I believe in him translate Turkish
423 parallel translation
I believe in him.
Ona inanıyorum.
- Because with all my heart I believe in him.
Çünkü ona tüm kalbimle inanıyorum.
Because I believe in Him and in what He commanded.
Çünkü, Ona ve Onun emirlerine inanıyorum.
And I believe in him.
Ben de ona inanıyorum.
Not yet, but I think I believe in him, Harry, in Father Doonan.
Henüz değil ama sanırım ona inanıyorum Harry. Peder Doonan'a.
I know what Ron wants to do, I believe in him.
Ron ne istediğini biliyor, ona inanıyorum.
But I believe in Him.
Ama ben Ona inanıyorum.
I don't say I believe in him, mind. But if nothing else works, I shall have to try it, shan't I?
Ona inandığımı söyleyemem ama başka bir şey işe yaramazsa denemekten başka ne yapabilirim?
- No, but I believe in him.
- Hayır ama ona inanıyorum.
And one more thing. Since he told me to believe whatever I want to believe... tell him that I believe that the lost necklace wouldn't be found in my father's possession.
Ayrıca neye inanmak istersem inanmamı söylediğinden beri o kolyenin onun elinden hiç çıkmadığına inandığımı söyle.
I even believe you have the courage to save him... by giving me the right to go in your place.
Hatta bana gideceğin yere gitme hakkını verecek kadar cesur olduğuna inanıyorum.
But I'm also convinced that stories of this creature... have been so greatly exaggerated in the telling and the retelling... that the simple folk of this neighbourhood now believe him to have been... the most fiendish monster that ever walked this earth.
Ama, ayrıca inanıyorum ki... bu canavar öyküsü anlatıla anlatıla... basit köylülerin gözünde büyümüş... ve acımasız canavarın hala etrafta gezindiğine inanıyorlar.
- It isn't that... but I don't believe we'd have much chance against him in the jungle.
- Konu o değil... ormanda ona karşı fazla şansımız olduğunu sanmıyorum.
- I'll always believe in him.
- Her zaman ona inanacağım.
I believe I can hide him in the car.
O'nu arabada saklayabileceğime inanıyorum.
He didn't believe it was all I had, so he began pushing me around... and this gentleman ran in and knocked him down.
Sadece bu kadar param olduğuna inanmadı, bu yüzden de itip kakmaya başladı sonra bu bey gelip on yere serdi.
I wanted to say to everyone at that table : Why do we sit here and take it when he's attacking everything we believe in? Why don't we call him on it?
Masadaki herkese bu adam inandığımız her şeye saldırırken, neden oturup, bunu kabulleniyoruz, neden onu susturmuyoruz demek istedim.
My dear Storm, whether you believe Bill is alive or dead... in Mexico City, or whether I killed him...
Sevgili Storm, ister inan ister inanma, Bill ölü ya da diri... Mexico City'de, veya onu öldürdüm...
I believe that my God could no more renounce me than I could renounce Him because something of my God is in everyone who breathes.
Ben tanrımdan feragat ettiğime inanıyorum, çünkü benim tanrım herkes için bir nefestir.
Believe it or not, I had never seen him before in my life and... if I ever had, I never would have married him.
İster inanın ister inanmayın, o adamı daha önce hiç görmedim. Görseydim bile, onunla evlenmezdim.
Believe me, you're not gonna like him any better than I do, but that's the way it is in this man's army.
İnanın bana en az benim kadar ondan hoşlanmayacaksınız ama bu adamın ordusunda işler böyle yürüyor.
How I've wished Philip were wrong, how I've refused to believe him
Philip'in yanılıyor olmasını o kadar istedim ki. Ona inanmayı hep reddettim.
I believe he said this reminds him of the gay old days in Moscow.
Sanırım bunun ona Moskova'daki eski neşeli günleri hatırlattığını söyledi.
I believe in God, and I love Him more than life.
Ben tanrıya inanıyorum ve hayatı daha çok seviyorum.
Why, Honor, I do believe you're in love with him.
Honor, sen gönlünü iyice ona kaptırdın anlaşılan.
- No, I don't believe that I know it. Good, well in the parable, as it is written in the gospel the son returns home and the father sacrifices for him a fat calf, okay?
Kıssada, incilde yazıldığı şekliyle oğul eve döner ve babası onun için besili bir dana kurban eder tamam mı?
My editor says if I believe in you, that's good enough for him.
Yayıncım sana inanıyorsam bu kadarı ona da yeter dedi.
I believe if God was not in Him He would not have been able to make me see.
Eğer Tanrı O'nun içinde olmasaydı, görmemi sağlayamayacağına inanıyorum.
You met him this morning in the bathroom, I believe.
Sanırım kendisiyle bu sabah banyoda tanışmıştınız.
I'm sure you must believe in him.
Eminim var olduğuna inanıyorsundur.
And, man, I don't even believe in Him, you know.
Ve ona inanmıyorum bile.
Never I believe in all my whole life... I would meet him, and he would go, "Bang, pardner!"
Hiç onunla tanışacağımı ve bana "Dırşın" diyeceğini düşünmezdim.
He boasts that he's created the most powerful explosive in the universe and I believe him.
Evrenin en güçlü patlayıcısını yarattığını söyleyip böbürleniyor, ve ben ona inanıyorum.
And I-I looked up at him, and in my nakedness, I... you may not believe this... I said to him, "Roger, Roger, look at me. Roger, Roger, what do you see?"
Çıplak halimle buna inanmayabilirsin ama gözlerimi onunkilere diktim ve "Roger, Roger bak bana Roger, Roger ne gördün anlatsana." dedim.
The request he means to send to Your Majesty in a letter, I believe, so my husband told me. The Maestro would like to have at his disposal a sum that would allow him to settle his old debts and feel confident about the future.
Majeste için yazıya dökmeyi planladığı ricası kocamın bana söylediği bu belli miktar paraya ilişkin eski borçlarını ödeyip bitirerek geleceğe daha sakin bakmasını sağlamak için.
It was a crashing disadvantage to me in the 1942 campaign in that I hadn't got a wireless set which would contact my air support in Rangoon, and, therefore, believe it or not, the only thing I could do was to tap in onto the railway telephone line, get the babu in the post office in Rangoon, and try and persuade him that it was vitally important for me to be put on to air force headquarters.
1942 seferinde benim için en vurucu dezavantaj Yangon'daki hava desteğimizle irtibatı sağlayacak kablosuz bir setimiz olmayışıydı ve bu sebeple, inanın ya da inanmayın yapabildiğim tek şey demiryolunun telefon hattına girmek Yangon'daki Babu isimli adama bağlanmak ve onu, hava kuvvetleri karargahımıza bağlanmanın hayati derecede önemli olduğuna ikna etmekti.
In case you want to seduce him to bed I don't believe he doesn't want you
Onu baştan çıkaracaktın Seni istemediğine inanamıyorum
I believe that you are strict with him, from all accounts. I've heard he's regarded highly in the neighbourhood.
Duyduğuma göre sıkı bir disiplin uyguluyormuşsun... ve mahallede el üstünde tutuluyormuş.
He showed us a room in the garage where he said he stayed, and I didn't really believe him, of course, but why the act?
Garajdak ¡ büyük b ¡ r odayi göster ¡ p odam ded ¡. Aslinda ona ¡ nanmadim, ama n ¡ ye rol yapti?
But in order to leave him I had to believe it was the only thing I could do and that it was the best thing for him.
Ama onu terk etmek için bunun yapabileceğim tek ve onun için en iyi şey olduğuna inanmak zorundaydım.
The philosopher Descartes, who visited him here said of Constantin Huygens "I could not believe that a single mind could occupy itself with so many things and acquit itself so well in all of them."
Filozof Descartes, kendisini burada ziyaret ederek Constantin Huygens'e "Bir insanın bir çok alanda uğraşı içine girip hepsinde doğru sonuç alabileceğine inanmıyorum." demiştir.
I don't believe Billy will just let him rot in jail.
Billy'nin onu hapiste çürümeye terk edeceğine inanamam.
I believe him... and let him in...
Ona inanıyorum ve içeri alıyorum.
I can't believe that his father leaves him in jail overnight.
Babasının onu bütün gece hapiste bırakacağına inanamıyorum.
Among the many things I believe in, there is also hate. But there's a little too much of it in him... and he unloads it onto me.
İnandığım her şeyin arasında, nefrete de inanırım ama o adamda bundan fazlası var, ve bunu benden çıkarıp duruyor.
I pictured meeting him again, but I didn't believe in it.
Onunla tekrar karşıladığımızı hayal ettim, ama bunun olacağına inanmadım...
I believe the United States Government set him up in this restaurant.
Amerikan Hükümeti'nin onu bu restoranda işe başlattığına inanıyorum.
I just didn't believe in him anymore.
Artık ona hiç inanmıyordum.
I told him about the holes in the ozone layer and he said he didn't believe me.
Ozon tabakasına olanları anlattım, ama bana inanmadı.
I don't believe in him any more.
Ona inanmıyorum artık.
I and Monsieur Poirot we were already, and I would not believe so fast in someone I eat in him.
Mösyö Poirot ile çalışmışlığımız var. Onun yargısına kesinlikle güvenirim.
i believe i can fly 18
i believe in god 50
i believe in you 281
i believe you 1112
i believe her 65
i believe i am 28
i believe that 143
i believe 1269
i believe so 315
i believe it is 47
i believe in god 50
i believe in you 281
i believe you 1112
i believe her 65
i believe i am 28
i believe that 143
i believe 1269
i believe so 315
i believe it is 47