Time to eat translate Turkish
737 parallel translation
Let's go next time to eat kimbap.
Kimbap yemeye daha sonra gideriz.
Gentlemen, time to eat.
Baylar, yemek vakti. Buyurun sofraya.
- Oh, it's time to eat.
- Yemek zamanı.
- Finally, it's time to eat!
- Yemek zamanı, nihayet!
Time to eat. Good.
Yemek zamanı!
Time to eat.
Yemek zamanı.
It's time to eat.
Yemek zamanı.
Just in time to eat lunch.
- Tam yemek vakti.
Time to eat
Yemek zamanı.
I went by bus and I didn't even have time to eat
Otobüsle gittim, yemek yemeğe bile vaktim olmadı.
Time to eat!
Yemek vakti!
- What, is it time to eat?
- Aha, birşeyler yiyecek miyiz artık?
You'll have plenty of time to eat.
Ekmeksiz kalmayacaksın.
Ain't nothin'like a little old boy to know when it's time to eat.
Küçük bir çocuğun yemek vaktini bilmesi kadar doğal bir şey yok.
It's time to eat.
Yemek vakti.
Might hurt her feelings if we're not there on time to eat it.
Yemek vaktinde orada olmazsak belki duyguları incinebilir.
He'll be back when it's time to eat.
Yemek için geri dönecektir.
Time to eat, Grandmother!
Yemek vakti, büyükanne!
It's time to eat
Yemek masasındayız.
Time to eat, boys. The soup's ready. Come on!
Haydi çocuklar yemeğe, çorba hazır mis gibi oldu.
Sure, you won't even have time to eat.
Elbette, yemeğe bile zamanınız olmayacak. Pekala, size iyi şanlar.
Not even enough time to eat.
Yemek yemeye bile vakit yok.
It's time to eat now...
Yemek zamanı...
As I always say, when you're hungry, it's high time to eat.
Her zaman derim, açsan yemeğin saati çoktan gelmiştir.
Time to eat, miss
Kalkma vakti, küçük hanım.
I haven't got time to eat anyway, Mary.
Çok işim vardı, Mary.
I'm afraid he hasn't had much time to eat.
Korkarım yiyecek pek zamanı olmadı.
Come on. Time to eat.
- Hadi yemek saati.
- So sorry I'm late, Mrs Verloc. But I had a heck of a time trying to eat my egg on toast in the dark.
Geciktiğim için özür dilerim Bayan Verloc, ama bu karanlıkta yumurtalı ekmeğimi yemek için büyük bir mücadele verdim.
No! I'm going to have a good time today and eat at the barbecue.
Bugün harika bir gün geçireceğim ve yemeği barbekü partisinde yiyeceğim.
Them and their ma's all the time bawling me out because they ain't got nothing to eat, as if I had anything to do with it.
Anneleriyle bir olup kafamı şişiriyorlar yiyecek bir şeyleri yok diye. Sanki benim kabahatim!
I have a hard time getting him to eat.
Ona bir türlü yemek yediremiyorum.
Time to eat.
Yemek vakti.
'Tis barely 6 : 00... and there's plenty of time now for something to eat and...
Bir parça bir şey yiyin, sonra...
What time do you blow the horn around here for folks to eat?
Burada milletin yemek saati için saat kaçta boruyu çalarsınız?
It's time for you to eat.
Yemek zamanı.
You know, we get'em all the time, stopping for gas, a bite to eat.
Sürekli burada bulunurlar, yakıt almak, atıştırmak için dururlar. O kadar.
but this time, the point is not whether to eat a dog raw or cooked, but simply, to play cards.
Ama bu sefer mesele köpeğin çiğ ya da pişirilerek yenmesi değil tek amaç kâğıt oynamak.
But any time a man won't take off his gun belt to eat a meal... he's got a pretty good reason.
Eğer bir erkek yemek yerken silahını çıkarmıyorsa... bunun bir nedeni vardır.
My dear Maxine, you're here to eat, drink, enjoy the show and have a good time.
Sevgili Maxine, burada yiyorsun, içiyorsun, gösteriyi izliyor ve iyi vakit geçiriyorsun.
You must learn to eat time.
Yemek zamanını öğrenmelisiniz.
just in time for a bite to eat.
Biz de bir şeyler yiyorduk.
Now, how could I be expected to eat and drink at the same time?
Aynı zamanda nasıl yiyip içmem beklenebilir ki?
We have time enough to eat, drink and talk.
Yemeye, içmeye ve konuşmaya vaktimiz var.
It was students time, had no money but want to eat.
O sıralar, beş parasız, mideleri boş birer öğrenciydik.
Accattone, remember that time when we stole that money from a blind man to eat?
Accattone, hatırlıyor musun yemek için kör bir adamın parasını çalmıştık?
Now, we usually eat right here in the office to save a little time.
Genelde vakit kazanmak için büroda yeriz.
He's in here all the time. Bob likes to eat cashews out of my pocket.
Bob'un sevdiği yemler beni zengin etti diye bilirim.
Time to eat.
Emir içeriden.
Excuse me, sir. It's past time you had something to eat.
Bir şey yemek için geç kaldınız.
Ten minute's time is all they have to eat it in, and they must keep moving, they must keep dancing at all times.
Ama mideleri tıka basa dolu. Yemeklerini yemek için sadece 10 dakikaları var. Ve hareket etmeleri gerekiyor.
time to die 52
time to go home 94
time to wake up 54
time to go 627
time to sleep 29
time to go to work 26
time to go to bed 19
time to leave 25
time to get to work 16
time to get up 91
time to go home 94
time to wake up 54
time to go 627
time to sleep 29
time to go to work 26
time to go to bed 19
time to leave 25
time to get to work 16
time to get up 91
time to move on 27
time to move 28
to eat 46
eating 184
eater 122
eaten 38
eat me 116
eat my shorts 18
eaters 43
eat a dick 20
time to move 28
to eat 46
eating 184
eater 122
eaten 38
eat me 116
eat my shorts 18
eaters 43
eat a dick 20
eat shit 72
eat your heart out 25
eat your food 42
eat your dinner 19
eat a lot 33
eat your breakfast 34
eat more 18
eating bacteria 17
eating contest 28
eat something 105
eat your heart out 25
eat your food 42
eat your dinner 19
eat a lot 33
eat your breakfast 34
eat more 18
eating bacteria 17
eating contest 28
eat something 105
eat it 402
eat that 46
eat well 20
eat this 131
eat some 19
eat now 18
eat buffet 21
eat slowly 16
eat up 250
eat them 26
eat that 46
eat well 20
eat this 131
eat some 19
eat now 18
eat buffet 21
eat slowly 16
eat up 250
eat them 26