Английские фразы | Русские фразы | Турецкие фразы
Translate.vc / турецкий → португальский / [ S ] / Sızı

Sızı перевод на португальский

151,358 параллельный перевод
Bir sızıntı olmalı.
Tem de haver uma fuga.
Eskiden kalma karşılıklı kesin imha ve karşılık verme kabiliyeti gibi dogmalar ciddi biçimde tekrar masaya yatırılmalı, özellikle de kontrol sistemlerine sızılma tehdidini düşünürsek.
Os velhos dogmas da destruição mutuamente assegurada contra capacidades de retaliação precisam de ser reexaminados a sério, sobretudo dada a ameaça de terem acedido aos nossos sistemas de controlo.
Çok sabırsızım. Ayrıca... inatçıyım da. Ayrıca dördüncü sınıfa giderken bir marketten,
Sou impaciente, sou teimosa e roubei uma barra de chocolate da mercearia na quarta classe.
Senato'ya da baskı yapmış olacağız.
E pressionar o Senado por causa deste projeto de lei. Sim.
Meclis'te üzerinde çalışırız.
Resolveremos todas as lacunas.
Haklısınız.
Tem razão.
Efendim, 8180 sayılı taslakla ilgili konuşacak mısınız?
Minha senhora, vai falar do SB 8180?
Adam onu sonraki kırmızı ışığa kadar takip edip oracıkta vurup öldürmüş.
Esse homem seguiu-a até ao semáforo vermelho seguinte e matou-a a tiro.
Tom, sen vurulduğunda o kadar şanslıymışız ki.
Tom, tivemos tanta sorte quando levaste um tiro.
Ama tanışmışız gibi geliyor insana.
Parece que nos conhecemos.
Başarısız olursa bırakalım, onun mağlubiyeti olsun.
E, se falhar, que seja a derrota dele.
Sessizce oyları tekrar doğrular, sıkıntı olmamasını umarız.
Vamos calmamente reconfirmar os votos e esperar que não haja danos.
Kızımın, kadın bir başkan yardımcısı görmesini isterim.
Quero que a minha filha veja uma mulher a tornar-se vice-presidente dos EUA.
Ne dediğinizin farkında mısınız?
Têm noção do que estão a dizer?
Söz veriyorum, taşınabilir kamera sayısına en kısa zamanda göz atacağız.
Examinaremos o custo das câmaras corporais o mais cedo possível.
- Bunu duymalısınız.
- Devem ouvir isto.
İyi ki seçiminizi duyurmamışız.
Ainda bem que não tornámos pública a sua escolha.
Amerika'nın yozlaşmış, baskıcı bir sisteme dönüşmesine müsaade ederek atalarımızı hayal kırıklığına uğratmayacağım.
E não dececiono os nossos antepassados permitindo que a América se torne num sistema de opressão falhado...
" Amerika'nın yozlaşmış, baskıcı bir sistem hâline gelmesine müsaade ederek atalarımızı hayal kırıklığına uğrattık.
" Dececionámos os nossos antepassados permitindo que a América se torne num sistema de opressão falhado.
Seçersen ilk kız başkan yardımcısı o olacak, biliyor muydun?
Sabias que ela seria a primeira vice-presidente feminina?
Dediği doğruysa komandolarımız yanlış hedefi vurmuş.
Se estiver certo, os nossos SEAL mataram os tipos errados.
Öncelikle hepinize teşekkür etmek ve sizleri daha önce yapılmamış bir şeyi başardığınız için tebrik etmek istiyorum.
Quero tirar um momento para vos agradecer e felicitar pela realização de uma coisa que nunca tinha sido feita.
Şu anda, Yüce Divan'ımız olmadığı için çözülemeyen kaç dava sıra bekliyor, biliyor musun?
Sabe quantos casos do atual registo de julgamentos não podem ser resolvidos porque não temos um Supremo Tribunal?
İnsanların hayatlarıyla siyasetçilik oynamak istiyorsan seve seve şu koridordan gidip basının karşısına çıkar, ona en çok ihtiyacımız olan bu günlerde adalet sistemimizi rehin tutmaya çalıştığını... tüm dünyaya duyururum.
Se está disposto a fazer jogos políticos com a vida das pessoas, estou mais do que disposto a ir à minha sala de imprensa e denunciá-lo em frente ao mundo inteiro por tentar manter como refém o nosso sistema de justiça quando mais precisamos dele.
- Yabancısısınız.
- Não é daqui.
Kızımın, kadın bir başkan yardımcısı görmesini isterim.
Quero que a minha filha veja uma mulher a tornar-se vice-presidente.
Bu esnada şu verileri yollar mısınız?
Entretanto, fornece-me esses dados?
Kesinlikle haklısınız.
Eu não poderia concordar mais.
Kapıyı açar mısınız lütfen?
Pode abrir esta porta, por favor?
Beyaz Saray'dan ayrılmamalısınız.
Não devia sair da Casa Branca.
Ortak noktamız varmış en azından.
Temos algo em comum.
Amerikan nükleer şemsiyesine bel bağlamış durumdayız.
Contamos com os vossos guarda-chuvas nucleares americanos.
Meclis saldırısının müsebbibi El-Sakar değilse bunu bilmek hakkımız.
Merecemos saber se a al-Sakar não cometeu o atentado do Capitólio.
Aynı zamanda yanlış hedefin peşinde giderken yardımımızı isteyerek NATO Tüzüğü'nün 5. Maddesi'ni suistimal eden biri.
Que, aparentemente, abusou do Artigo 5 da carta da NATO ao pedir-nos para o ajudarmos a perseguir o alvo errado.
Silah azaltma hayalini birlikte kurduk ve sonunu görmek için de yanımızda olmalısınız.
Iniciámos juntos este sonho de redução de armas e vou precisar de si lá para o terminar.
Adamımız... dijital parmak izini klonlamış.
O nosso tipo clonou a impressão digital dele.
Ancak o sırada sayısız delil buna işaret ediyordu.
Na altura, provas irrefutáveis sugeriram isso.
Amerikan rüyasını ayaklar altına aldılar ve ülkemizi kurup sürdürmek için olağanüstü fedakârlıklarda bulunan sayısız kişiye saygısızlık ettiler.
Elas adulteraram o sonho americano e desrespeitaram os sacrifícios incríveis feitos por tanta gente para construir e manter a nossa nação.
"Dostluğunuza kucak açıyoruz ve insanları özgürleştirmek, hayatları iyileştirmek isteyen herkesle el sıkışmaya varız."
"Acolhemos com prazer a vossa amizade e estendemos uma mão a quem queira tornar a vida mais livre e melhor."
Kevin bu oyunun yapımcısı olmaya karar verince, hem de oyunu yazan kızla birlikte, kendime dedim ki, "Ron, ey ihtiyar, üç tane Tony ödülü kazandın ve şimdi ise burdasın, başarısız bir komedi dizisi oyuncusunun işe yaramaz projesinde yer alıyorsun."
"Ron, meu rapaz, tu ganhaste três Prémios Tony e aqui estás tu a encenar um fruto da vaidade de um ator falhado de sitcoms."
Birikimimiz yetti ona. Kenarda yeterli paramız varmış.
O dinheiro que tínhamos guardado era suficiente.
Herkes temiz mi hissediyor, küvet için hazır mısınız?
Sentem-se limpos, prontos para irem para a banheira?
Rebecca'yı da biraz yalnız bırakmış olursun.
Dá algum espaço à Rebecca.
Süper. Hazır mısınız, çocuklar?
Vocês estão prontos?
Kapısız köyden mi geldiniz?
Já não se bate à porta?
- O zaman biz de tüm sınıfı çağırırız.
- A turma toda?
Görünüşe göre büyükbabanız size bazı şeyler yazmış.
Parece que o avô vos deixou algumas instruções.
- Hayır. Kızlar konuşma yaptığımız sırada duydukları şeyi yanlış anlamışlar.
Acho que as miúdas entenderam mal uma conversa nossa.
Ayrıştırıldığımız dönemde amcam orada hizmetli olarak çalışıyordu. Çoğu kez, beni kaçak olarak içeri sokmuştur.
O meu tio trabalhava lá como porteiro na altura da segregação e deixava-me entrar à socapa.
Bayanlar, hazır mısınız?
- Meninas, estão prontas?
Konuşmaya devam edin ki tüm sorunlarımız sadece aklımızdaymış gibi davranalım.
Por favor, continue a falar. Para fingirmos que os problemas estão só nas nossas cabeças.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]