English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ O ] / On your own time

On your own time translate Turkish

382 parallel translation
I'll give it to you on your own time.
Paydosta görüşelim Slim.
Drink on your own time.
Boş zamanında içersin.
Well, Frank, around here, you'll kindly do your reading on your own time.
Frank, madem buradasın, özel zamanlarında okuma nezaketini göstereceksin.
Well, talk on your own time.
Pekala, boş vaktinde konuş.
I don't mind you doing it, Arab, but you gotta do it on your own time.
Bunu yapman benim için farketmez, Arab... fakat bunu burdan çıkınca yaparsın.
All right, if you want a flop, have it on your own time.
Tamam, eğer kendi kendini bir fiyaskoya atmak istiyorsan.
Well, talk on your own time.
Anladım, Çalışmadığınız zamanlarda konuşun o zaman.
Practice on your own time.
Sıran gelince denersin.
Read it through on your own time.
Acele etmeden iyice okuyun.
You get used to doing your own business on your own time.
Özel işlerinizi, kendi özel zamanlarınızda yapmaya alışacaksınız.
Nurse Charles, tend to your patient and faint on your own time!
Hemsire Charles, hastanizla ilgilenin ve bos vaktinizde bayilin! - Evet, Bayan...
Remember, fellows, there's no legal way your employer can stop you... from reading this material on your own time.
Unutmayın baylar, mola saatinizde işvereniniz bunu okumanıza engel olamaz.
You want to fight, do it on your own time!
Kavganızı boş zamanınızda yapın!
- Wash your hands on your own time.
- Ellerini mola zamanında yıkarsın.
Go crazy on your own time and charges.
Kendi zamanına ve kendi hamlene yan.
You go crying to brigade on your own time!
Kendi sıran geldiğinde, ağlayarak tugaydan yardım istersin.
Be sick on your own time, Mr Manley.
Boş zamanında hasta olursun.
Do your killing on your own time.
Boş vaktinde öldürürsün.
Do it on your own time, Pat.
- Boş vaktinde yaparsın İrlandalı.
Be a Peeping Tom on your own time.
Kendi boş vaktinde röntgencilik yap.
Flirt on your own time, Albert.
Kendi vaktinde flört et Albert.
The next time you want to hit somebody, pick on somebody your own sie.
Bir daha birine vurmak istersen, cüssene uygun birini seç.
You would be out in the open most of the time on your own.
Vaktinin çoğunu yalnız başına geçireceksin.
This time on your own and remember...
Artık çıtı çıkmıyor. Eh işte, tipik Lawrence, çok düşünceli.
The first time was on your own.
İlk kez kendi başına geçti.
There was a time when I'd hoped you'd become a limb of the Cherne family tree willingly and on your own.
Kendi istek ve arzunla Cherne ailesinin bir üyesi olman için fırsatın vardı.
It's about time you earn your own keep. Now, come on.
Artık işi eline almanın zamanı geldi.
It's time you stood on your own feet!
Ayaklarının üzerinde durma zamanın geldi.
It's time you stood on your own two feet.
Kendi ayakların üstünde durma vaktin geldi.
Mr. Blaisdell, I'd like your help more than anything in the world, but it's time this town stood on its own.
Bay.Blaisdell, şu an her zamankinden çok yardımınıza ihtiyacım var, ama artık kasabanın ayakta durma zamanı geldi.
- Talk on your own time.
- Boş zamanında konuş.
- Let's come back some other time, Adele. Or you go on your own.
Başka bir gün gitsek ya da sen yalnız git.
From the time you reach that theater tonight, you're on your own.
Bu akşam tiyatro salonuna girdiğiniz andan itibaren yalnızsınız.
- I've been wrestling with Plato. What you do in your own time, Padre, is written on the wall in the vestry.
Boş zamanlarda ne yapacağınız yönetim odasında yazılı.
I bet you've had a hard time walking into a room full of people on your own, right?
Bahse girerim, kalabalıkların karşısına tek başına çıkmakta zorlanıyorsundur öyle değil mi?
Because you're on your own next time, old girl.
Çünkü gelecek sefer tek başına ihtiyar bir kadın olacaksın.
- Now next time, pick on someone your own size.
- Bak... gelecek sefere kendi cüssene göre birini bul.
Next time, pick on somebody your own size!
Gelecek sefer kendi boyunda birini seç.
In a little world of your own half the time. Not saying what's on your mind, moody.
Konuştuğun hiçbir şey bir sonrakini tutmuyor, çok değişkensin.
Miss Yang, in this time of chaos. You're here on your own.
Bayan Yang, bu kargaşa zamanında yalnız başınıza buradasınız.
You'd think you could be on time for your own birthday, Henry.
Kendi doğum gününe geciktin!
Name, surname, affiliates, friends, murderers, place and time of all the camorrist meetings, things you can't find out on your own.
İsimler, soyisimler, bağlılıklar, ortaklıklar, cinayetler, Tüm Camorrist toplantılarının yer ve zamanları, kendi başına asla bulamayacağın şeyler.
Don't you think it's time that you got out on your own, gave yourself a chance?
Kendine ait bir şeylerin olamasına izin vermenin, kendine bir şans vermenin vakti gelmedi mi?
You want to be Florence Nightingale, you do it on your own time.
Florence Nightingale mi olmak istiyorsun, o zaman kendi zamanında yap.
Next time pick on a country your own size.
Gelecek sefer boyuna göre bir ülke seç.
Next time you take on a Yalie, pick one your own age? - Who knows?
Bir dahaki sefere Yale'li birini bulduğunda senin yaşında olsun.
Next time you fight, pick on somebody your own size.
Bir daha dövüşeceğinde dişine uygun birini seç.
Don't Cobby me. You're on your own this time.
Bana Cobby deme.
You'll pray for time on your own!
Yalnız kalabilmek için dua edeceksin!
Workbook time, These are your very own workbooks, you may keep them throughout the semester, and I would like you to write your names, on the upper right hand corners, of this workbook...
Çalışma kitaplarını dağıtma zamanı.. Bunlar kendinize ait kitaplarınız ve yarı yıl sonuna kadar yanınızda tutmalısınız. Hepinizin adınızı ve soyadınızı yazmasını istiyorum.
But screw on your own time.
Kadınlarla boş vakitlerde görüşün.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]