English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ C ] / Can't wait

Can't wait translate Turkish

10,835 parallel translation
Listen, katya, i can't wait long, i- -
- Bak, Katya, çok kalamam -
- Can't wait.
- Sabırsızlanıyorum.
These fucking people wait for weeks to get in for 10 hours just so they can buy a T-shirt.
Dışarıdaki insanlar bir T - şört alabilmek için 10 saat bekliyorlar.
But I can't wait for them to reveal a master plan because, by then, everyone I care about will be dead.
Fakat temel bir plan yapmak için onları bekleyemem. Çünkü o zamana kadar, önem verdiğim herkes, ölmüş olacak.
Can't wait to hear all about it.
Ne olup bittiğini duymak için sabırsızlanıyorum.
I must say, I can't wait to see how it all ends.
Söylemeliyim ki bütün bunların nasıl biteceğini görmeyi bekleyemiyorum.
We can't wait for our fathers to return, Alex.
Babalarımızın geri dönmesini bekleyemeyiz, Alex.
Can't it wait?
Bekleyemez mi?
I can't wait for you to come home,
Eve gelmen için sabırsızlanıyorum.
I can't wait that long.
Bir saate kadar orada olurum dedi. O kadar duramam burada.
Come on, you can't just wait and see your father?
Baban gelene kadar bekleyemez misin?
Well, we can't wait any longer.
O zaman, daha fazla bekleyemeyiz.
We were unable to reach her, and we can't wait any longer.
Ona ulaşamıyoruz ve daha fazla bekleyemeyiz.
Can't wait for Cece to get back from her trip.
Cece'nin seyahatten geri dönmesini bekleyemem.
We can't wait any longer.
O kadar bekleyemeyiz.
We can't wait.
Bekleyemeyiz.
We can't wait.
Bekleyemeyiz..
She can't wait to talk to you.
Seninle konuşmak için sabırsızlanıyor. Zor biridir.
Yeah, this can't really wait.
- Bu cidden bekleyemez.
We can't just sit around and wait.
Öylece oturup bekleyemeyiz ama.
I'm not gonna let him die, and it can't wait.
Ölmesine göm yummayacağım ve acelemiz var.
I can't wait to get married.
Evlenmek için sabırsızlanıyorum.
I can't wait to get to get to my job at the bomb factory.
Bomba fabrikasındaki işime yetişmek için sabırsızlanıyorum.
Right, remember when I told you I couldn't wait - to prove you wrong about Ed's suicide? - Mm-hmm.
Ed'in intiharı hakkında yanıldığını görmek için can attığımı söylemiştim ya?
I can't wait to try it out.
Onu denemek için sabırsızlanıyorum.
And, well, some L.G.B.T. experts say that it's better for kids to wait till they get a little older to go public, you know, so they can better cope with bullying and stuff in school and sports teams and all that.
Ve... bazı L.G.B.T uzmanları diyor ki ; bu yaştaki çocukların topluma daha büyük yaşlarda açılması, okulda ve spor takımlarımda zorbalık ve saçmalıklarla, baş edebilmelerini kolaylaştırıyormuş.
I don't know if you're aware, but you really can't afford to wait.
Farkında mısın bilmiyorum ama, cidden beklemeye vaktin yetmez.
Can't wait to be dazzled by your talk tonight.
- Akşamki konuşmanız için sabırsızlanıyorum.
No, no, no, wait, you can't do that.
Hayır bekle bunu yapamazsın.
I can't wait to see the beads of sweat on their freaked-out little faces.
Yüzlerinde dehşet ifadesiyle boncuk boncuk terlemelerini görmek için sabırsızlanıyorum.
We'll stitch into her in the morning. We can't wait. Someone tried to kill fisher or cameron,
Cameron yeterince güçlü olursa sabah onu ilmekleyebiliriz.
I'm afraid it can't wait.
Korkarım bekleyemez.
Can't wait to see where your body turns up.
Cesedinin nereye atılacağını görmek için sabırsızlanıyorum.
Can't wait to see which one of us survives.
Hangimizin hayatta kalacağını görmek için sabırsızlanıyorum.
Deepak : Can't wait to see you.
Seni görmek için sabırsızlanıyorum.
Wait, you can't just spring that on someone.
Bekle, oraya gittiğimde ne yapacağım?
I'm afraid this can't wait.
Ne yazık ki bu bekleyemez.
I don't think we can wait, chief.
- Bekleyebileceğimizi sanmıyorum, Şef.
Lieutenant Park, we can't wait any longer.
Teğmen Park, daha fazla bekleyemeyiz.
Oh, wait, you can't.
O sadece dişlerinden gelen radyo sinyallerini dinler.
Well, why don't you wait here, and I can go see if I can find them?
Sen burada bekle o zaman, bakalım ben bulabilecek miyim.
I can't wait till this place gets back to normal.
Bu ortamın normal hâline dönmesi için sabırsızlanıyorum.
I just can't wait for that.
Ama o kadar bekleyemem.
I can't wait...
Bekleyemiyorum...
I can't wait to get down there and dip my fingers in the water.
Oraya gidip parmaklarımı suya daldırmak için sabırsızlanıyorum.
Yeah, I can't wait to puke up a club sandwich in the pool.
Evet, havuzda bir kulüp sandviçi kusmak için sabırsızlanıyorum.
We can't wait around here.
Buralarda duramayız.
I don't know what else I can do except show myself and wait.
Kendimi göstermekten ve beklemekten başka ne yapabilirim bilmiyorum.
Can't this wait?
Bekleyemez mi?
I can't wait to tell my friends.
Arkadaşlarıma anlatmak için can atıyorum.
Wait, wait. You can't make that public.
- Durun, kamuya açıklayamazsınız.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]