You mean the translate Turkish
23,015 parallel translation
Oh, you mean the buddy system?
Eşleştirme sistemini mi diyorsun?
You mean the one she sold for $ 35 to a stranger who defiled it with his seed?
35 dolar için kendisini bir adamın tohumuyla kirlettiğini mi söylemeye çalışıyorsun?
Don't you mean the hood?
Kaput olmasın o?
Oh, you mean the ambiguously terrifying monster from the vault?
Yani mahzendeki belirsiz korkunç canavarı mı?
You mean the side that makes movies with monkeys?
Maymunlarla film yapan tarafını mı diyorsun?
You mean the north-east.
Kuzeydoğu yani.
- You mean the crop circles.
- Ekim çemberleri diyorsun.
Look, I just mean, you know, being the boss sounds good, but this is better.
Demek istedigim patron olmak kulağa hos geliyor olabilir ama böylesi daha iyi.
I didn't mean to drop a bomb on you like that, it's just, I've exhausted all my normal avenues, and you're the only person left who won't think I'm crazy.
Öyle bir anda söylemek istemezdim ama denemediğim yol kalmadı ve bana deli gözüyle bakmayacak tek kişi de sizsiniz.
I mean, the second that you told him you moved here for him, I mean, you know... ( imitates explosion ) Game over.
Yani ikinci kez onun için buraya taşındığını söyledin, yani, anlıyor musun... Oyun bitti.
I mean, do you remember when I found out you were sleeping with Greg, in the hospital?
Sen hastanedeyken Greg ile yattığını öğrendiğimde ne yaptığımı hatırlıyor musun?
I mean, don't you see what the drawer means?
Çekmecenin ne anlama geldiğini anlayamadın mı?
'Cause that would mean you just gave the girl you love a death sentence.
'Ki bu da sevdiğin kızı kendi ellerinle ölüme gönderdin demek oluyor.
I mean, forget you couldn't manage even a postcard these last three years, but now that she's built a new life, there's a wedding on the books, and you're just popping in to share your side of the story.
Demek istediğim, son 3 yılda bir kartpostal bile göndermedin ama şimdi o yeni bir hayatı kurmuşken, bir düğün planı yapıyorken ortaya çıkıyor ve paylaşmaya hazır olduğunu söylediğin senin bakış açınla pişirdiğin bir hikayem var diyorsun.
That would mean you just gave the girl you love a death sentence.
Bu da sevdiğin kızı kendi ellerinle ölüme gönderdin demek oluyor galiba.
That would mean you just gave the girl you love a death sentence.
Bu da sevdiğin kızı kendi ellerinle ölüme gönderdin demek oluyor.
You mean the guy that arrested me?
Beni tutuklayan adamı mı?
Yeah, I mean, you know, given the circumstances.
Evet, yani durumu göze alırsak öyle.
Yeah, a-and the great thing about apologies is you don't have to mean them.
Evet özür dilemenin güzel yanı gerçekten isteyerek söylemeyebilirsin.
Oh, you mean babysitting the bad guys?
Kötü adamlara bakıcılık mı yapacağım?
I mean, you know, the whole Lucifer thing.
Yani tüm o Lucifer olayları.
You mean that old creepy dude in the painting?
Resimdeki tüyler ürpertici herif sen misin yani?
Like, what do you mean by sell the studio, Mr. Brickton?
Ne stüdyosu ne satması bay Brickton?
You mean, the ghost of Boris Carnac?
Boris Carnac'ın hayaletini mi diyorsun? Yok canım daha neler.
I mean, once you've created the most amazing film ever, it's a little like climbing Everest.
Yani bir kere gelmiş geçmiş en iyi filmi yaptıktan sonra bu biraz Everest'e tırmanmaya benzer.
I mean, I was cool with you going out with her sister, but you don't bang the mom, dude.
Ablasıyla çıkmana itirazım yoktu... ama anneyi beceremezsin koçum.
I mean, you are the problem, sometimes, but not in this, okay?
Tamam bazen sorun olabiliyorsun ama bunda sorun sen değilsin.
He came all the way down from space and you've been nothing but mean to him.
Ta uzaydan geldi ama sen ona kaba davranmaktan başka bir şey yapmadın.
Did your attorney canvass your neighborhood or... I mean, maybe somebody saw you through the window.
Avukatın mahalledekilerle görüşme yaptı mı yani belki seni camdan gören biri olmuştur.
I mean, they're probably looking at you through the camera right now. Oh, damn.
- Hatta şu an kamerandan bakıyorlardır.
No, I mean you ride like the devil.
Hayır, yani şeytan gibi sürüyorsun.
I mean, do you honestly think two different police departments in two different states, including the one we work in, are just gonna sprinkle DNA around whenever they need to close a case?
Yani eyaletin iki farklı yakasındaki, biri bizim de çalıştığımız polis departmanı sırf davayı kapatmak için ortalığa DNA yayıyor mu diyorsun?
That's true, but not in the way that you mean.
Bu doğru. Ama demek istediğin anlamda değil.
I mean... the issue is you hurt my friend.
Yani... olay arkadaşımı incitmiş olman.
I mean... if you file a report you'll have to come down to the police station every day.
Yani... şikayetçi olursanız her gün karakola gelmeniz gerekecek.
Easy. Back in the orphanage, I'd shoot fire extinguishers into a pillowcase, seal it up tight, CO2 turns into dry ice in seconds, then you can use it all kinds of ways to get back at mean girls.
Yetimhanedeyken yangın söndürücüleri yastık kılıfına boşaltır sıkıca kapatırdım, CO2 saniyeler içinde kuru buza dönerdi sonra adi kızlardan her türlü intikamını almak için kullanabilirsin.
What do you mean "the timing of it"?
"Zamanlaması" derken?
I mean, what the hell is waiting for you back there?
Yani, arkanızda sizi bekleyen ne halt var ki?
You mean he's wandering around the house all night?
Yani bütün gece evin etrafında mı dolaşıyor sence?
Just because you can't see the strings, it doesn't mean there aren't any!
Sen gerçekleri göremiyorsun diye orada olmadıkları anlamına gelmiyor!
I mean, the way the two of you were... were interacting.
Yani, ikinizi orada karşılıklı etkileşim hâlinde görünce...
I mean, could you imagine having to work next to the guy who had sex with your wife?
Yani, karının yan yana çalıştığın adamla seks yaptığını hayal edebiliyor musun?
You mean the Malagousia.
Malagousia demek istiyorsun.
What do you mean, he "beat out the competition"?
"Rakibini alt etti." de ne demek?
I mean, you did all the work.
Ne de olsa bütün işi sen yaptın.
It means that we have the manpower to take care of certain situations if you got to sit on the sidelines, you know what I mean?
Bu, bazı koşulların üstesinden gelebilecek insan gücüne sahip olduğumuz anlamına geliyor eğer kenarda oturursan anlatabildim mi?
I mean, you know, if I was sitting here shaving my legs while we were watching the movie, you might find that annoying.
Film izlerken burada oturup bacaklarımı tıraş etsem bunu sinir bozucu bulabilirsin.
I mean, he obviously wanted to see you badly enough that he was willing to drive through the night to do it.
Demek istediğim net olarak seni tüm gece sürmeyi göze alacak kadar çok görmek istemiş.
I mean, besides the vibrating panties I got you?
Sana aldığım titreşimli iç çamaşırı dışında tabi?
Because you think that, me going back to 1863, - That doesn't mean there's a need for you to subject yourself to the horrors that await you in that era. - I can't handle it.
1863'ün şartlarını kaldıramayacağımı mı düşünüyorsun?
I mean, we're just down here minding our own business, then you guys just drop from the sky and attack us.
Biz burada kendi işimize bakıyoruz, sonra birden gökten düşüp bize saldırıyorsunuz.
you mean 3569
you mean everything to me 17
you mean it 157
you mean right now 22
you meant 25
you mean me 104
you mean you don't know 16
you meant it 23
you mean her 17
you mean now 32
you mean everything to me 17
you mean it 157
you mean right now 22
you meant 25
you mean me 104
you mean you don't know 16
you meant it 23
you mean her 17
you mean now 32
you mean like this 37
you mean that 100
you mean us 18
you mean like 77
you mean to tell me 17
you mean this 72
you mean you 49
you mean mr 27
therese 78
then 34485
you mean that 100
you mean us 18
you mean like 77
you mean to tell me 17
you mean this 72
you mean you 49
you mean mr 27
therese 78
then 34485
there 14012
theatre 45
theo 635
the better 784
theresa 292
theme 39
there you go 7508
these 760
theodore 193
they 3238
theatre 45
theo 635
the better 784
theresa 292
theme 39
there you go 7508
these 760
theodore 193
they 3238
theater 45
the simpsons 168
therefore 1419
them 588
there you are 4720
the world is yours 18
the big bang theory 136
theft 135
theory 66
their 132
the simpsons 168
therefore 1419
them 588
there you are 4720
the world is yours 18
the big bang theory 136
theft 135
theory 66
their 132
themselves 24
therapist 58
thee 27
therapy 98
there's always hope 39
the times 79
the doors 46
there we go 2292
the beatles 53
therapist 58
thee 27
therapy 98
there's always hope 39
the times 79
the doors 46
there we go 2292
the beatles 53