Tea time translate Turkish
363 parallel translation
What do you make it, tea time?
Ne sanıyorsun, çay vakti mi?
It is tea time.
Şimdi çay zamanı.
Isn't it tea time?
Çay saati değil mi?
Not long ago, tea time would have sent you running.
Ayrılmadan önce çay içmeye davet edebilirdin.
We'll be back by tea time.
Çay saatinde dönmüş oluruz.
A story that starts in London, at tea time.
Öykü Londra'da, çay saatinde başlıyor.
Which is not surprising since it's always tea time in London.
Bu şaşırtıcı değil, çünkü Londra'da her zaman çay saatidir.
I s tea time.
Çay saati.
Roger, dear, tea time.
Roger, tatlım, çay saati.
Tea time!
Çay saati!
She's always glued to television at tea time.
Çay saatinde televizyona yapışıp kalır.
Oh, oh, it's tea time.
Çay zamanı gelmiş.
Take my hand, precious. It's tea time.
Elimi tut bitanem, çay zamanı.
I ´ m on the outside now, ´ til tea time anyway.
Şimdi dışarıdayım, çay vaktine kadar.
Tea time!
Çay vakti!
Tea time, children.
Çay zamanı, çocuklar
Ar, but she's at work and she'll not be home till tea time.
Ah, o çalışıyor, akşam yemeğe dek eve dönmez.
She knows it's tea time.
Çay saati olduğunu biliyor.
It's tea time.
Çay molası.
Our little playmates, just in time for a cup of tea.
Kimleri görüyorum? Tam çay saatinde teşrif ediyorsunuz...
Such a rush all day, I didn't even have time for tea.
Bütün gün koşuşturdum, çay içmeye zamanım olmadı.
There's no time for tea.
Çay için vakit yok.
Just in time for tea, sir.
Tam çay saati efendim.
- Do I have to drink the tea every time?
- Her seferinde çayı içecek miyim?
That's the fourth time today I done read the tea leaves.
Bugün dört kere fal baktırdın.
- Just in time for tea, Miss Beldon.
- Çay saati Bayan Beldon.
We've just got time for a cup of tea before our trains go.
Trenlerimiz kalkmadan önce sadece birer fincan çay içecek kadar zamanımız var.
You're just in time for tea.
Çay için tam saatinde geldin.
I'll call you in plenty of time for tea.
Çay demlenmeden önce sizi uyandırırım.
There's time for a cup of tea.
Bir fincan çay içecek zamanımız var.
You're just in time for tea.
Çay için tam zamanında geldin.
If I hurry, perhaps I might even be home in time for tea.
Yeterince acele edersem çay vaktinde evde olabilirim.
It's time for tea.
Çay zamanı.
Buy some cake and tea, take your time
Bu parayı al ve git kendine biraz çay ve pasta al ve yavaş iç, çok yavaş.
It's a long time since I've had tea with a lady.
Bir bayanla çay içmeyeli epey oluyor.
I figured you'd been up here for such a time, maybe a cup of tea would taste good.
Düşündüm ki uzun süredir buradasınız, bir fincan çay iyi gelir.
If you don't mind the wind, sir, you've time for a nice walk before tea.
Rüzgâr rahatsız etmezse efendim çaya kadar yürüyüş için vaktiniz var.
Now, you recall that the first time he was here was before Jane served tea, so she doesn't know that he was here at that time.
Şimdi, hatırla, ilk kez burada olduğunda Jane henüz çayları dağıtmamıştı, dolayısıyla o, o sırada senin burada olduğunu bilmiyor.
I really haven't the time, and I'm not much for tea.
Gerçekten zamanım yok, ve çayı da çok sevmem.
Next time we see anarvik and we have a cup of tea he says,'anarvik my friend, this man asks no more favours no more permission.
Gelecek defa Anarvik'i görüp bir bardak çay aldığımızda "Anarvik" arkadaşım, bu adam artık iyilik, izin istemiyor " diyeceğim.
You were downstairs the first time he called but you could have been here. Having tea.
İlk aradığında sen aşağıdaydın ama yine aradığında burada olabilirsin... çay içerken.
Time for the old man's herb tea.
Yaşlı adamın bitki çayı zamanı.
Now then, children, it's time for tea.
Çay saati çocuklar.
MRS. HIGGINS : Colonel Pickering, you're just in time for tea.
Albay Pickering, çaya zamanında yetiştiniz.
Miss Jelkes, does this strike you as the right time for a tea party?
Bayan Jelkes, çay partisi için doğru zaman mı sence?
Come on, Tojo, time for tea.
Haydi Tojo, çay vakti.
Come in, you're in time for tea.
İçeri gel, tam da çay saatimdi.
- No time for tea?
- Önce çay içseydik. - Hayır.
I haven't an idea in my head for a story so there won't even be buns for tea for some time.
Hikâye yazacak halim de yok. Bir süre kahvaltıda çörek yiyemeyeceksiniz.
By the time he brought me my cup of tea, which he did at 9 : 15, he woulďve cleaned the whole house ; and he was so quiet about it, that in 14 years, he never woke me once.
Bana 9 : 15'te çay getirdiği zamana kadar bütün evi temizlerdi ve bunu o kadar sessiz yapıyordu ki 14 senede beni bir kez bile uyandırmadı.
people who work in offices drink tea all the time.
Ofislerde çalışanlar durmadan çay içerler.
time 2517
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
times 1964
timer 243
timers 88
times square 22
time to go home 94
time to die 52
time flies 78
time to wake up 54
time is running out 68
time is money 74
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time is of the essence 71
time to go 627
time is up 41
time travel 83
time to sleep 29
times are tough 45
time's up 595
time to eat 55
time is 18
time will tell 62
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18
times are changing 28
times before 18
times in a row 26
times a week 28
time for bed 134
times change 49
times over 33
times a day 121
times three 18