English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ H ] / Hardly anything

Hardly anything translate Turkish

331 parallel translation
Ah, rusty or not, you can do as much for me as any other lawyer... and I reckon that ain't hardly anything at all.
Paslanmış ol veya olma benim için her hangi bir avukattan daha fazlasını yapabilirsin ve sanırım bu hiç zor değil.
But there weren't any walls, just a lot of curtains with eyes painted on them. A man was walking around with a large pair of scissors cutting all the drapes in half. And then a girl came in with hardly anything on and started walking around the gambling room kissing everybody.
Ama duvarlar yoktu, sadece üzerinde göz resimleri olan perdeler vardı bir adam elinde makasla dolaşarak bu perdeleri kesiyordu sonra çok açık giyinmiş bir kız geldi ve herkesi öpmeye başladı.
- You've eaten hardly anything.
- Neredeyse hiçbir şey yemedin.
There's hardly anything in it.
Neredeyse içinde hiçbir şey yok.
Well, hardly anything.
Şey, pek az yedim.
For hardly anything.
- Hiçbir şey için.
( CHUCKLING ) Well, that's hardly anything to be glad about.
Pekala, bence burada memnun olacak bir şey yok.
He eats hardly anything.
Neredeyse hiç bir şey yemiyor.
There's hardly anything edible on it, so that puts us in a difficult situation.
Yiyecek bulmak oldukça zormuş ve bu onları müşkül durumda bırakmış.
Hardly anything to do. Masses of time off, especially when they're operating.
Ameliyat varken kilitli kalır.
Hardly anything at all.
Hemen hemen hiçbir şey.
Well, I really know hardly anything about Charles.
Gerçekten Charles hakkında pek bir şey biliyorum.
- Hardly anything.
- Neredeyse hiç içmedim.
Hardly anything.
Hemen hemen hiçbirşey.
Nah, hardly anything.
Hayır, neredeyse hiç yok.
She hardly ever touched anything.
Hiçbir şeye dokunmadı. Öyleyse kimdi?
As it happens, you are hardly in a position to have anything to say about it.
Gördüğünüz üzere, bu konuda bir şey söyleyecek konumda değilsiniz.
As a lady once said to a slave... you are hardly in a position to have anything to say about it.
Köle bir bayan olarak pek de bir söz söyleme konumunda değilsiniz.
I hardly felt anything.
Hiçbirşey hissetmedim
- Hardly! Anything's possible.
- Her şey mümkün.
Me hardly dared to hope that you'd remember, but if a name means anything to you, it was dimitrios.
Hatırlamanıza dua ediyorduk. Bir isim yardımcı olursa, Dimitrios idi.
Except to get into the Army, I can't hardly think of anything... that gives me as much pleasure as taking you out.
Orduya katılmak çabam hariç seni dışarı çıkartmak kadar büyük bir zevk duyduğum başka bir şey düşünemiyorum.
I'd hardly drunk anything by then.
Hem zaten sarhoşum bu aralar hep.
She's hardly likely to be anything else.
İşte o konuda şüpheniz olmasın.
Quite a spot. 105 in the shade and the women hardly wore anything at all.
Sıcaklık gölgede 40 dereceydi. Kadınlar neredeyse hiç bir şey giymiyorlardı.
I need hardly say I would do anything... in the world to ensure Gwendolen's happiness.
Gwendolen'ini mutlu etmek için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.
I hardly sold anything.
Neredeyse hiç satış yapamadım.
I hardly know anything about you, what you like and don't like... whether you wake up in a good mood...
Hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyorum. Ne seversin, ne sevmezsin uyandığında keyifli mi olursun...
It's hardly sporting for anything smaller than rhino.
Gergedanlardan daha küçük şeyler için avcılığa hiç de uygun değil.
In your case, under the rather special circumstances, we can hardly suggest anything higher than the OBE.
Özel durumunuz göz önüne alınarak... İmparatorluk Nişanı'ndan fazlasını öneremeyiz.
I hardly think that has anything to do with me.
Bunun benimle bir ilgisi olduğunu hiç sanmıyorum.
You're going already but you've hardly seen anything yet.
Daha ne gördün ki?
The counter's hardly reading anything.
Sayacın okuduğu hemen hiç bir şey yok.
This way, he hardly feels anything.
Bu şekilde bir şey hissetmesi zor.
Brouage, for example, though it's a very active port, it hardly brings in anything.
Örneğin, Brouage, çok aktif bir liman olsa da pek bir şey getirmiyor.
All those lonely nights on the trail, he'd hardly ever talk about anything but you,
Yolda bir başımıza geçirdiğimiz gecelerde senden başka kimseden pek söz etmezdi,
If I had intended anything underhanded... I would hardly have brought you here to explain it to your face.
Arkanızdan iş çevirme niyetim olsaydı, sizi buraya çağırıp durumu yüzünüze açıklamazdım.
Mind you, if you're kinky for northern hygiene which I am... you can hardly find anything more compelling than a Scottish lady dentist.
Doğrusunu istersen benim gibi, Kuzeyli hijyeni için fazlaca müstehcen biriysen... diş doktoru bir Iskoçyalı bayandan daha saygın birini bulman zor.
I wasn't hungry when I came here, so I hardly ate anything.
Buraya geldiğimde aç değildim, bu yüzden az yedim.
And they hardly know anything.
Hem neredeyse hiçbir şey bilmiyorlar.
You hardly made anything!
Zar zor geçiniyordun!
He hardly slept anything last night.
Dün gece uyuyamadı. Ateşi vardı.
- You've hardly eaten anything.
- Çok az yemek yiyorsun.
Hardly anything!
19 00 : 28 : 05 : 18 Kesinlikle, Antonio.
- I hardly know anything.
- Gerçekten bunu bilmiyordum.
I can hardly imagine anything more strange, more utterly inexplicable, than the situation in which I find myself.
Bundan daha zor ve tamamen açıklanamaz, bir vakanın içinde bulunduğumu pek hatırlayamıyorum açıkçası.
I mean, it hardly cost anything.
Yani, neredeyse beleşe aldık.
I can hardly see anything
Birşeyleri ancak görebiliyorum.
I hardly see a pork pie's got anything to do with it.
Domuz turtası ile bu olay arasında bir bağlantı kurmakta güçlük çekiyorum.
I can hardly move anything.
Hiçbir yerimi oynatamıyorum.
This is hardly anything, let the wedding take place.
Bu daha birşey değil.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]