English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I believed

I believed translate Turkish

4,766 parallel translation
And I believed it for a long time.
Uzun zaman boyunca buna inandım.
And I believed them for years.
Yıllarca onlara inandım.
That was really the talk when I really opened my heart and I... shared with her my passion for the game and how much I believed that my team actually has the potential to win, to be the best in the world.
Gerçekten kalbimi açıp ona şunları söylediğimde bunun büyük bir konuşma olduğunu anladım... Onunla içimdeki oyuna olan tutkumu paylaştım ve takımımın gerçekten kazanmak için büyük bir potansiyeli olduğuna inandığımı söyledim. Dünyanın en iyisi olabilmek için.
I believed it was self-defence.
Nefsi müdafaa olduğuna inanıyordum.
And I believed her, until...
Ve bende ona inanırdım, ta ki...
I believed her.
Bekleyebilir. " Bende ona inandım.
I believed you.
Sana inanıyorum.
Rumors had it you'd lost your lead, but I believed in you.
Liderliğinizi yitirdiğinize dair dedikodular vardı fakat ben size inandım.
I believed you.
Sana inanırdım.
I believed you.
Sana inanmıştım.
Yeah, well, I wouldn't recommend it unless I believed in the product myself.
Ürüne kendim inanmadıkça tavsiye etmem.
I never left because... I believed in Hatake and his work.
Hiç ayrılmadım çünkü Hatake'ye ve onun çalışmalarına inandım.
- I wish I believed that.
Keşke buna inanabilsem.
Doesn't matter what I believed.
Neye inandığımın bir önemi yok.
And I did what I believed, and still I believe that had to be done.
İnandığım şeyi yaptım, ve hala doğru olduğuna inanıyorum.
Because he fed me lies about all of you, and I believed him.
Çünkü bana hepinizle ilgili yalanlar sarf etti, ben de ona inandım.
I-I believed it.
Buna inanmıştım.
Of course, I believed him, because he's my father.
Tabii ki ona inandım, çünkü o benim babam.
I believed that if we pressed the button and kill these guys, we would save the whole city.
O düğmeye bassaydık füzeyi imha etmiş olacaktık, belki rehineler ölecekti ama bütün bir şehri kurtarmış olacaktık.
Well, she was my ex-girlfriend, and I believed I was due an explanation about why she was such a whore.
Eski kız arkadaşımdı ve ben neden böyle kaltağın teki olduğu konusuna açıklama getirmesini umuyordum.
I believed you.
- Ben sana inandım.
I believed him.
Ona inandım.
I genuinely believed that there were roadworks.
Gerçekten de yol çalışması olduğunu sanıyordum.
I think a part of him actually believed that I ordered those angels to, you know...
Sanırım bir yanı o melekleri benim emir verdiğimi düşündü.
I know you've always believed my quest is foolish fire, but...
- Andrea, biliyorum. Başından beri arayışımın aptalca bir umut olduğunu düşünüyordun ama yardımın lazım.
I told everyone Hannibal was a killer, and no one believed me.
Herkese Hannibal'ın bir katil olduğunu söyledim ama kimse bana inanmadı.
I guess I always believed that I was meant for something more than just my big package.
Her zaman bundan fazlasına inandım Daha fazla şey için yapılmıştım sanki sadece büyük bir aletim var.
I think a lot of them believed they weren't sick.
Galiba çoğu hastalığını taşımadığını düşünüyordu.
All these years, I actually believed she was trying to save me...
Bunca yıl boyunca Rebekah'nın beni kurtarmaya çalıştığını düşündüm.
And so I ran, beaten like the dog my father believed me to be...
Ben de kaçtım. Tıpkı babamın düşündüğü gibi dayan yemiş bir enik gibi.
I always believed when I got married that would all go away, but...
Evlendiğimde tüm bunlar biter diye düşünüyordum.
She really had me believing that Sebastian Blood was a criminal mastermind... and the only reason that I nearly believed her was because it was Laurel.
Beni gerçekten de Sebastian Blood'ın bir suç dehası olduğuna inandırmıştı. Ve ona neredeyse inanmamın tek sebebi onun Laurel olmasıydı.
I don't think Thackery believed you were being sincere.
Thackery'nin sizin samimiyetinize inandığını sanmıyorum.
Aaron believed that you literally ought to be asking yourself all of the time : What is the most important thing I could be working on in the world right now? And if you're not working on that, why aren't you?
Aaron, insanın kendine sürekli "şu an üzerinde çalışabileceğim dünyanın en önemli şeyi nedir" sorusunu sorması gerektiğine inanıyodu.
Well, I'm here to tell you everything you've believed is wrong.
Buraya inandığın her şeyin yanlış olduğunu söylemeye geldim.
I always believed that.. ... we need to have a strategy.. ... to make marriages work.
Çünkü ben hep, evliliğin yürümesi için, bir stratejinin olması gerektiğine inandım.
Well, I always believed her.
Ben her zaman inanırım ona.
I really believed... that if I loved him more, he'd hate me less, and so I didn't want to fight back.
Ben gerçekten onu daha çok seversem benden daha az nefret edeceğine inandım ve böylece ona karşı kendimi savunmadım.
! I believed in you.
Sana inanmıştım.
believed some crazy guy in a hood when he told me I could be more than just some IT girl.
Queen Consolidated'da çalışmak için binlerce kilometre yol kat etmemiş olurdum ve bana basit bir bilgi işlemci kızdan çok daha fazlası olabileceğimi söyleyen kapüşonlu çılgın bir adama inanmazdım.
I mean, it would be easier if we believed in heaven and that'cause then I could tell you that your dad is, like, really happy, and that if you behave yourself then you will get to see him again.
- Tamam. Eğer cennete inansaydık her şey çok daha kolay olurdu. Çünkü sana, baban gerçekten mutlu ve sen de iyi bir insan olursan...
I never believed what they said about you being a hard-ass.
Senin söylendiği gibi başbelası biri olduğuna hiç inanmadım.
And it's because of her and the other girls and my wonderful brother and foster family, that I finally believed I could have faith in my future.
Onun, diğer kızların ve benim muhteşem kardeşimle koruyucu ailemin sayesinde nihayet geleceğime güvenebileceğime inandım.
When you said no press, I almost believed you.
Basın olmayacak dediğinde sana az daha inanıyordum.
At what point in the last seven years would you have believed me if I told you, "Lieutenant?"
Son 7 yılda sana ne zaman söylesem inanırdın ki, Teğmen?
And I believed him.
Ve ben de ona inandım.
Do you think I really believed that a complete stranger would let me live in his Malibu beach house forever? No.
Tamamen yabancı birinin beni Malibu sahilindeki evinde sonsuza kadar yaşamama izin vereceğine gerçekten inandığımı mı sanıyorsun?
I don't think the innkeeper believed our story.
Hancının anlattıklarımıza inandığını sanmıyorum.
But I swore myself to you, and I know you believed me.
Fakat sana yemin ederim ki bana inandığını biliyorum.
I shouldn't have stopped looking. - I should never have believed...
Aramayı asla bırakmamalıydım, asla inanmamalıydım...
I never believed they'd actually...
Aslında yapacaklarına hiç inanmadım...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]