On your own translate Turkish
7,996 parallel translation
It's not easy being on your own again when you get older.
Yaşlandığında tek başına olmak kolay değil.
- You must be on your own feet, I'm leaving.
Kendine bakma zamanın geldi. Ben gidiyorum.
You fall behind, you're on your own.
Sen kendi konum, geride.
It's not like you're gonna go off on your own.
- Sonuçta beyinleri kendin bulacak değilsin.
But you're on your own.
Ama kendi başınasın.
- On your own?
- Tek başınıza mı?
So you could live with yourself for turning on your own husband.
Böylece kocana sırtını döndüğün gerçeğiyle yaşamaya devam edebilirsin.
You're on your own now.
Artık bir başınasın.
Trust me, there is no universe in which I think you did that on your own.
İnan bana. Bunu tek başına yaptığını sanacağım hiçbir evren yok.
You are on your own with this one.
- Bu işte başınasın.
I don't think you should be on your own.
- Bence tek başına olmamalısın.
You shouldn't be on your own.
Tek başına olmamalısın.
So what I'll say to you is, don't ever give up on your own dreams.
O yüzden söyleyeceğim şey, kendi hayallerinden asla vazgeçmemen.
Sorry, you're on your own.
Üzgünüm, tek başınasınız.
You're on your own.
- Tek başınasınız.
You need to do this on your own.
Bunu kendi başına yapman gerek.
You're on your own from here on out.
Artık kendi başının çaresine bakacaksın.
Are you gonna go in on your own?
- Ne? Kendi başına mı gireceksin içeri?
You're on your own now.
Artık kendi başınasın.
But I think that this is a choice that you're going to have to make on your own.
Ancak, sanırım bu karar kendi başına vermen gereken bir karar.
Do you know what, maybe if you spent a little less time trying to tell me how to do my job and a bit more time on your own work we'd stand a chance of getting him off.
Bana ne yapacağımı söylemek yerine kendi işini yapmakla uğraşsaydın belki de Joe Miller'ı çıkarmak için bir şansımız olurdu.
From there..... you're on your own.
Oradan sonra da, tek başınasın.
And you're on your own.
Tek başınasındır.
You're spending all your time with a teenager instead of focusing on your own baby.
Bebekle ilgilenmek yerine zamanını gençlere harcıyorsun.
You've been researching on your own.
Demek onu araştırdın.
Have you ever been approached to spy on your own agency?
- Kendi kurumunu gözetledin mi?
You're on your own here.
Kendi başınasın.
You can't keep doing things like this on your own.
Böyle şeyleri bir başınıza yapıp duramazsınız.
You're on your own from here.
- Buradan sonra kendi başınızasınız.
You're a Westerlyn with boots on your own kind.
Sen de kendi soyundan bir Westerlyn'lisin.
I want you to act on your own accord.
Kendi kararınla hareket etmeni istiyorum.
You are on your own.
Artık tek başınasın.
- Iris, you need to focus on your own recovery.
- İyileşmeye odaklanmalısın Iris.
There's no way that you could've financed that on your own.
Bunu kendi başınıza finanse etmenize imkan yok.
You talked with Singh on your own?
Anlamadım? Singh'le tek başına mı konuştun?
Leo, you can't do this on your own.
Leo, bu işi tek başına yapamazsın.
You could walk out of prison on your own two feet instead of in a body bag.
Cezaevinden, bir ceset torbası yerine iki ayağının üstünde yürüyerek çıkabilirsin.
They tell you to put your own oxygen mask on first, then you take care of your kid.
Oksijen maskesini önce kendinize sonra çocuğunuza takın.
But, sir, I got to get you on the next chopper, for your own safety.
Ama efendim, güvenliğiniz için sizi bri sonraki helikoptere almam gerek.
Can't be easy for you, putting on that uniform, policing your own people for them every day.
O üniformayı giyip onlar adına kendi halkını denetlemen kolay bir şey değildir.
Oh, don't dress up your own political ambition in a personal attack on me.
Politik arzularını bana kişisel saldırında kullanma.
But that's why now's when you get in, Put your own stamp on it.
Ama, bu yüzden şimdi buraya geldiğinize göre burayı alabilirsiniz.
Do you have any thoughts of your own on it,
Kendi düşüncen var mı hiç yoksa onunkileri mi tekrar ediyorsun?
Oh, so you plan on being exactly like your own mother?
Tam anlamıyla kendi annene benzemeyi planlıyorsun demek?
You don't know what's going on in your own backyard.
Kendi bölgende olanlardan dahi bihabersin.
Make sure you got your own thing going on.
Sana özel şeylerin de olmasını sağla.
Now, you may draw your own conclusions as to why the defendant has chosen not to give evidence, but bear in mind he will have obtained legal advice on the matter.
Davalının neden tanıklık etmediğinin sebeplerini düşünerek kendi sonuçlarınızı çıkarabilirsiniz, fakat unutmayın ki ilgili konuda kendisine yasal danışmanlık hizmeti sunuldu.
INTERVIEWER : Can I move on to your own acting career and how your moral beliefs have affected it?
Oyunculuk kariyerinizden... ve ahlaki görüşlerinizin buna etkisinden bahseder misiniz?
Out the front, for your own protection.
Kendi güvenliğin için ön kapıdan çık.
You should come on my podcast, tell me all the stuff that Nina was doing and own your part.
Benim podcastime gelmelisin. Bana Nina'nın yaptığı her şeyi ve kendi rolünü anlat.
And on the following day you yourself went to work in the wood and saw what was taking place with your own eyes.
Ertesi gün kendin ormanda çalışmaya gittin ve nelerin gerçekleştiğini kendi gözlerinle gördün.
on your behalf 19
on your mark 94
on your knees 587
on your bike 16
on your marks 92
on your right 71
on your birthday 23
on your left 74
on your way 112
on your knees now 16
on your mark 94
on your knees 587
on your bike 16
on your marks 92
on your right 71
on your birthday 23
on your left 74
on your way 112
on your knees now 16
on your feet 441
on your toes 27
on your desk 31
on your stomach 27
on your head 43
on your way out 27
on your side 26
on your 38
on your back 34
on your face 24
on your toes 27
on your desk 31
on your stomach 27
on your head 43
on your way out 27
on your side 26
on your 38
on your back 34
on your face 24