Lunch time translate Turkish
779 parallel translation
You must have some idea of the colour of the little girl's cap that you said you saw around lunch time with the suspected murderer.
Öğlen katil zanlısının yanında gördüğünüz.. .. küçük kızın şapkasının rengini hatırlıyorsunuz değil mi?
I'll see you at lunch time.
Öğle yemeğinde görüşürüz.
Always is at lunch time.
Öğlen vakti.
Isn't lunch time, is it?
Yemek zamanı değil mi?
- Because it's lunch time,
- Çünkü öğlen yemeği vakti.
It's not lunch time. I'll confiscate your lunch box.
Yemek zamanı gelmeden acıkıyorsunuz, kaytarıyorsunuz.
Humphrey's been to see me twice this week at lunch time.
Humphrey bu hafta beni iki kere görmeye geldi.
I'll come around lunch time.
Öğleye gelirim.
When it's time for lunch The guy's in a crunch
Yemek zamanı geldiğinde, adam kendini kaybettiğinde
Noon to lunch at a time.
Öğle yemeği vakti
What time will I make lunch for?
Yemek kaçta hazır olsun?
Ned, Julia, nearly time for lunch, isn't it?
Ned, Julia. Yemek zamanı geldi, değil mi?
I think we've got time for an early lunch.
Erken bir öğle yemeği için zamanımız olduğunu düşünüyorum.
Well, tell four footmen to call me in time for lunch, will you?
Dört uşağa söyle de beni öğle yemeği vakti gelince çağırsınlar, tamam mı?
You angel, to get here in time for lunch.
Yemeğe vaktinde gelmekle ne iyi ettin.
Herr Standarten Fuhrer... during the time of the assassination of his Excellency... the late Reich Protector... at that very time, I was having lunch at the Golden Quail...
Herr Standarten Fuhrer... Majestelerinin merhum Reich Koruyucusu'nun... cinayeti esnasında... tam o sırada, Golden Quail'de öğlen yemeğindeydim.
And on that day, at that time, did Mr. Czaka have lunch at your restaurant?
O gün, o saatte Bay Czaka restoranınızda yemekte miydi?
What time is the top rush hour for lunch in this hotel?
Otelde öğle yemeği için en kalabalık saat nedir?
- It's time for lunch.
- Öğle yemeği vakti.
- Time for lunch!
- Öğle yemeği arası!
Just in time for lunch.
Öğle yemeğine tam zamanında yetiştin.
Just in time to eat lunch.
- Tam yemek vakti.
- You're just in time for lunch.
- Tam yemek zamanına yetişdiniz.
Lunch is ready any time Miss Diane.
Öğle yemeği istediğiniz zaman servise hazır Bayan Diane.
Will we get to the ocean in time for lunch, Pop?
Öğle yemeğine kadar denize varır mıyız, Baba?
We're just in time for lunch.
Yemeğe yetiştiniz.
You're just in time for lunch.
Öğle yemeğine tam vaktinde yetiştiniz.
Oh, I do it all the time. Whenever I have a few minutes after lunch.
Tabii, öğle yemeğinden sonra birkaç dakikam artarsa hep yaparım.
Why don't we enjoy our lunch first? There's plenty of time.
- Neden yemeğin tadını çıkarmıyoruz?
She said you were out to lunch, and you were home all the time.
Bana öğlen yemeğine gittiğini söyledi ama sen evdeydin.
I hope you had a good lunch, after waiting all that time.
Umarım iyi bir yemek yemişsinizdir.
It's time for lunch, isn't it?
Öğle yemeği zamanı değil mi?
Charles generally gets home for lunch about this time, and I'm going to be there.
Charles genellikle şu sıralarda öğle yemeğine gelir, ve orada bulunmam gerek.
Is it time for lunch?
Yemek vakti geldi mi?
Lunch is as good a time as any to get'em over with.
Öğle yemeği, bunların üzerinden geçmemiz için iyi bir fırsat olabilir.
Time for lunch.
Öğle yemeği zamanı.
It's time for lunch.
Öğle yemeği zamanı.
For a long time now, eating had bored him, and he never carried a lunch.
Uzun zamandan beri yemekle arası yoktu. Asla yanında yiyecek bulundurmamıştı.
Lunch at the usual time then.
Öğle yemeği aynı saatte.
I've set your lunch out in case I'm not back in time.
Olur da eve zamanında dönemem diye yemeğini hazırladım.
Just in time for a nice lunch of hot tortellini.
Tam vaktinde, öğle yemeğinde sıcak tortelinni yedikten sonra...
Report it next time orthe computer will take you as dead with no lunch.
Dua et bilgisayar öldün diye istihkakını kesmedi. Yoksa aç kalacaktın.
It is time to fix lunch :
Öğle yemeğini hazırlama vakti geldi.
Rick and Gabby have demolished a glorious lunch and it's almost four o'clock, time for the car to arrive.
Rick ve Gabby nefis öğle yemeğini bitirmişler. Saat neredeyse dört, arabanın gelmesi gerek.
Oh, goodness me. We are in luck! Just in time for the first sitting for lunch.
Bizde tam öğle yemeğine oturuyorduk.
Someone'll be along even before you have time to think about lunch. You see, our accounts people will be waiting for my report on theJebel operation... before they can get started on the annual figures.
Bakın, işletmecilerimiz Cebel çalışmaları için raporlarımı bekliyorlar
I told our friend Standish we wouldn't even have time to think about lunch.
Dostumuz Standish'e, "birileri geçinceye kadar nasıl yemek bulacağımızı düşünsek daha akıllıca olur." demiştim. 313 00 : 29 : 20,128 - - 00 : 29 : 22,797 o üç gün önceydi.
I think it's about time you fixed me lunch.
Sanırım, bana yemek hazırlamanın zamanı geldi.
Time for lunch, Nicole.
- Yemek vakti, Nicole.
- Yes. I know you won't have time to go out for lunch today so I made you your favourite sandwiches :
Bugün yemeğe gitmeye vaktiniz olmayacak biliyorum.
Time for lunch, dear.
Yemek hazır.
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18