English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I believe that

I believe that translate Turkish

21,626 parallel translation
I believe that these terms... state that you don't care about the reunion of separated families.
Burada yazan şartlara bakılırsa ailelerin birleşmesiyle ilgilenmediğinizi görüyorum.
Either way, I believe that he suspected this girl had taken the place of the real Mina.
Her halükarda bu kızın gerçek Mina'nın yerini aldığından şüphelendiğine inanıyorum.
I believe that the swelling, which indeed could be mistaken for a pregnancy, is actually the result of a tumour.
Gebelikle karıştırılabilen bir durum olan şişlik, anladığım kadarı ile aslında bir tümör sebebiyle oluşmuş.
I believe that's the caption.
- Sanırım öyle.
Um, I believe that we can find a way to contact them again to get the kind of help they used to give.
Ama tekrar onlara ulaşmanın bir yolunu bulabileceğimize inanıyorum verecekleri türden bir yardımı almanın daha önce verdikleri gibi.
Well, considering the current state of city government, I believe that this city needs new leadership, a new direction, and a new outlook.
Şey, eyaletin şu anki şehir yönetimi düşünülünce bu şehrin yeni bir lidere ihtiyacı olduğuna inanıyorum.
I believe that you have requested your father's remains be returned to you.
Babandan kalanların sana aide edilmesini talep ettiğini inanıyorum.
I think I believe that.
Sanırım buna inanıyorum.
I believe that's the tire iron I keep in the trunk of my car. Coincidentally, made from the same steel-graphite alloy that we found in the victim's headlights and face.
sanırım bu bagajımda duran bijon anahtarı tuhaftır ama kurbanın araba farlarında ve ön tarafında bulunan çelik alaşımla aynı maddeden tamam kabul ediyorum onun arabasına vurdum fakat ona elimi sürmedim bence sen onu tersledin sen emil bradfordun senin tıbbı uygulamanı mahvetmesine katlanamıyordun
I believe that was them, sir.
Bu onlardı sanırım efendim.
I believe that.
İnanıyorum.
But I don't believe that anymore.
Ama artık öyle düşünmüyorum.
- Sh... - I called about the monsters that you refuse to believe are monsters.
Senin inanmak istemediğin yaratıklarla ilgili konuşmak için ben aradım.
I find it hard to believe that we are having this conversation again.
Bu konuşmayı tekrar yaptığımıza inanamıyorum.
- I believe I know why you are here, Sir James, and you may tell the Queen that I have nothing to say.
- Neden buradasınız bilmiyorum Sör James ve Kraliçe'ye söyleyecek hiçbir şeyimin olmadığını iletebilirsiniz.
- I believe it has come to that, yes.
- Sanıyorum iş bu noktaya geldi.
I believe that's my cue, ladies.
Ya bu hiç bana göre değil. Kadınlar neden hep değişmemizi istiyorlar?
I can't believe that's the same guy who cried when he got jelly on his fancy pants.
Oradaki adamın pantolununa sos dökülünce ağlayan adam olduğuna inanamıyorum.
I let myself believe that Drake was a good guy because I wanted him to be one.
Kendimi Drake'in iyi biri olduğuna inandırdım Çünkü öyle olmasını istiyordum.
I believe I can answer that.
Bu sorunun cevabı bende var.
I don't believe that you're indifferent.
Önemsemediğini hiç sanmıyorum.
That's what I believe Kevin Clarke told me.
Kevin Clarke öyle demişti sanki.
Mm. Not that I believe, no.
Sanmıyorum, hayır.
I think that depends on what you believe.
Sanırım neye inandığına bağlı.
So I understand from your... many messages that Sven Eklund has not confessed to anyone's satisfaction and that you believe he was once knifed by various and sundry Snake Eye Boys.
Bana gönderdiğin bir çok mesajdan Sven Eklund'ın insanları tatmin eden bir itirafı olmadığını ve bir kaç Yılan Gözlü tarafından bıçaklandığına inandığını anlıyorum.
If you never believe anything I say again, believe that.
Başka hiçbir şeye inanmasan da buna inan.
I also know that you allowed me to believe Elena was dead so I'd help you kill Rayna, who's already escaped your custody once.
Ayrıca Rayna'yı öldürmene yardım etmem için Elena'nın öldüğüne inanmama izin verdiğini de biliyorum. Ki elinden bir kere kaçtı bile.
Not that I'm one to judge, believe me.
Yargıladığımdan değil, inan bana.
I needed that, to believe that they were bad and we were good.
İnanmaya ihtiyacım vardı. Onların kötü bizim iyi olduğumuza.
Like I said before, I'm not paying into something that I don't believe in.
Daha önceden de dediğim gibi, inanmadığım bir şeye para yatırmam ben.
I don't believe it's gonna come to that.
Olayın o noktaya geleceğine inanmıyorum.
I can tell you with absolute certainty that no matter how much you want to believe it, you're not one of them.
Sana, ne kadar çok inanmak istesem de onlardan biri olmadığını kesinlikle söyleyebilirim.
I believe you, but that wasn't the Abby we knew.
Sana inanıyorum, ama o bildiğimiz Abby değildi.
Well, Graff may have been involved in the death of our court clerk, Hai Sun, but I'm finding it difficult to believe that he would help Dwight shoot up a courtroom. What did he get out of that?
Graff mahkeme kâtibi Hai Sun'ın cinayetine karışmış olabilir ama Dwight'ın mahkeme salonunu kurşunlamasına yardım ettiğine inanmakta güçlük çekiyorum.
Hell, you can burn it down to the ground for all I care, because after all this, nobody's ever gonna believe that you might've been right about Diane.
Lanet olsun, istersen evi ataşe ver umurumda değil çünkü bugünden sonra Diane konusunda haklı olabileceğine kimse inanamaz.
You want us to believe that you convinced Bashir that a U.S. Navy sailor switched sides?
Bashir'i bir Birleşik Devletler denizcisinin taraf değiştirdeğine dair ikna ettiğine inanmamızı mı bekliyorsun?
I'm sorry that I made you believe this but... I'm shoko's...
Sözüme bu kadar güvendiğin için gerçekten çok üzgünüm ama ben aslında Shouko'nun —
Is that a legitimate organization? Believe me, I'm as shocked as you are, but that group was all he cared about.
inanın bana ben de sizin kadar şok oldum fakat bu grup onun tek ilgilendiği şeydi
I, uh, I can't believe he's gone. One of the big reasons we've been growing so quickly is because of the wonderful online videos that Emil and Karen have been putting together. We just love going viral.
öldüğüne inanamıyorum bu kadar kısa sürede bu kadar büyümemizin sebebi emil ve karen ın interenete beraber koydukları videolardı biz viral olma yolunda hidiyorduk yani enfeksiyöz hastalık sanırım şimdi erkekler şahlanıyordu ve sen de karın hepsini kendine kalmasını sağlama çalışıyon lütfen para benim için önemsiz haklısın
I have reason to believe that you've been entertaining Declan Harp, feeding him information.
Declan Harp'ı eğlendirdiğine inanıyorum. Ona bilgi verdiğine.
You believe that I'm the man who tried to kill you.
Seni öldürmeye çalışan adamın ben olduğuma inanıyorsun.
And I do believe that you're a murderer.
Ve senin bir katil olduğuna inanıyorum.
I can't believe it will come to that.
O duruma düşeceğine inanmıyorum.
Whatever you may have heard, you must believe me when I say that there are many people jealous of Cosimo's position.
Duyduğunuz ne varsa inanın dediğime Cosimo'nun yerine gıpta ettiklerinden söylüyorlar.
If you believe that I killed your father then kill me.
Babanı öldürdüğüme inanıyorsan o zaman öldür beni.
I mean, can you believe that shit?
- İnanabiliyor musun?
I was beginning to believe I knew who you were behind that mask, but it's impossible.
O maskenin arkasında kimin olduğuna dair kendimi inandırmaya başlıyordum fakat bu imkânsız.
♪ I honestly believe that me and you were meant to be ♪
♪ Dürüstçe inanıyorum ki benim ve senin olacağımız varmış ♪
Even I'm not crazy enough to believe that distortion of reality.
Ben bile gerçeklikteki bu bozulmaya inanacak kadar deli değilim.
I can't believe that you would come over here like this.
- Buraya öylece geldiğine inanamıyorum.
I know this is hard for you to believe, but that's why I did it...
- Senin için inanması zor biliyorum ama o yüzden yaptım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]