva davranışı efendim.
- You mustn't do that!
- Bunu yapmamalısın.
Hey, you mustn't do that.
Hey, bunu yapmamalısınız.
You must train your mice but you mustn't get caught or do it in here because if that hysterical maid comes back...
Farelerini eğitmen gerekiyor ama ya burada yapmaman, ya da yakalanmaman lazım. Zira, o histerik hizmetçi yine gelebilir...
You mustn't do that.
- Üzmemelisin.
- You mustn't do that!
Bunu yapmamalısın!
Oscar, you mustn't do that.
Oscar, bunu yapmamalısın.
You mustn't do that.
Yapma.
"Peter, you mustn't worry that you didn't have a son... " Because when this child grows up, she's going to be able to do all the things that a man can do. " She was right, Zsuzsi.
"Peter, oğlun olmadı diye asla endişelenmemelisin, çünkü kızın öyle bir sıçradı ki, o büyüyünce erkeklerin yapabileceği her şeyi yapacak." O haklıydı Suzi.
One always tries to make a better film... that's what you mustn't do.
Belki farklı şekilde yapabiliriz.
You mustn't do that.
Bunu yapamazsın.
They say you mustn't let it go without a struggle I will be there with color covering every hair that's grey and cutting straight away lf there's a wrinkle, wait and see I'll do it when I'm twenty-three
Olmazmış kendini koyuvermek. Ben de beyaz tellere süreceğim boya, müdahale edeceğim her kırışığa. Görürsün.
You mustn't do that.
- Bunu yapmamalısın. - Tamam.
And we mustn't forget that when I do finally relinquish my bachelor ways, we must find you a suitable position.
Şimdilik bunun için endişelenmemize gerek yok.
You mustn't do that, pal.
Bunu yapmamalısın, arkadaş.
Mamma, you mustn't do that.
Anne bunu yapmamalısın.
you mustn't 153
you mustn't worry 18
you mustn't say that 21
you mustn't blame yourself 24
do that 435
do that for me 24
do that again 97
you mean 3569
you motherfucker 331
you mean everything to me 17
you mustn't worry 18
you mustn't say that 21
you mustn't blame yourself 24
do that 435
do that for me 24
do that again 97
you mean 3569
you motherfucker 331
you mean everything to me 17
you make me happy 42
you mean it 157
you mean right now 22
you meant 25
you mean me 104
you mean you don't know 16
you made it 730
you miss me 101
you meant it 23
you must be tired 132
you mean it 157
you mean right now 22
you meant 25
you mean me 104
you mean you don't know 16
you made it 730
you miss me 101
you meant it 23
you must be tired 132