Aynı şey translate French
6,671 parallel translation
Aynı şey Robbie'nin İpek Yolundaki değerlendirmelerinde de 4 yerde var.
Et c'est la même faute qui apparait quatre fois dans les évaluations de Robbie sur "Silk Road"
Bir anlaşma güvenceyle aynı şey değildir, öyle değil mi?
Un accord n'est pas la même chose qu'une assurance, n'est ce pas?
İnan bana Gloria, benim aklımdan geçen son ihtimal bu ama senin için aynı şey geçerli değil galiba.
Crois-moi, Gloria... l'idée ne m'effleure pas l'esprit... mais elle semble effleurer le tien.
Herkes aynı şeyi isteyecek diye bir şey yok elbet.
On n'a pas tous la même ambition.
Aynı şey ona da olmuş.
La même chose lui est arrivée.
Şu anda bana karşı hissettiğin kin hayatım boyunca halkın için hissettiklerimle aynı şey.
La haine que tu ressens pour moi à l'instant correspond à ce que j'ai ressenti pour ton peuple toute ma vie.
Kabile konseyiyle Kızılderili konseyi aynı şey.
Et bien, le conseil tribal et le conseil indien sont la même chose.
Bununla aynı şey mi?
Ce n'est pas la même chose que ça!
- Aynı şey değil.
C'est différent.
Şu an dünyanın geri kalanı için ikisi de aynı şey.
En ce moment, pour tout le monde, c'est la même chose.
Son sınıf azim ve cesaret konuşmasını kaçırdım, biliyorum ikisi de kulağa aynı şey gibi geliyor, ama değil.
J'ai manqué le rassemblement et la fête de soutien des juniors, je sais qu'on dirait que c'est la même chose, mais non.
Annen söylemezsek yalan söylemekle aynı şey olacağını düşündü.
Ta mère pensait que cela aurait été un mensonge si on ne te l'avait pas dit.
İstemek ve yapmak aynı şey değil.
Vouloir et faire ne sont pas la même chose.
Aynı şey değil.
Ce n'est pas la même chose.
İnsanlar arasındaki yanlış anlayışlardan biri de özel efektlerin, görsel efektlerle aynı şey olduğunun düşünülmesi.
Un simple trompe-l'œil est que les effets spéciaux sont les effets visuels.
Her gün aynı şey.
C'est la même routine, jour après jour!
Aynı şey başka bir yol!
La même chose dans l'autre sens!
Politika ve pis hileler aynı şey değil mi diyorsunuz?
Vous dites que la politique et les coups bas ne sont pas la même chose?
Aynı şey değil.
Ça n'est pas la même chose.
İkimiz de aynı şey için savaşıyoruz.
nous nous battons pour la même chose
Hope'un dönüşü için şehrin güvenli olmasının tek yolu halkını bir araya getirmen. Aynı şey benim için de geçerli.
Le seul moyen pour que la ville soit en sécurité pour le retour de Hope est si tu as unifié ton peuple et j'ai unifié le mien,
- Yine aynı şey.
- Des conneries.
- Bize karşı hoşnut hisseden biriyle aynı şey sayılmaz.
Quelqu'un qui soit bien disposé envers nous, plutôt.
- Aynı şey harcanıyor.
- On le dépense pareil.
Benimkine de aynı şey oldu.
Le mien a fait la même chose.
Aynı şey sayılmaz.
Ce n'est pas la même chose.
Aynı şey olduğunu iyi biliyorsun, delikanlı.
C'est la même chose et tu le sais bien.
Bu asla aynı şey değil.
Ça n'est pas du tout la même chose.
Scott bizim için kontrol ve insanlığın aynı şey olduğunu düşünmeni sağlıyor.
Scott t'a fait penser que le contrôle et l'humanité sont la même chose pour nous.
Peki aynı şey olarak düşünüyorum.
Alors pense à cela de la même manière.
Bu aynı şey değil.
C'est pas pareil.
Bak, benim yaptığım hiç de aynı şey değil.
Ce que j'ai fait n'est pas exactement la même chose.
Ki bu da yalan söylemenle aynı şey.
Et c'est la même chose que de me mentir.
Ama aynı şehirde yaşayamayacağız, çok kötü olacak gibi bir şey bile demedin.
Mais tu n'as même pas dit zut, on n'habitera plus dans la même ville.
Hiçbir şey demezsen de aynısı olacak zaten.
Ce qui arrivera de toute façon si vous ne dites rien.
Her neyse John, o şey aynı zamanda benden.
Quoi que ce soit, John, il est à moitié de moi.
Aynı şey başıma gelip duruyor.
Je sais.
Çoğunlukla aynı ama şifre kırıcılar hiçbir şey bulamadı- -
Presque pareille, mais les analystes n'ont rien trouvé...
İkisinin aynı fikirde olduğu tek şey siz olmalısınız.
Vous devez être la seule chose qui mette d'accord les deux.
Dediğin iki şey aynı anda oldu.
Ces deux choses sont arrivés simultanément.
Senin de şu an aklından geçtiği gibi, ikimizin de aynı fikirde olacağı bir şey.
Avec votre réflexion, je suis sûr que nous sommes au moins d'accord sur une chose.
Ama aynı zamanda bir sürü yaşam gördüm bir sürü güzellik bir sürü harika şey.
Mais j'ai aussi été témoin de beaucoup de manifestations de vie... de beauté, d'interrogations.
Anlamadığım şey, Salem'daki baş cadının sadece kızın lideri olmakla kalmayıp, aynı zamanda sevgilisi olmasıydı.
Amour? Ce que je ne comprends pas c'est que le chef des sorcières de Salem n'est pas tant son leader... que son amant.
Şey, Aynı zamanda evde de böyle.
Et bien elle est aussi comme ça à la maison.
Gerçekten istediğim tek şey gerçek annemle aynı evde olmak.
La seule chose que je veux vraiment c'est être chez moi avec ma vraie mère.
Pekâlâ, ama sırf Rebecca yaşadığımız şeylerin benzerini yaşamış diye aynısının bizim de başımıza gelecek diye bir şey yok.
D'accord, juste parce que cette Rebecca a traversé quelque chose de semblable à nous ne veut pas dire que cela va nous arriver, ok?
Sanırım dördüncü bölümümdü ya da o aralıkta bir şey, yani daha çok yeniydim. Sadece dizide değil, aynı zamanda sektörde de yeniydim.
Je crois que c'était mon 4ème épisode ou quelque chose comme ca, donc j'étais encore nouvelle pas seulement dans la série, mais aussi dans ce business.
Onun aklından geçen her şey aynı zamanda Meredith'in aklından da geçiyormuş.
Tout ce qui lui traversait l'esprit passait aussi par le sien.
Bize veya sana olanların aynıları bu kızlara da olacak diye bir şey yok.
Tu peux pas utiliser ce qui t'es arrivé et leur mettre ça sur les épaules.
Aynı anda bir sürü şey yapmaya çalışıyoruz ama bence başa çıkabiliriz.
Personne ne l'a vue partir. Personne ne lui a parlé. Comme d'habitude.
- Neredeyse aynı yaştalar ama birbirlerini tanıdıklarına dair bir şey yok ortak bir ilgi alanı yok, ortak arkadaş yok, hiçbir bağlantı yok.
- Eh bien, elles ont le même âge, mais elles ne semblent pas se connaître, pas d'intérêts communs, pas d'amis mutuels, aucune connexion.